Böyle günlerin içinde ayakta durmak kolay değil. Sabırlı olmak kolay değil. Anlamak için zaman gerekiyor. Ama zaman iyileştirici özelliğini çoktan yitirdi.
Çocukluğundan söz ediyor çoğu insan. Gençliğinden. Ömrünün umutla dolu günlerinden. Farklı disiplinlerde kalem oynatanlara bakıyorum, cümlelerde bir “geçmiş özlemi” saklı. Belki de geçmişe özlemden değil, yarının belirsizliğiyle doğan bir korkudan kaynaklanıyor bu. Sarılacak bir şeyler arıyor herkes. Geçmişinden daha yakında bir cankurtaran simidi bulamıyor belki de.
Bugünün sert cümleleriyle duvarın arkasını görmeye çalışana da tahammülü yok kimsenin. Duvarın arkasında ne olduğu duvarın neresinde olduğuna göre değişir, bunu hepimiz biliyoruz. Ama tahammülsüzlerin istediği duvarın arkasını anlamaya çalışmak değil. Duvarları öfke harcıyla daha da sertleştirme derdinde onlar.
Toz duman içinde, hala ayakta durabildiğimizi gördüğümüz anlar da var. Öfke duvarlarının yıkılabileceğini hissettiğimiz anlar. Duvarın neresinde olduğumuzu düşünmeden, öte tarafı anlayabileceğimizi anladığımız anlar.
23 Aralık Cuma gecesi, Mor ve Ötesi‘nin 20.yıl konserinde, öyle anlardan birinde olduğumuzu hissettim. Konseri birlikte izlediğim dostlara baktım. Şarkılara eşlik ederken sarıldım onlara. Hayatımızın özellikle son beş yılında savrulduğumuz köşelerden çıkıp, kimi yirmi yıllık şarkıların notalarında buluştuk. Herkesin birbirine sorduğu ilk sorunun “Nasılsın, iyi misin?” olmasının derdine takılmadık. Herkesin birbirinin öncelikle ve sadece “iyi” olmasını istediği günlerde olmamıza dertlenmedik. Sadece “iyi” olmak… O kadar zor mu?
Belki de bir anda fark ettik: “Başka bir hayat yok ki…”
Konserle ilgili yazacak çok şey var. Yazıldı zaten. Bu yirmi yıllık tarihle ilgili söylenecek çok söz var. Söylendi zaten. Mor ve Ötesi‘nin kendi varoluşları dışında, bu coğrafyanın müzik tarihine kattıklarıyla ilgili tutulacak kayıtlar tutuldu zaten.
Duygusal cümlelere esir etmeyeceğim yazıyı. Kişisel notlar bunlar. Kimi yirmi yıldan daha eskiye dayanan, kimi genç, kimi yorgun, kimi buruk dostlukların içinde, 3000 kişiyle birlikte “Daha Mutlu Olamam” diye bağırıp zıplarken aklıma takılanları yazıyorum sadece.
Mor ve Ötesi, bize o duvarların arkasına bakmayı öğretti. arkadakinin ruhuna dokununca duvarların kendiliğinden yıkılacağını öğretti. Mutlulukları paylaşmayı, hataları sırtlanmayı öğretti.
Konser sonrasında, kuliste öyle çok kişiye sarıldım ki…
Bana hala sarılacağım bu kadar insan olduğunu hatırlattıkları için bir kez daha teşekkür ederim.
40.yıl konserinde görüşürüz beyler…
Hislerime tercüman olan böyle yazıları çok seviyorum. Kelimelerin tükendiği zamanlardayız sanki ve geriye müzik kaldı iyileştirici olarak. Demişti ya şair ''Şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu''
Bana da Şenlendirici dinlemek pek iyi geliyor. Şu gariban coğrafyanın klarnetine, kanununa, darbukasına sığınmak..İyi ki müzik var.
Gercekten iyi ki muzik var, hem bizi hem dostluklari besleyen, iyi ki MVO var.