Murat Gülsoy‘un bir önceki romanı İstanbul’da Bir Merhamet Haftası‘nın Makedonca baskısı haberinin üstünden bir ay geçmeden, yeni roman geldi: Karanlığın Aynasında. Murat’la Hayalet Gemi yıllarından bu yana süren dostluğumuzu bilen bilir. Bu dostluğun sayısız ayrıcalığından biri de, Murat’ın kitaplarını baskıya gitmeden okuma şansımın olması. Yakın bir arkadaşımın romanı hakkında övgüler düzmeyeceğim, bunu yaparsam soğukkanlı davranmadığımı düşünenler olabilir. Zaten birbirimizi “ağırlamak” konusundaki mesafeli tutumumuzu seviyorum, bir blog sahibi oldum diye bu huyumdan vazgeçmeyeceğim. Ancak, yine de bir şeyler fısıldamak istiyorum: Murat Gülsoy, bu romanında, insan ruhunu parçalarına ayırıp sayısız kompartmana yerleştirdiği bir trende, içinden geçilen manzaraların bir görünüp bir kaybolduğu, uyku ile uyanıklığın dirsek temasında olduğu bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. Trenin ne zaman makas değiştirdiği anlamadan gidilen bir yol; üstelik nasıl bir istasyona varacağımız da meçhul. Sanılmasın ki bu metaforlar denizi bize zorlu bir okuma sürecini işaret ediyor. Aksine rahatça okunacak ama rahatsız edecek, kolayca bitirilecek ama kolayca yorumlanamayacak bir kitap Karanlığın Aynasında. Okuma zevki, daha nedir ki?
David Lynch‘in Kayıp Otoban‘ında bir kahve molasına hazır olun.
Kitap Can Yayınları‘ndan çıktı. Arka kapak yazısını da olduğu gibi alıyorum buraya:
“Benliğimizin sınırlarını kimi kez gönüllü olarak kaybederiz kimi kez istemeden. Sadece bir başkasıyla değil, bizi saran dünyayla da kucaklaşma, bir başkasında erime çoğu kez bir haz duygusuyla özdeşleştirilir. Oysa acının sınırları tam da burada başlar. Murat Gülsoy, bir origami ustası gibi, düz bir kâğıtla başladığı anlatısını katman katman çoğaltarak kahramanlarının ironik dünyasının kederle malul hikâyesini kuruyor. İki boyutlu sandığımız bir dünyanın karanlık dehlizlerine doğru ilerlerken yaklaşmakta olanı hissetmeyişimize şaşırıyoruz. Yarım bir hayatı sol göğsünün üzerindeki akrebin çizgilerinde saklayan bir kadınla aşkı bulduğunu sanan bir adamın yollarının kesiştiği yerde oluşan karanlık yüzeyden yansıyan görüntüleri anlatıyor roman: birbirinin içinde eriyen bedenler, çocukluk korkularında büyüyen genç kızlığın uçucu kıpırtısı, aklın puslu manzaralarında belirip kaybolan umutlar, deliliğin onulmaz dehşeti, karşıtına dönüşmeye hazır duygular, algılar ve hayaller… Karanlığın Aynasında bir solukta okunan ve insanı içine çeken bir girdap-roman…”
İyi okumalar dilerim.
"Sevgilinin Geciken Ölümü"için de aynı yorumu yapıyor;kolay okunduğunu ama kolay yorumlanamadığını söylemek istiyorum.. E bir tane daha…Kim istiyor ki zaten koltukta rahatça kitap okuyabilmeyi?Bakalım karanlığın aynasından!
Yeraltı edebiyatına ait bir kitapmış izlenimi verdi. yakında edinip okuyacağım.
O aynaya en az bir defa bile olsa hepimiz bakmışızdır. Ne kadar üzerine yorum yapsak da okunmadan yetersiz kalacak her şey. Okudum ama hâlâ garip bir etki var üzerimde. Starnger than fiction filmi aklıma geldi bazı yerlerde. Metakurmaca üzerine olan bu filmi anlatmayacağım şimdi burada ancak dediğim gibi kimi yerleri okurken o filmi hatırladım.
Kitabı okurken sanki hiç bitmeyecekmiş gibi bir sonsuzluk hissi veriyor insana. Bittikten sonra da aynı duygu kaybolmuyor. "Kim O" başlıklı bölümde süratle bir yerden aşağıya düşüyormuşçasına okudum satırları. Zaten kitabın o sayfalarına gelindiğinde ne demek istediğimi okuyanlar anlayacaktır.
Uzatmadan bir okuyucu olarak "okuma zevkini" yaşamak isteyenler için kesinlikle okunması gereken bir kitap…
Evet, muhteşem bir eser. Karanlığın Aynasında. Ya da Aynadan Yansıyan Karanlık.