Hikâyeyi kim anlatacak, nasıl anlatacak?

Bir kurmaca metni yazarken bakış açısına karar vermek kadar, anlatıcının kamera açısını belirlemek de önemli ve zahmetli.

Bu hikâyeyi kim anlatacak, sorusunun devamıdır o kamera açısı: Anlatıcımı belirledim. Peki ama nasıl anlatacak?

Roald Dahl’ın “Şeker Henry’nin İnanılmaz Öyküsü”adlı kitabının ilk öyküsü Hayvanlarla Konuşan Çocuk, bu soruyu tartışmak isteyen okurlar ve yazarlar için zihin açıcı bir örnek.

Dahl öyküsünü “ben anlatıcı” ile aktarmayı seçmiş. Öykünün giriş bölümlerinde, karşımızda bir kurmaca karakter olmadığını, Roald Dahl’ın doğrudan bizimle konuştuğunu düşünüyoruz. Ama bu bölümde bile duyduğunu-gördüğü aktaran bir karakter var.

“Kumsalda kopan büyük bir patırtı” ile başlayan bölümden itibaren, öykünün olay örgüsünün içinde ilerlemeye başlıyoruz. Anlatıcımız, bu bölümde de yorum yapmaktan uzak, hatta neredeyse genel planı kaydeden bir kamera olmakla sınırlı anlatımına devam ediyor.

Peki neden?

Dahl, bu öyküyü pekâlâ üçüncü tekil şahıstan da anlatabilirdi. Neden birinci tekil şahıs anlatısını tercih etti?

Öyküyü tekrar tekrar okuyunca, bu tercih anlaşılır hâle geliyor. Bu tercih hem olayın içinde olmamızı sağlıyor, hem de mesafe alarak bakabilmemizi. Öykünün iki ucunda duran evrenleri, yani bir uçtaki kaplumbağa-çocuk evreniyle diğer uçtaki farklı toplumsal sınıfların menfaatçi yetişkinleri evreni arasındaki gerilimi oradaymışçasına hissetmemizi sağlıyor. Oradayız ama sadece kaydeden bir kamerayız.

Peki bu kadar nesnel durmaya çalışırken, nasıl oluyor da taraf tutmamızı sağlıyor?

Cümle kuruluşları dışında bir şey daha yapıyor yazar. Çocuk-kaplumbağa ilişkisine ne zaman zoom yapacağını iyi biliyor. Anlatının bütün soğukkanlılığına karşın, bal gibi de taraf tutmuş oluyor böylece.

Ve finalde, kamerasını geriye çekiyor-geriye çekiyor, açı iyice genişliyor ve son noktada zamanlar ve mekanlar ötesi bir açıyla neredeyse “tanrı anlatıcı” seviyesinden konuşuyor Roald Dahl.

Roald Dahl
(1916 – 1990)

Ülker İnce’nin çevirisiyle Can Yayınları tarafından yayımlandı “Şeker Henry’nin İnanılmaz Öyküsü”. Kitaba adını veren öyküyü de, anlatıcı seçimi konusunda ayrıca konuşmak gerekiyor. Anlatıcı ve zaman değiştirme dersi gibi bir öykü. Ayrıca Dahl’ın yayımlanmış ilk öyküsü, yazarlığa başlama hikâyesi ve çok basit bir konuyu anlatsa da delirtici bir gerilimi yakalamayı başardığı Kuğu öyküsü de bu kitapta.

Roald Dahl ve bu kitap hakkında yazmaya devam edeceğim.

Not: Can Yayınları, 80 sayfa civarındaki Şeker Henry’nin İnanılmaz Öyküsü adlı öyküyü (Dahl Vakfı izin veriyorsa) ayrı bir kitap olarak basabilirmiş. Daha ince-daha kolay taşınan-daha ucuz ve her an yanımızda olacak kitapların artması dileğiyle.

Leave a comment