Günden Kalanlar.36

• Bir hafta içinde üç konser. Joshua Redman ile başladık. Tunç ve Osman’la sebebi sağlam bir kahve sohbetinin ardından Salon’da en acayibinden bir caz akşamı. Basta Reuben Rogers ve davulda Greg Hutchinson ile oradan oraya savuran bir gece. Bir ara notaları düştü Rogers’ın, sanki o sayfalarla bizim de zihnimizin koridorlarında dolaşan notalar uçuştu. Redman, böyle küçük ve sıcak mekanlarda daha özgür ve dünyayı sallamadan çaldığını gösterdi. Hutchinson, durmadan fotoğrafının çekilmesine en usturuplusundan tepki gösterdi. Konserlerle dolu haftanın en unutulmaz gecesiydi.

Babylon ziyareti Selah Sue için yapıldı. “Belçika sokaklarından bira ve patates kızartması kokan gecelere selam olsun, midye tava lezzetine selam olsun, çizgi roman dükkanlarına selam olsun, eh bir de soul-regga-ska-dub karışımı yeni bir sese selam olsun,” diyip daldım içeri. Şimdilik tek albümünün tümünü, farklı ve akılda kalıcı yorumlarla çalıp söyledi Selah Sue; özellikle dört liste parçası Babylon ahalisini salladı: This World, Peace of Mind, Crazy Vibes ve elbette Raggamuffin.

• Haftanın son konseri için İş Sanat’a iş çıkışı apar topar yetişildi. Mor ve Ötesi, akustik bir setle ve Esin İris, Aylin Aslım, Şebnem Ferah’ın birer şarkıdaki katılımıyla “oturarak” sahne aldılar. Akustik de olsa bir rock konserinde sahnedekilerin ve salondakilerin “oturuyor” olma sorunu uzun süre havanın ısınmasına engel olduysa da, sonlara doğru her şey toparlandı. Yorumlara gelince; geçen yıllarla, başta vokaller olmak üzere bütün düzenlemelerde, öfkesini unutmamış bir olgunluk var. İtiraf ediyorum; ayağa ilk kalkanlardan biriydim.

• Öfke demişken… Özellikle, genç ve öncekini yıkmak isteyen öfkenin üretimi hep ilgimi çekmiştir. Ama üretimi. Bu öfke, sadece gevezeliğin fon rengi olunca can sıkıyor.

Ocak 2007. Stuart A. Staples ve ben, Radyo Eksen stüdyosundayız.

Tindersticks’in yeni albümünü dinlemedim. Çok merak ediyorum. Yeni albümün çıktığı haberini okuyunca aklıma bir anı düştü. Grupla birkaç kez bir araya geldim. Ocak 2007’de uzun konuşma olanağım olmuştu. Konser için buradaydılar. Stuart A.Staples, İstanbul’a Moskova’dan gelmişti. Yorgun olduğunu söylemişti. Ben –hala görmediğim- Petersburg’u görmek istediğimi anlatmıştım. Hemen “Dostoyevski’nin şehri,” demişti. Biraz sohbet edince benzer kuşakların, dünya için benzer kaygılar taşıdığını görmüştüm. Bayağı sevmiştim adamı. NTV’nin eski binasında, Radyo Eksen stüdyosundaydık ve biz sohbet ederken komik bir olay olmuştu. Fotoğraf çektirmek için Stuart Staples’ın yanına gelenler arasında kültür-sanat programlarının montajlarını yapan bir arkadaşımız da vardı. Adama olan sevgisini anlatabilmek ve onu iyi tanıdığını belirtmek için bir-iki şey söylemek istemiş ve yaklaşık şöyle bir şey demişti: “Burada ne zaman biri ölse sizin müziklerinizi kullanıyoruz.” Bir anlamda doğruydu bu; çünkü kültür-sanat dünyasında ne zaman biri uğurlansa, hazırlanan haberin fon müziği olarak kullanılan belli başlı müzik parçaları vardı ve Tindersticks parçaları da bunların arasında yer alıyordu. Ama yine de garip bir cümle olmuştu. Staples da anlamamıştı zaten. (Hatta cümleyi kurarken bir İngilizce hatasıyla, sanırım, “ne zaman birini öldürsek” demişti arkadaşımız. Her şekilde garip…)

• Bugünlerde aklımda hep Boris Vian var…

Comments (3)

Bu hafta cazcıların nota düşürme haftası oldu demek:

Geçen Perşembe akşamı gerçekleşen BİFO & Branford Marsalis konserinin daha ilk dakikalarında, Marsalis'in notasını çevirmek amacıyla sehpasına ufak bir dokunuşu, sehpa ve notaların sahne üzerindeki geniş çiçek topluluğunu da aşarak, perendeler eşliğinde, protokolün tam önüne düşmesine neden oldu. Öndeki izleyicilerden üçü derhal kalkıp sehpayı birleştirerek notalarla yukarı uzattılar. Bu arada BİFO, tüm ihtişamı ile çalmayı sürdürüyordu, ancak ortamın toparlanamaması üzerine, Marsalis çok kibarca işaret etti ve Orkestra durdu. Marsalis, durumdan o kadar mahçuptu ki, tam o anda kopan büyük alkış imdadına yetişti.

Bir de Vian niye benim hep aklımda, bilemiyorum, nedeni konusunda biraz kararsızım.

"Gevezeliğin fon rengi" olan "öfke" tanımınızı çok beğendim:)

mor ve ötesi harikaa

Leave a comment