Ankara Radyosu’nda, temsil kayıtları yaptığımız günler. Macide Hanım, her repliğin önünde arkasında düzeltiyor beni. Tonlamadan nefes almaya, mikrofon önü duruşundan hayat duruşuna kadar. Tane tane anlatıyor ne yapmam, ne yapmamam gerektiğini. Derslerimin ne durumda olduğunu soruyor her gördüğünde; okul öncelikli olmak zorunda. Hatta stüdyoya girmeden ne yediğimi bile soruyor; çok yediysem uyarıyor az yediysem kızıyor.
Yıllar geçtikçe yolumuz radyo stüdyolarından televizyon stüdyolarına uzandı. Macide Hanım zaman içinde Macide Abla’ya (hatta zaman zaman çok yakınlarının deyişiyle Macit’ciğime) dönüştü. Sohbetler koyulaştı; siyasete daldık kimi gün kimi gün gülmekten karnımız ağrıdı. Kimi zaman sohbetin güzelliğini rakıyla çoğalttık. Ama ne olursa olsun uyarmaktan, yapılanı tartışmaya açmaktan bir gün bile vazgeçmedi. Asla parmak sallamadı; bunun doğrusu budur diye bilgiçlik yapmadı. Hep düşünmeye davet etti. Düşünerek doğruyu bulmaya, doğruyu birlikte bulmaya.
Son karşılaşmamızda elimi öyle bir sıkarak tutmuştu ki…
Anlatacak çok şey var. Ama halim yok. Bir daha da senin gibi bir dostum olmaz Macide Abla.
aynı stüdyolar olmasa bile pek çok şeyi paylaşma ayrıcalığına erişmiş şanslı ve mutlu insanlardanım. anlatamadıklarını anlıyor, acını tüm kalbimle paylaşıyorum. toprağı gül, yolu ışık, mekanı cennet olsun. ışıklar içinde kalsın.
başın sağ olsun…
ne güzel böyle dostlukların olması darısı bnm başıma 🙂