Thomas Vinterberg‘in 2012 tarihli filmi “The Hunt/Jagten” Türkiye’de “Onur Savaşı” adıyla gösterime girecek. Film adlarında kimi zaman kimi zaman çaresizlikten, kimi zaman genel bir algıya seslenebilmek için yapılan değişikliklere sıklıkla tanık olmuşuzdur. Ama kimi zaman da -bu örnekte olduğu gibi- maksadını aşan değişiklikler oluyor. Ne yapalım, buna takılacak değiliz…
“Jagten” birçok yünüyle ‘yerel’ bir film. Kuzeyin bireyci ve görece soğuk insan yapısını değerlendirmeden, filmin kimi sahnelerindeki ilişkileri anlamak ya da o dünyanın içine girmek mümkün olmayabiliyor. Ancak bir adım sonrasında, o yerellikten çıkıp, evrensel bir “insan insanın kurdudur” hikayesine, “toplumlar kurban ister” meseline dönüşüyor. Üstelik, izleyeni zorlayan, sertlik derecesi yüksek, herkesin kabul edemeyeceği bir konuyu, ikiyüzlü bir ahlakçılığın kaba hatlarını çizmek için merkeze alarak. Burjuvazinin ikiyüzlülüğüne tekme tokat giriştiği “Festen”den sonra, bu kez de kasaba hayatındaki ikiyüzlülüğe deyim yerindeyse değil, tam anlamıyla kafa atıyor Vinterberg.
Filmi henüz izlememiş olanlar için, konuyla ilgili bir şeyler söylememeye özen gösterdim. Bilenler zaten biliyor. (Konunun detaylarına girince, daha uzun bir yazı yazmak gerekiyor.)
Bu filmdeki rolüyle Cannes’da en iyi erkek oyuncu ödülünü alan Mads Mikkelsen, gerçekten de zorlu bir rolde, ip cambazı gibi özenli davranmayı başarıyor. Vinterberg’in çıplak, keskin görüntüleri ve mesafeli kamera kullanımıyla iyice sertleşen film, Mikkelsen’in dengeli oyunu sahnesinde, baştan sona aynı gerilimde izleniyor. Aman bu “gerilim” kelimesine takılmayalım; nasıl bir gerilim olduğunu filmi izleyince anlayacaksınız.
Bir sahne ile noktalayalım: Mikkelsen’in canlandırdığı Lucas karakteri, Noel Gecesi kilisede. İzleyenin yüreğini sıkıştıran bir sahne. Zor. Anaokulu çocukları kafalarında Noel Baba şapkalarıyla bir şarkı söylüyorlar. Ve Lucas, önündeki sırayı tekmeleyerek, bir anlığına katılıyor şarkıya.
Filmi izlerken bu sahneye ve bu sahnede Lucas/Mikkelsen’in yüz ifadesine bakın. Hem müthiş bir oyunculuk hem de oyunculuğun ötesinde bir insanlık dramının izlerini göreceksiniz.
Filmin katıldığım/katılmadığım, sevdiğim/sevmediğim yönleri var.
Ama ne olursa olsun “The Hunt – Jagten – Onur Savaşı” üstünde düşünmeye, konuşmaya ve elbette izlemeye değer bir film.
Merhaba Yekta Bey,
Filmi birkaç ay önce izledim ve çok etkilendim. Yargısız infaz ancak bu kadar yalın ve içten anlatılabilirdi. İnsanoğlunun derinliklerinde yatan bencillik ve öfke karışımı tuhaf haller bu filmde oldukça vurucu bir şekilde anlatılmış bence…Saygılar.
Bu adam filmlerinin hakkını veriyor. Hannibel dizisinde fena bir rolde oynuyordu ve çok yakışıyordu.
Sevgili Yekta Kopan,
Paylaşımlarınızı ilgiyle takip ediyorum. Bir oyuncu olarak olumlu anlamda beslendiğimi söylemem gerekir. Bu film hala kafamı karıştıran bir film olması ve Mikkelsen'in etkileyici oyunculuğuyla tekrar tekrar izlememe sebep olmuştur. Yazınızın sonunda katıldığım/katılmadığım, sevdiğim/sevmediğim yönleri olsa da… diyerek bitirmeniz merakımı cezbetti ve kısaca bunların neler olduğunu sormak istedim…
sevgiler…
eser