Yazarların dünyasında hınzır bir yolculuk

1875’de bir hancının oğlu olarak Viyana’da dünyaya gelen Ernst Bellmer, kitapları çok seviyordu. Eline geçen her şeyi büyük bir hevesle, hatta hırsla okuyordu. 18 yaşına geldiğinde kendisi de yazmaya karar verdi. Birkaç yıl içinde en az 50 hikaye ve bir roman yazdı. Her şeyi yazıya dökme hastalığına, yani ‘grafomani’  hastalığına yakalanmıştı. Ama onu sona götüren bu hastalık değil, daha da bibliophagy oldu; Bellmer bir kitap kurdu idi, yani kitapları yiyordu. Ona göre kelimeler kağıda döküldükten sonra mideye indirilmediği sürece tamamlanmış olmuyordu.
Bellmer, öncelikle ünlü doktor Wilhelm Fliess’in karşısına çıktı. Fliess konuyu çekici bulmayınca, zavallı adamı Sigmund Freud’a gönderdi. Freud, konuyla ilgilendi ve hatta Bellmer ile ilgili notlarını o çok meşhur “Cinsellik Üzerine Üç Deneme” adlı çalışmasına “Kitap Yiyici” adıyla koydu. Gel gör ki, Freud’un editörü olayın gerçekliğine şüpheyle yaklaşınca, bu bölüm kitaptan çıkarıldı. Bellmer edebiyat tarihinde rol alamadığı gibi, psikolojide de kendisine yer bulamamıştı.
 
Bellmer, 75 yaşında mürekkep zehirlenmesinden öldü. Bu benzersiz hayat hikayesini, C.D.Rose ’un “Olamayanlar” kitabından aktardım. Kitap, 52 yazarın başarısızlık öyküsünü içeriyor. ETBBÖ yani “Edebiyat Tarihinden Büyük Başarısızlık Öyküleri” ekibi tarafından önce internet ortamında başlatılan proje, C.D. Rose’un editörlüğünde kitaplaşmış. Başarısızlık öykülerinden derlenmesiyle oluşan bir başarı öyküsü anlayacağınız. Tabii, kitaptaki 50 iki kısa biyografiye olduğu gibi, bu yayınlanma sürecine inanıp inanmamak da size kalmış. Okurdan iyi kim bilebilir ki?
 
‘Kafa bulmak’ için
 
Bir kitabı tanıtırken parantez açıp başka bir kitaba geçmek uygun kaçmayabilir. Ama editörümü kızdırmak pahasına yapacağım bunu. Çünkü “Olamayanlar” bu hınzırlıkların kapısını ardına kadar açıyor. Ernst Bellmer’in tuhaf hayat hikayesini okurken, aklıma hep kitap  tarafından yayımlanan ve geçen yılın en iyilerinden biri olan Franziska Biermann  imzalı “Kitapsever Bay Tilki” ile “Bay Tilki ve Kırmızı İp” ciltleri geldi. Yaşınız kaç olursa olsun, mutlaka alın ve okuyun bu iki kitabı. Hele ki yazmak-okumak-yazar olmak ve edebiyatın üretim alanında adım atmaya çalışmak konularına ilgi duyuyorsanız. İsteyen çocuk kitabı desin, ben Franziska Biermann ’ın “Kitapsever Bay Tilki”  serisini, yayıncılardan editörlere, okurlardan yazarlara pek çok kişiyle en hafif deyimiyle ‘kafa bulmak’  için yazdığına inanmaya devam edeceğim. Okurdan iyi kim bilebilir ki?
 

Parantezi kapatıp Sırtlan Kitap tarafından Emre Yavuz çevirisiyle yayımlanan “Olamayanlar”a dönelim. Andrew Gallix’in bu metinlerin oluşum hikayesini ve ‘gerçekliğini’ anlattığı kısa önsözle başlıyor kitap. Kitabı en az iki ana duyguyla okuyabilirsiniz yani. Bütün bu anlatılanların gerçekliğine inanmış bir okurun kendini bırakmışlığı ya da şüpheci okurun oyunbaz bir metin karşısındaki içi içine sığmayan ruh hali… Seçim size kalmış.
 
Edebiyatın dünü bugünü
 
Kafka misali ölümünden sonra eserlerinin yakılmasını isteyen Casimir Adamowitz-Kostrowicki’nin dev eserinin gerçekten yakılması. İnsanlığın bilebileceği her şeyi kapsayacak eserini yazmaya giriştiği gece beyin kanamasından ölen Felix Dodge. Nâzım Hikmet’i örnek alarak yazdığı şiir kitabının, Ankaragücünün forvetinin kitabı sanan bir kişi tarafından satın alınmasıyla tarihe gömülen Yıldırım Kemal. Sarsıcı romanı bir kategorizasyon hatası sonucu gezi rehberi olarak yayımlanan Lysva Vilikhe. Ve daha niceleri…
 
“Olamayanlar”ın başarısı bütün bu kısa biyografilerin gerçekliği konusundaki gri alanı iyi kullanmasında yatmıyor elbette. Asıl vuruculuk, her bir biyografide okuru alıp götüren bir hikayenin olması. Üstelik bu hikayeler sayesinde gerçek yazarların/gerçek biyografik bilgilerin izinde yürüyor okurlar. Örneğin üç sayfalık Maxwell Loeb biyografisi, Beat edebiyatı nın kısa bir özetine dönüşüyor. Zamanının en çok satanı olsa da şimdi tek bir satırına ulaşılamayan Belmont Rossiter’in hayat hikayesinden, günümüzün şişirilmiş best-seller  yazarlarının payına sert bir tokat düşüyor. “Olamayanlar”, edebiyat tarihinin dünü ve bugününe dair ‘alaycı bir kuş’.
 
Kime/neye göre
 
Emre Yavuz, çeviride kitabın muzip dilini korumayı başarmış. Edebiyat tarihine yapılan göndermeler de yerli yerinde. İngiliz alaycılığının en uç noktalarında gezinen C.D.Rose’un kurduğu dünyanın çeviride bozulmaması önemli. “Olamayanlar”, tebessümle okunacak bir kitap. Tarihin en başarısız yazarlarını mercek altına aldığını iddia eden bu kitabın okuru, edebiyatta neyin başarı, neyin başarısızlık olduğuna kendi karar verecektir. Zaten okurdan iyi kim bilebilir ki?

Leave a comment