“Oyuncu İçin Pratik Elkitabı”, dizi, film ve sahnede iyi oyunculuk için ne yapılması gerektiğine ve hatta ne yapılmaması gerektiğine dair ipuçları barındırıyor.Kısa film jürilerinde sıklıkla konuşulan konulardan biri de, oyunculuğun filme olumlu / olumsuz etkisidir. Oyunculukların ödül için değerlendirmeye alınmadığı ama sonuca etki ettiği kısa film yarışmalarındaki oyunculukları oldukça genel ve kaba bir şekilde şöyle sınıflayabiliriz:
1. Amatör oyuncular: Çoğu zaman arkadaşlar ya da anne-baba yakınlığındaki çevreden seçilmiş ve “Ben yapamam,” demesine aldırmadan ikna edilmiş kişilerden oluşur. Eğer yönetmen bu isimleri hayatın akışı içine bırakmayı başarabilmiş ve onlardan ‘-mış gibi’ yapmalarını istememişse, tahmin edilemeyecek doğallık ve etkide sonuçlar alınabilir.
2. Yarı amatör oyuncular: Oyunculuk kurslarına katılmış, henüz konservatuvar öğrencisi olan, kendindeki özel yeteneğe inanan ya da hiçbiri olmasa bile gerçekten hevesli olan kişiler. Eğer yönetmen bu isimlerin heyecanlı yanlarından ve o ham heveslerinden faydalanabilmişse iyi sonuçlar alınabilir. Aksi takdirde tümüyle amatör olan oyunculardan çok daha kötü, katlanılamaz sonuçlar ortaya çıkabilir.
3. Profesyoneller: Tarif etmeye gerek yok, adı üstünde profesyoneller. Kimi nefes kesici yetenekte, kimi hasbelkader oyuncu olmuş olsa da, profesyonel işte. Kısa film yönetmeninin bir tanıdığı aracılığıyla ulaştığı, cesaretini toplayıp kapısını çaldığı bu isimler genelde destek vermek için gönül indirirler. Ancak yönetmen, bu ustaların oyunculuk egolarını kontrol edemezse sonuç rahatsız edici olabilir. Usta, her sahnede “Ben buradayım,” hissini verir ve film bir egonun altında ezilir gider.
Aslında bu basit sınıflandırma, oyuncuların varlığına gereksinim duyan bütün üretimlere yönlendirilebilir. Ben, geçtiğimiz yıllarda çok sayıda Kısa Film Yarışması jürisinde yer aldığım için deneyimlerimden ve tanıklıklarımdan yola çıkmak istedim. Bu deneyimlerde, film yönetmenliği konusundaki akademik eğitimde “Oyuncu Yönetimi” dersinin varlığı ve ağırlığı konusunda sıklıkla sorular sorarım. Açıkçası hikaye yazmanın ve anlatmanın dinamiklerini bilmeyen, oyuncunun ruhunu kavrayamayan bir yönetmenin, fazlasıyla ‘teknik’ kalacağını düşünürüm. Aman yanlış anlaşılmasın, özel durumlardan söz etmiyorum, dedim ya, kaba bir genelleme benimki.
Tiyatro sahnesi odağında
Elimdeki kitaba böyle bir giriş noktasından yaklaşamam kimilerine tuhaf gelebilir. Şöyle düşündüm; bu kitap, zaten oyunculukla ilgilenen, sahne üstünde-kamera önünde olmak isteyen herkesin ya haberdar olduğu ya da hemen edineceği bir kitap. Sayfalarını çevirirken hep kısa film yönetmenlerinin oyuncu kullanımını düşündüğüm için, önerimi de oradan yapayım istedim. Hatta daha da ileri gidebilirim; bu kitap, iyi bir tiyatro – sinema seyircisi olmak isteyenler için de bulunmaz fırsat.
Kitabın adı “Oyuncu İçin Pratik Elkitabı”. Deniz Ölmez’in ‘konuya içeriden bakan’ yetkinlikte çevirisiyle çıktı. David Mamet ve William H.Macy’nin 1983-84 yıllarındaki yaz atölyelerinde, New York Üniversitesi’nde, Goodman Tiyatrosu’nda yürüttükleri oyunculuk derslerinde alınan notlardan oluşturulmuş kitabın yazarları Melissa Bruder, Lee Michael Cohn, Madeleine Olnek, Nathaniel Pollack, Robert Previto, Scott Zigler. Her ne kadar kitabın arka kapak yazısında “Dizi, film ve sahnede iyi oyunculuk için” dense de, atölye çalışmasının ve kitabın odağında tiyatro sahnesi var. J. D. Salinger’in “Yazar olmadan önce bir okurdunuz,” cümlesine göndermeyle, oyuncu olmadan önce seyirci olanları selamlayarak başlıyor kitap. Bu vurgu, kitabı nitelikli seyirci olmak için çaba harcayanlara önerme isteğini pekiştiriyor elbette.
Tüm sanat alanları için
Kitap “Teknik” ve “Tuzaklar (Gerçek Dünyada Çalışmak)” başlığı altında iki ana bölümden oluşuyor. Sırtını Aristoteles’in “Poetika”sına yaslayan teknik yorumlar, belki oyunculuk eğitimi alanlara yabancı gelmeyecektir. Ama bir atölye çalışmasının pratiğinden yola çıkarak hazırlanan kitap, deneyim aktarma yeteneğiyle, bu bilgilere sahip olanlara bile yeni şeyler söylemeyi başarıyor. Örneğin ‘sahnede yalnız olmak’ durumunu, Hamlet’in meşhur “Olmak ya da olmamak” monoloğu üstünden anlatırken ya da “Veronalı İki Centilmen” oyununun bir sahnesi üstünden sahnelere çalışırken karşılaşılabilecek sorunların çözümlerini paylaşırken, bu pratiği çok net bir şekilde hissettiriyor kitap.
Kitabın sonlarındaki altı – yedi sayfalık “Tiyatroyu Temiz Tutmak” bölümü ise, sadece oyuncu olmak isteyenlere değil, hayatla ilişki kurmak isteyen ve toplu üretim dinamikleri içinde yer alan herkese önerilebilecek bir bölüm. Farklı disiplinlerin kenarından köşesinden çalarak derlenen kişisel gelişim kitapları, böyle bölümleri okuyunca kendilerine bir çeki düzen veriyordur herhalde.
David Mamet imzalı “Giriş” metnini her defasında farklı bir disipline uyarlamaya çalışarak, tekrar tekrar okudum. “Çoğu oyunculuk eğitimi suçluluk ve utanca dayalıdır,” diye başlayan metin, bence sanat üretiminin her alanı için mercek altına alınması gereken zihin açıcılıkta. Özellikle de toplu üretim gerektiren sanat alanları için. Oyunculuk eğitimindeki suçluluk, utanç ve yetersizlik duygusundan kurtulmanın yollarını fısıldayan kitap, aslında diğer disiplinler için de aydınlatıcı oluyor.
Bir tiyatro oyunu, film, kısa film ya da televizyon dizisi izlerken gözlerimiz oyuncunun üstünde olur ve tüm kalbimizle inanmak isteriz ona. Hatta tümüyle ticari olduğunu bildiğimiz halde, bir reklam filmi izlerken bile böyledir durum. Gizli bir anlaşma vardır aramızda, “Beni kandıracağını biliyorum ve buna izin veriyorum,” demişizdir bir kere. O anlaşmanın dipnotlarından birinde Stanislavski’nin cümlesi vardır: “İyi ya da kötü oynayabilirsin, ama gerçekçi oyna.”
“Oyuncu İçin Pratik Elkitabı”, hem oyunculara hem de seyircilere, bu gizli anlaşmanın maddelerini bir kez daha gözden geçirme fırsatı veren, önemli bir kaynak eser.