Alıntı

Alıntıları seviyoruz. Düşünceyi kısa yoldan, hem de kabul görmüş bir ismin üstünden aktarmanın yolu. Üstelik gizli bir böbürlenme de var alıntı yapanda; neler okuyorum, neler biliyorum babında. Çoğu zaman alıntıyı nasıl bir bütünden kopardığımızdan bile haberimiz olmuyor. Bir başkasının alıntıladığı cümleye köprü oluyoruz, biz de bir başkasına yolluyoruz. Böyle böyle çoğalıyor, bazen de yolda bozuluyor.

Alıntılar aktarmak, yetişkinler için kulaktan kulağa oyunu bir çeşit.

Oysa bütüne hakim olsak belki farklı bir anlam içine yerleşecek cümle. Ne fark eder? Biz aktaralım, kendimizi bir basamak üste konumlandıralım yeter. Kişiden kişiye geçerken eksilmiş olma, yanlışlarla ilerleme tehlikesi varmış. Ne fark eder? Onaylanmış bir ismin gölgesine sığınalım yeter.

Ben de seviyorum alıntıları. O “biz” öznesinin dışında değilim yani.

“Zamanımızın Kahramanı” adlı müthiş romanın yazarı Lermontov, “İki yakın dosttan biri her zaman öbürünün kölesidir,” buyurmuş. Amerikan edebiyatının sırtını yaslamayı pek sevdiği Mark Twain de “Bir dostun asıl görevi sen haksız olduğun zaman yanında yer almaktır. Haklı olduğun zaman hemen herkes senin yanında yer alır,” demiş. Dostlukla ilgili alıntılara, cümlelere, özlü sözlere, atasözlerine kapı açacak olursak sayfalar doldurmak mümkün. Hassas konu çünkü. Kırılmaya, kırmaya açık alan. Dinamikleri kişiden kişiye, yaştan yaşa, günden güne değişebiliyor. Ayaktayken algısı farklı düşünce farklı. Gerçek dostluk kendisini bünyelerin, zihinlerin yorgun olduğu dönemlerde gösteriyor. İyi dostları tanımanın yolu hata yapmaktan geçiyor belki de. Hatalı olunduğunda daha çok yanında olmaya cesaret edebilenlere gereksinim duyuyor insan. Belki. Belki de böyle değil.

Alıntılar yapmayı seviyoruz. Hele ki konu aşk, dostluk, ölüm gibi her an başucumuzda olan konularsa. Ama yazıktır ki, alıntıların ışığında ilerlemiyor hayat. Tıpkı dilden dile aktarılan cümlelerdeki bozulmalar gibi, bütün bu duygularla ilgili algımız da günden güne bozuluyor. Düşüncelerimizde bile yalnızlaşıyoruz.

Bildiğim şu; yazdıklarım dostumdur. İyi ya da kötü. Doğru ya da yanlış. Az ya da çok.

…ve ne zaman hata yapsam, düşsem yerlere, ayakta duramasam… bir tek onlar yanımdadır.

Sadece kendimizden alıntı yapacağımız o bitmeyen yalnızlığa selam olsun!

 

Comments (8)

Merhaba,
Alıntıları seven bir kişi oldugumdan,yazınız benim için düşündürücü oldu..
Cümleleri seviyorum..ama kendime ait oldugunda daha da çok seviyorum,söylediginiz gibi..
bu yalnızca bir satır bile olsa..
Selamlar…

daha bu sabah benzer şeyleri düşünüyordum. rüştünü ispatlamış veya bunun için kendini paralayan ne çok yazar, ne çok kitap var keşfedilecek, okunacak. yetmez gibi bir de sanal alemde inanılmaz bir hızla artan paylaşım çılgınlığı söz konusu. suya yazı yazmak ya da kör kuyuya haykırmaktan farkı olmayan bir durum olduğu kesin. inanılmaz bir farkedilme telaşı, arzusu var bence ve "alıntı" takıntısı da yalnızca bundan kaynaklanıyor. evet, kesin olan birşey var ki yalnızlık arttıkça bunlarda katlanarak artıyor. "fil uçuşu" bunlara dahil değil ama benim yorum yazmam ise bunun katıksız karşılığı…. hah! çok komik çok!!

"Selam olsun"larınıza bayılıyorum, alıntı yapmayı da seviyorum,abartılmadığı sürece. Bir de yaptığı alıntıyı kaynak belirtmeden kendisine aitmiş gibi kullananlar var,kaygıyla izliyorum. "Yazmak yalnızlıktır" dersiniz ya hani selam göndereyim ben de "bitmeyen yalnızlığınıza". Heyecanla yeni öykülerinizi bekliyorum.
Simge Desen Türk

Sadece kendimizden alıntı yapacağımız o bitmeyen yalnızlığa selam olsun!

Alıntı yapmaya hiç bu gözle bakmamıştım.Farklı bir bakış açısı geliştirmeme vesile oldunuz.Bir selam da ben gönderiyorum sizin vesilenizle bitmeyen yalnızlığa.

Alıntılar yaparak, alıntılanmış alıntıları alıntılanmaya açarak, değerlerini düşürme tehlikesi de yaratıyoruz çoğu zaman.
Sürtünmeyle enerjisinden kaybediyor, bozuluyor cümleler. Hâlbuki, beklesekİ durulsak, sadeleşsek, sabretsek, erdem göstersek sanıyorum alıntılanacak cümleler kuran biz olurduk. Ve hayatımızı onlarla doldururduk. Anlamını kavrardık yaşadığımız anların. Daha önce kavranmış anlamları üstümüze yapıştırmak için bu kadar çaba sarfetmezdik toplumca. Elbette belki böyle, belki değil. Güzel yazınız için teşekkürler değerli Yekta Kopan.

" Alıntı bilimsel kitapların %50'sinden fazlasını işgal ediyor.Hatta sosyal bilimlerde neredeyse %80 " kendi uydurduğum yüzdelerle, yazınıza ek yapayım dedim.Sanal ortamda kurumsal haber sayfaları bile alıntılama kurallarına uymazlar.Çokca yaptıkları alıntıladıkları(!) "yazının tamamından" birkaç cümle çıkarmaktır.Bu yaptıkları ,alıntı, değil hırsızlıktır.

insan olmanin toplu mirasi diye bir şey var. o yüzden aslında tam anlamıyla özgün olmak dıye bir şey olmadığını, çok özel duygularımızın kendimize has ifade ediliş biçimlerinin bile sözle ifade edilmese dahi başkalarının da gönüllerinde geçtiğini bunun da kötü bir şey olmadığını, insanların konuşmayı yazmayı diğer insanlara ulaşmak için icat ettiğini, ve yazan herkesin gizli umudunun birinin kalbine dokunmak olduğunu unutmamak lazım.

Bir alıntı Gregory House'dan gelsin:
13:
"Friends respect each other's decisions even if they don't agree with them. It's called loyalty."
House:
"Loyalty is a tool to get people to do things they don't want to do."

Bu yazı yayımlandığı ilk günden bu yana bir şekilde karşıma çıkıyor ve ben de nedenini anlamadım ama üçüncü defadır okuyorum. Bu son okuyuşumda nihayet yazayım dedim. Yazı bana "alıntı" bahane, aslında anlatılmak istenen şey bambaşka duygusu veriyor. Bilemiyorum, sanki sen, seni kıran bir şeylerin "alıntısını" yapmışsın bu yazıda. Ama dediğim gibi -alıntı- yalnızca bir yol gösterici olmuş. Ben de bu vesileyle şunu diyebilirim ki: Sadece hislerimle yol aldığım bu bir türlü bitmek bilmeyen yolculuklara selam olsun!

Leave a comment