Anı

4A508D76-2461-4035-B135-4D2141394636

01 Oca: Bir yıla veda ederken

Fil Uçuşu’na o kadar çok “baştan başladım” ki artık benim için bile inandırıcılığını yitirdi. Yeni bir yılda, yeniden başlıyorum. Mesele çoğunlukla “teknik” oldu. Son iki aydır yine kapalıydı site. Hal böyle olunca da, bir türlü süreklilik olmuyor tabii. Düzenli olarak yazdığım yerlerin dışında, biraz daha “kendime” yazdığım bir alanı ihmal etmiş oluyorum sonuçta. Bakalım bu yıl nasıl bir gelgit yaşayacağım Fil Uçuşu yazılarında? 2023 zor bir yıl oldu. Depremin acısıyla başladık. Mehmet ve Hüsne’nin Antakya’da yaşadıkları bütün sevdiklerine ve bana…

03 Ara: Kim okuyor?

Temel sorulardan biri belki de bu: Yazdıklarımı kim okuyor? Bu sorunun açılımları da var elbette. Kimin göre kaç kişi okuyor? Kimine göre kaç kişi okumasa da alıyor? Bazıları okuyanların kimliklerini merak edebilir, bazıları da beğeni oranlarını… Yazana ve yazılana göre değişebilir bu sorular. Ama yazan her kişi, zaman zaman bu soruya kapılıyor kanımca. Yazdıklarımı kim okuyor? Hatta bütün bu yazdıklarım okunuyor mu? Fil Uçuşu, benim bu soruyu sormadığım bir yer. Belki ilk zamanlar öyle değildi. On üç yıl kadar önce…

Pink-Floyd-The-Final-Cut-Vinyl

30 Tem: Benim için The Final Cut albümü

Yıl 1979. Ortaokula başlıyorum. İlkokul yılları boyunca aynı sırayı paylaştığım kadim dostum Levent Gönenç ile Pink Floyd tutkum da o yıllarda başlıyor. 1980’in ilk ayları. Eylül’de ülkenin üzerine çökecek karanlıktan haberimiz yok. Levent’le ilkokul sıralarını geride bırakmış, Ankara Namık Kemal Ortaokulu’nun bahçesine koşmuşuz. Aynı sınıftayız yine, aynı sırada. 1979’un son aylarında yayınlanmış olan The Wall albümünün, o meşhur şarkısı dilimizde: Another Brick In The Wall (Part 2). “Eğitim sistemine ihtiyacımız yok, düşüncelerimizi kontrol etmenize ihtiyacımız yok” diye bağırmayı pek seviyoruz….

Celal-Cumurcul-Nadide-Diker-Engin-Ozpinar-Kemal-Cumurcul

31 Eki: Bursalı bir delinin hatıra defteri

Bursa Oda Tiyatrosu Ocak 1967’de ünlü “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununu sergilemeye başlar. Bu tek kişilik oyunun sahnesinde 23 yaşındaki Celâl Cumurcul vardır. Genç Celâl, 1963 yılında, henüz 19 yaşındayken katılır ekibe. O yıl Nihat Akcan’ın yönettiği ünlü “Yağmurcu” oyununda rol alır. Oyunla ilgili ilk eleştiri yazısını 3 Nisan 1963’te Yeni Ant gazetesinde Erol Akyüz kaleme alır. Ona ayrılan satırlar şöyledir: “Celâl Cumurcul ise, yaşından beklenmeyen, sahne denemesi yıllara varan bir aktör oldu sanki. Kendisini çok alkışladık.” Bir sonraki sezonda…

IMG_8638

11 Eyl: Yine Aşıklı Höyük… İyilikle…

Aşıklı Höyük notlarımı Fil Uçuşu’nda paylaştıktan sonra bir sosyal medya kullanıcısı, bu kazı çalışmasıyla ilgili itirazlarını dile getirmiş. İtirazlar iddialardan oluşuyor. “Avrupa Birliği fonları alıp yine de öğrencileri ücretsiz çalıştırmak” gibi sert iddialar. Araştırdım soruşturdum ve bu iki iddianın da karşılığının olmadığını öğrendim. Böylesine ciddi iddia-ithamların kaynaksız, belgesiz ve hatta dayanaksız yapılmasına üzüldüm ama çoktandır biliyorum ki, sosyal medya öyle bir diyar. Üstelik doğru cevaplara ulaşmak da zor değil; örneğin fon meselesinin cevabı için Aşıklı Höyük Dostları Derneği’nin internet sitesine…

02 Eyl: Günden Kalanlar.43

Tükenmişlik hissi. “Ben ne yapıyorum?” sorusu. Bitmek bilmez bir yorgunluk. O kadar çok kişiden duyuyorum ki bunları. Kimilerine göre covid sonrasının etkileri, dünyanın yeni belalarından biri. Sanki herkes gri bir bölgede. Bu depresyon kıyısında olma haline eklenen unutkanlık hali var bir de… Tuhaf zamanlardan geçiyoruz yine. İki gün önce beni de yakaladı o ruh hali. Tam da yakında videolar yüklemeyi düşündüğüm youtube kanalıyla ilgili çalışıyordum. Notlar, yazılar, okumalar falan… Birden ”tükendim”. O kadar işte… Fişim çekildi sanki. Derin bir mutsuzluk…

yaparsin-sekerim-e1661185565922

30 Ağu: Haldun Dormen’in zamanında yaşamak

“Zamanı iyi yönetmek” konusunda seminerler falan veriliyor ya, tuhaf geliyor bana. “Zamanı avucumuza almalıyız. O bizi yönetmemeli, biz onu yönetmeliyiz” diyen biriyle tanışmıştım. İlla bir taraf diğerini yönetecek. En güldüklerimden biri de “kendinize zaman ayırın”. Bu tanım boşa giden ömrün altını çiziyor; “tümüyle başkasına çalışıyor ve yaşıyorsun, arada kendine de yaşa”. Zaman önemlidir benim için. Böyle süslü anlatımlara gerek yok. Çok daha basit bir yerden bakarım; bir randevu varsa ortada, herkes zamanında orada olmalı. Bir iş yapılacaksa, iş söylenen saatte…

5C01D133-7D2D-4DB3-BE66-99799F1E1577

12 Ağu: Sempé: Orada bir yerde

Jean-Jacques Sempé hayata veda etti. 1932 doğumluydu, yani 90 yaşındaydı Sempé. Ama hala üretiyordu, çiziyordu. Kişisel olarak üretmesi değil, ”orada bir yerde” olması yeterliydi benim için. Çocukluğumun, masumiyet çağımın sevimli amcasıydı o, hep ”orada bir yerde” olmalıydı. Daha önce Sempé ile tanışma yolculuğumu Fil Uçuşu’nda yazmıştım. İlkokul yılları, Milliyet Çocuk dergisi, Goscinny’nin kaleminden çıkma Le Petit Nicolas öyküleri ve öykülerdeki benzersiz Sempé çizimleri. Her hafta büyük bir heyecanla beklerdim yeni macerayı. Öylesine sevmemde Vivet Kanetti’nin muhteşem çevirisinin de etkisi büyüktü….

kapak_123759

07 Ağu: Ustam Sungun Babacan

Dün Sungun Babacan‘ın bu dünyaya veda ettiği haberini aldım. Bunu yazmak kolay değil. Zor, anlamsız, yakıcı… Son birkaç yılda tiyatro dünyası çok önemli isimlerle vedalaştı. Benim ömrümün geçtiği seslendime dünyası da… Çok sevdiğim, binlerce anı biriktirdiğim, ağladığım-güldüğüm, birlikte aç kalıp birlikte para kazandığım isimler yok artık. Sezai Abi yok, Nusret Abi yok… Sezai Aydın, Nusret Çetinel olmadan nasıl yapılır? Raca’mız Haldun Boysan yok… Tarık Ünlüoğlu yok. Absürt şakaların kralı Bülent Yıldıran yok. O koca sesli, çocuk ruhlu Mete Yavaşoğlu yok….

Processed with MOLDIV

21 Tem: Strand: Londra’dan New York’a kitap gıcırtısı

Bazı mekanlar ziyaretçilerinin yüzünü daha içeri girmeden, kapının önünde güldürür. Broadway 828’deki Strand benim için böyle bir yer, mükemmel bir kitapçı.  İçerideki o hafif karmaşa halini, günün hangi saatinde gidersem gideyim kalabalık olmasını, rafların dizilişini, kitapseverlerin ruhuna uygun hediyelik eşyayı, üst katlara çıkarken ahşap merdivenlerin gıcırdamasını, nadir bulunan kitaplar bölümünü, çizgi roman raflarındaki çeşitliliği seviyorum. Tuhaf bir tanımlama ama Strand benim için biraz da ”kitap gıcırtısı”. The Strand, 1927’de Fourth Avenue’de, o zamanlar “Book Raw” olarak adlandırılan yerde doğmuş. Book Raw altı bloka yayılan…