Kitabınızı nasıl okursunuz?

Kitap okurlarını kalıpların içine sıkıştırmaya gerek yok. Ama yine de farklılıklara şöyle bir bakabiliriz. Belki bu gruplardan biri size yakın gelecektir.

Çantasından kitabını eksik etmeyenler

Özellikle toplu taşıma ve iş-okul servisi kullanan kitapseverlerdir. Onlar için okumak günün yorgunluğundan sonra insanlardan uzaklaşıp kitapla baş başa kalmak anlamına gelir. Ayrıca bu sayede, büyükşehirlerin ömrümüzden ömür çalan trafiğine karşı durmanın yolunu da bulmuşlardır. Taşıdıkları çantanın kapasitesine göre her boyutta kitabı taşıyabilirler. 

Yatmadan okuyamayanlar

Okuduğu kitabın dünyasına girebilmek için, bedeninin de rahat etmesini isteyen okurdur. Ayrıca okurken her an uykum gelebilir düşüncesi, en azından birazcık kestiririm beklentisi de vardır. Zaman içinde oturarak okuma yeteneğini tümden kaybederler. Okumak-uyumak birbirinden ayrılmaz iki kardeş haline gelir.

Okumak için her saniyeyi kullananlar

Kibar bir tanım bulmaya çalıştım ama bu grubun asıl adı “tuvalet okurları”dır. Tuvalette geçirecekleri süreyi bile okuyarak değerlendirmek isterler. Özellikle haftalık-aylık dergiler ya da kısa bölümlerden oluşan kitaplar tercih edilebilir. Tuvalette küçük bir kütüphaneleri bile vardır. Böyle bir okurluk anlayışının değeri, ilerleyen yaşla birlikte tuvalette kalma süresi de uzadığında anlaşılacaktır.

Okumayı ayine dönüştürenler

Kendini kitabın satırlarına bırakmadan önce “çevre düzenlemesi” yapan okurlardır. Küçük bir meyve ya da kuruyemiş tabağı, çay-kahve ya da bir kadeh şarap, fonda o günkü ruh haline ya da okunacak kitaba göre seçilmiş bir müzik, belki mumlar ya da tütsü ve hafif bir ışıklandırma. Kimi zaman çevre düzenlemesi işini öyle abartılar ki, kitap okumaktan uzaklaşırlar. Ancak bir okumaya başlayınca, kimse kaldıramaz onları kitaplarının başından. 

Kalabalıkta okuyanlar

Kitap okumak için çevrede insanların olmasına gereksinim duyarlar. Bu nedenle de genelde kafelerde ya da kahvelerde okurlar kitaplarını. Birkaç bardak çayla sayfalarca okuyabilirler. Arada bir başlarını kitaplarından kaldırıp boş gözlerle çevrelerine bakarlar. Aslında o sırada okudukları kitabın bir sahnesini canlandırmaktadırlar gözlerinde. 

Tatil okurları

Kitap okumak için yaz tatilinin gelmesini beklerler. Kış mevsimi, kitap okuma konusunda “bahane üretme mevsimi”dir onlar için. Bütün kışı, yaz boyunca okuyacakları kitapların sayısını belirlemekle, listeler oluşturmakla geçirirler. Kış boyunca okumamış olmanın vicdan azabıyla, valizlerini normal bir okurun on günde okuyamayacağı kadar kitapla doldururlar. Sonunda bir ya da iki kitapla geçer tatil günleri. Dönüş yolculuğunda, yeni bahaneler hazırlamaya başlarlar.

Battaniye okurları

Tatil okurlarının tam tersine, okumak için kış mevsimini-soğuk havayı tercih ederler. Kareli bir battaniyenin okumayı artıran bir gücü olduğuna inanırlar. Evin herhangi bir köşesinde o battaniyeyi dizlere çekmek, sırta almak, hatta yanında oturmak yeterlidir. Çoğunlukla “kedi-sever” olan bu okurların genç yaşta okuma gözlüğü kullanmaya başlaması kaçınılmazdır.

Kalem-kağıt-defter eşliğinde okuyanlar

Okurluk onlar için bitmek bilmez bir öğrencilik halidir. Masanın başına geçerler ve bilumum kırtasiye malzemesini çevreye yayıp “çalışmaya”  başlarlar. Evet, okumak onlar için bir iştir, çalışırlar. Not almalar, satırları çizmelerle geçer okuma saatleri. Daha ileri aşamalarında, kitap türlerine göre ayrı defterler, kitabın kağıt cinsine uygun kalemler gibi uzmanlaşmalara gidebilirler. 

Okur gibi yapan okurlar

Kitabın ilk 20 sayfasında bir “kulak” yapılmıştır, oradan ileri gitmek pek mümkün olmaz. Hemen dağılır dikkatleri. Çok iyiniyetli, okumayı gerçekten isteyen ama kendilerini gerçek dünyanın hayhuyundan bir türlü koparamayan okurlardır. Okudukları sayfayı yeniden okumak, akıllarında tutamamak gibi sorunları vardır. Aslında bir kitabı bitirmeyi başarsalar gerisi gelecektir. 

Daha onlarca grup oluşturulabilir. Zaten bu grupların hiçbiri, birbirinden kesin sınırlarla ayrılmaz. Kitapları “yutar gibi” okuyan bir okur, kimi zaman bir “duraklama dönemi”ne girebilir. Yatmadan okuyamayan bir okur, sırt çantasında kitap olmadan evden çıkmayan bir okur olabilir aynı zamanda. Gerçek okurlar için, keskin ayrımlar yoktur. Onlar için sadece “kitaplar”  vardır.

Kitap okuyanın ömrü uzuyormuş.

Yale Üniversitesi Toplum Sağlığı Fakültesi’nden Becca R. Levy söylüyor bunu. Araştırmada yaşları 50 ve üzeri olan 3 bin 635 kişi üzerinde 12 yıl boyunca testler yapılmış. Kitap okumayan gençlerle karşılaştırıldığında, her hafta üç buçuk saat kitap okuyan bireylerin ölüm oranlarında yüzde 17’lik bir düşüş, üç buçuk saatten fazla okuyan kişilerde ise ölüm oranlarında ise yüzde 23’lük bir düşüş gözlemlenmiş. Aslında bu araştırma için bütçe ayırmaya falan gerek yok. Hayatında bir kitap okumuş birine sormaları yeterdi. “Yahu bir kitap okudum, ömrüm uzadı,” cevabını alırlardı anında.

Kitap okumak insan ömrünü gerçekten uzatır mı bilemem. Ama yaşanan günleri daha anlamlı, daha özel ve güzel kıldığı kesin. 

Nasıl okursanız okuyun, ama kendinizi bu anlamlı ve hayatı güzelleştiren dünyadan uzak tutmayın. 

Sahi, siz kitabınızı nasıl okursunuz?

Comments (12)

Tatil okurlarına kadar olan tiplerin hepsiyim sanırım, tatilde daha da deli okurum. Bu yıl da kendi yazdığım kitabımı bitirmek için çok okuyorum, cümlelerin altını çizip notlar alıyorum. Umarım bittiğinde size de özetini sunma şansım olur. Yazınız için teşekkürler görüşmek dileğiyle 🙂

Ben yatakta okurum, en az 30 sayfa okuma hedefiyle bazen kitabı bitirdiğim de olur. Okurken çift yastık ve başucu lambam ile çok rahat bir pozisyonda olurum. Uyku bastırırsa yastığın tekini kaldırır ve başucu lambamı kapatırım. Yatağımın yanındaki komodinin üzerinde her zaman en az üç kitap bulunur, öykü, roman ve bazen biyografi bazen yönetim ya da politika içerikli bir kitap

Battaniyenin altında 🙂 şuan okuduğum kitap Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası

Genellikle arkadaşlarıma kitap önerdiğimde veya okumaları için kitap verdiğimde gelen cevaplar “zamanım yok okuyamam, hala başlayamadım zamanım olmadı, yakında bitireceğim inşallah” oluyor. Ben günde 10 saat garsonluk yapıyorum. 35 dakika gidiş 35 dakika geliş yolum var. Otobüs istediği kadar dolu olsun bir köşeye geçer kitabımı açar okurum. 35 dakikada yazı boyutuna göre 15-20 sayfa arası. Bir de gelişi var. Yolda 40 sayfa kitap okuyorum. Yatmadan bir yarım saat önce yatağa geçip kitabımı açarım, bi 20 sayfa da orda. Evet benim de kitap okumak için zamanım yok.

Şu ara hastaneye gittiğim günler cep telefonumdan e-pub olarak indirdiğim kitapları evdeysem de balkonda tekli koltukta üçlü koltukta sandalyede artık can sıkıntısından boş bulduğum her yerde okumaya verdim kendimi 🙈

Bende hepsinden var. Her türlü okurum 😊

İlhan Yıldızoğlu

Evdeyken koltuğa ayaklarımı uzatarak okumayı severim.
Yazın balkonda akşam geç saatlerde sessiz ortamda okumayı severim.

Ne güzel bir yazı olmuş, ben “okumadan uyuyamayalar ” gurubundanım. Okumak benim için bir dinlenme biçimi. Ayrıca farkettim ki son zamanlarda okumalarımı kindle üzerinden yapıyorum. Daha rahat bir okuma biçimi geliyor bana. İyi okumalar herkese

“Çantasından kitabını eksik etmeyenler” gruba dahil olabilmek güzel.

Ben genellikle yatmadan önce yatakta okuyanlar grubundayım.

Ben garip bir okurum sanırım. Her yerde okuyabilirim. Özellikle 2020 nin ruh haliyle baş etmek için “kaçmak” adına okuyorum. Okurun “fil” olanı var mı? Belli dönemlerde kitaplarla arama mesafe giriyor, onu da kabul ediyorum. Kafası karışık, aşkı hiç bitmeyen, tutkun, tanımlara sığabilir mi emin olamayan bir okur olarak bu güzel yazınız adına sizi selamlıyorum. 🙂

Leave a comment