Az önce bir arama süreci karşıma harika bir kitap çıkardı. Adnan Kurt‘un 2000 yılında altKitap tarafından yayımlanan kitabı Bir Laboratuvar Romansı.
altKitap, o yıl Adnan Kurt ve Murat Gülsoy ile hayata geçirdiğimiz bir projeydi. Bir “internet üstü kitap yayıncılığı” projesi. Adnan’ın kitabı da, yayınevimizin ilk kitaplarındandı. Türkiye’de e-Kitap yayıncılığı konusunda öncü olduğunu söyleyebileceğimiz bu işte, her kitabın bir editör tarafından yayına hazırlanması ilkelerimizden sadece biriydi. Adnan’ın kitabını yayına hazırlamak da benim işim olmuştu. Aslında Murat’ın tümüyle hakim olduğu konularda metinler vardı kitapta ama içeriğe tümüyle “dışarıdan” bakan bir göz olması için, dosya benim masama gelmişti.
O ilk günleri çok iyi hatırlıyorum. Daha sonra uzun bir yazı yazmalı bu konuda. En azından kişisel tarihe kayıt düşebilmek için. Faruk Ulay‘dan gelen tasarıma sevinmemiz, çoğunluğunu Murat’ın yaptığı “tasarım uygulama” işinin getirdiği uykusuz geceler, elden ele dolaşan o küçük bilgisayarımız, Adnan’ın “Ben kitabın kokusunu severim, e-Kitap da neymiş?” diyenler için geliştirdiği (ve hala uygulanamamış olan) proje, yeni kitap arayışlarımız…
Bir yandan Hayalet Gemi‘nin, bir yandan altZine‘in yayında olduğu günlerdi. Çok çalışıyorduk ve mutluyduk. Hayalet Gemi yayın hayatına son verdi (ama internet sütünden bütün sayılarına ulaşmak mümkün). altKitap ve altZine, maharetli bir ekip tarafından hayatını sürdürüyor. Her ikisinin de takipçisi olmakta fayda var. Harika bir yayıncılık yapıyorlar.
Biz yine dönelim Bir Laboratuvar Romansı‘na…
Kitap için yazdığım önsözü buldum ve Fil Uçuşu‘na koymak istedim. (Kitabın tümüne altKitap’tan ulaşabilirsiniz)
İnsanı sersemletecek kadar sıcak bir havada sıkıntıdan patlayan Alice, bir ara yanında oturmakta olan ablasının okuduğu kitaba bakar. Ama bu, içinde resimlerin ve konuşmaların olmadığı bir kitaptır. “İçinde resim ve konuşmaların olmadığı bir kitap ne işe yarar ki?” diye düşünür. Tam o sırada yanlarından geçen kırmızı gözlü, beyaz tavşanın “Eyvah! Eyvah! Çok geç kalacağım!” diye söylenmesi hiç şaşırtmaz Alice’i. Ama bir şeye öylesine şaşacaktır ki, bu onun Harikalar Diyarına açılan tavşan deliğinden geçmesine neden olacaktır: Beyaz tavşanın bir cep saatine sahip olması.
Adnan Kurt’un, bilim üzerine denemeler olarak tanımlanabilecek metinlerinden oluşan kitabıyla ilgili bir yazıya, Lewis Carrol’un inanılmaz güzellikteki kitabı “Alice Harikalar Diyarında” ile başlamak bir çok açıdan doğru kanımca. Öncelikle asıl adı Charles Lutwidge Dodgson olan Carrol’un Oxford Üniversitesi matematik profesörlerinden biri olduğunu hatırlamakta fayda var. Ama bu başlangıcın asıl nedeni, okurun “Bir Laboratuvar Romansı”nı okurken, kendini bilmediği (ya da farklı bir bakış açısıyla karşılaştığı), büyülü ve her adımında, açılan her kapısında şaşırtan bir dünyanın içinde hissedecek olması. Bu kitabın, okuru çıkaracağı yolculuğun, Alice’in Harikalar Diyarındaki yolculuğundan farklı olmayacağını söylemek çok da abartılı olmayacaktır.
Yolculuk kavramı, çağrıştırdığı sürekli devinim ve sürekli değişimle bilimsel söylemin gereksindiği heyecanı oldukça güzel yansıtıyor. Adnan Kurt’un denemelerinde de farklı mekanlar, farklı kişiler ve farklı konular, kimi zaman uzun ve dinlendirici bir mola tadında, kimi zaman da gece geçilen şehirler hızında satırlarda (hatta satır aralarında) yerlerini alıyor. Tel Aviv’deki bir gün batımından, Erice’de bilim adamlarıyla birlikte yenilen rakılı bir akşam yemeğine, zamanın nesnel yadsınmasından, görsel dinamiğe ve Oppenheimer’dan Kâtip Çelebi’ye, Escher’den İsmet Özel’e uzanan ve okuru açılan her kapının ardında gördüklerinin heyecanıyla bir sonraki kapıyı açmaya yönlendiren bir yolculuk.
Kitabı okuduğum süre içinde aklıma sık sık “Charlie’nin ölümü” bilmecesi geldi: Bill bir gün eve gelir ve oturma odasına girince Charlie’nin yerde ölü yattığını görür. Tom da odadadır, yerde su ve cam parçaları vardır. Charlie nasıl ölmüştür?
Bilmeceyi sorduğunuz kişi bir edebiyatçıysa hemen bu verilerden yola çıkan kurgusal bir metin oluşturacaktır. Büyük bir olasılıkla şüphelerin yoğun olarak üstünde toplandığı Tom’u aklamaya çalışan, ortamı kusursuz bir şekilde betimleyen, Bill’in anlatıcı rolüne büründürüleceği polisiye bir metin çıkacaktır ortaya. Bilimsel nesnellikten uzak, giderek romantik bir gözlüğe sahip bir yaklaşım… Oysa bilmecenin bütün unsurlarını nesnel bir çatı altında toplamayı başaran bilim insanı için oluşturulacak metinden çok, bulunması istenen yanıt önemlidir. Öncelikle yanıtı düşünecek ve bulduğu yanıtın anlatımı sürecinde istediği metodu seçme özgürlüğünü kullanacaktır. Adnan Kurt’un metinleri de yanıtı ararken nesnel olmayı ve okuru bildiği / bilmediği dünyalara davet ederken bu süreci öznel bir şekilde kullanmayı başaran eşine az rastlanır güzellikte metinler. Belki de bu yüzden açılan her kapıda aydınlanan / aydınlatmaktan korkmayan Alice gibi hissediyoruz kendimizi. Tam anlamıyla harikalar diyarında bir gezinti.
Charlie’nin nasıl öldüğüne gelince; aslında “Bir Laboratuvar Romansı”nı okuduktan sonra bu sorunun yanıtını daha kolay vereceğinize eminim. Çünkü bu denemeler eldeki verileri farklı değerlendirmeyi öğrenemememiz konusunda bizlere çok şey kazandıracak değerdeler. Ama yine de sizleri merakta bırakmamak için bilmecenin yanıtını vereyim: Evet, yerde su ve cam parçaları vardır ve Tom hâlâ odadadır. Çünkü Kedi Tom, balık Charlie’nin akvaryumunu devirmiştir.