Aşıklı Höyük’te tarih yeniden yazılıyor

6 Eylül günü Aşıklı Höyük’e doğru yola çıktık.

Bu gezinin neden yapıldığını, nasıl bir bilgi kazanımı sağladığını ve Aşıklı Höyük’ün hikâyesini Uğur Gürses T24’te çıkan yazısında çok detaylı ve net anlatmış. O yazının sözlerini tekrar etmeye gerek yok. Dileyen Uğur Gürses’in Aşıklı’nın 1001 Yılı başlıklı yazısına buradan ulaşabilir.

Ben gezide sağa sola hayranlıkla bakarken Uğur’un her sohbetin, her nesnenin kaydını bu kadar hassasiyetle yapıp çıkarmasını kıskandığımı söyleyip yola devam edeyim. Geziden notlarımı şöyle sıralayabilirim:

Çatalhöyük’ün geniş bilinirliği, Göbeklitepe’nin dizilere kadar uzanan şöhretinin yanında Aşıklı Höyük adı daha az anılan bir kazı alanı. Bu arkeolojik alanlar Neolitik Dönem’in üç evresinin bilgisini günümüze getiren alanlar. Bu dönem bize Cilâlı Taş Dönemi diye öğretilirdi. Hani insanların tarımı keşfettiği, hayvanları evcilleştirdiği, mayalamanın beslenmeyi değiştirdiği (ekmek ne büyük olaydır), çanak çömlek yapmaya başladığı, kısacası insanlığın avcı toplayıcılıktan yerleşik düzene geçti çağ. Yaklaşık olarak milattan önce 10000 – 6000 arası. İşte Aşıklı Höyük bu sürecin tam ortasında yer alıyor: MÖ 8400 – 7200

Peki neden daha az biliniyor? Aşıklı Höyük Kazı Başkan Yardımcısı Arkeolog Doç. Dr. Güneş Duru bu durumun bir nedenini şöyle açıklıyor. Arkeolojik çalışmaların, genel bir ilgi oluşturması için elle dokunulur malzemeler arzulanıyor. Bir mozaik, bir kâse, bir yerleşim alanı, bir sütun… Yani bizim gibi konuya uzaktan bakanlar için “Vay be, ne biçim yapmışlar bunu” dedirtecek o “nesne” gerekiyor. İşin kötüsü yatırımcısından basınına herkes tarihe bakınca bir nesne üstünden “Vay be” demek derdinde. Kazılar sonunda elde edilen teknolojik ve bilişsel veriler yetmiyor bize… Hep “gözümle göreyim” derdindeyiz. “Fotoğrafını çekip de instagrama koyamayacağım bilgiyi ben ne yapayım” anlayışı herkesi içine çekiyor.

“Nedir o veriler?” diyenlere cevabı yine Güneş Duru versin. Onun cümleleriyle açıklamaya devam edeyim: Bu bölgede yaşayan topluluk, günümüzden 10.400 yıl öncesinden, yerleşmeyi terk ettikleri 9300 yıl öncesine kadarki sürede ekip biçmeyi, küçük ölçekli olmakla birlikte tarım yapmayı, koyun ve keçiyi beslemeyi (dolayısıyla evcilleştirmeyi), kerpiç yapı, yontma taş  ve sürtme taş alet yapımı, dericilik ve sepetçilik gibi faaliyetleri kendilerine özgü şekilde çözümlemiş ve nesiller boyu aktararak sürdürmüştür. Bin yıllık iskân tarihi boyunca nüfusu yüzlerce kişiyi bulan Aşıklı topluluğu, kolektif bir yaşam tarzını benimsemiş bir topluluktur. Topluluk içerisinde herhangi hiyerarşik bir yapılanma yoktur. Bunun en önemli göstergeleri mekânsal ve maddesel kültür ürünlerinde herhangi bir ayrışma olmamasıdır.

Aşıklı Höyük’teki gencecik ve mükemmel kazı ekibi, öyle verilere ulaşıp bunlar üstünden öyle değerli bilimsel sonuçlar elde ediyorlar ki. Yaklaşık 30 bilimi insanı yıllardır emek veriyor bu işe. Örneğin ekipten Dr.Sera Yelözer anlattıklarıyla büyüledi beni. Yelözer’in doktora tezi toplumsal cinsiyet üzerineymiş: “Erken Neolitik Dönem’de Bireysel ve Toplumsal Kimliklerin Belirlenmesi: Aşıklı Hüyük’te Toplumsal Cinsiyet, Yaş ve Kesişen Kimlikler”

Aşıklı, Anadolu’da tarımın başlaması ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynamış bir yer. Peki kazı ekibi bu bilgiye nasıl ulaşıyor ve daha sonra nasıl işliyor? Güneş Duru’nun sözleriyle devam: (Ekip) Tarımın obsidyen aletler üzerinde bıraktığı izlerden, mekânsal değişimlere (depolama alanları vs) etkileri, insanların kemiklerinde kalan izotop imzalarından, diş taşlarından yola çıkarak beslenme farklılıklarındaki değişim ve etkilerine kadar pek çok konunun izini farklı uzmanlık alanları ila anlamaya çalışmaktadır. Şimdilerde mayalar, ekmek ve biraya ilişkin bir yeni bir çalışmaya başlayan kazı ekibi, bir süredir oluşturduğu deneysel tarlada bölgenin yerli türlerinden biri olan, Aşıklı’da hem yabanılı hem de evcili olan Einkorn buğdayı ile çalışmalar gerçekleştirmektedir.

Bira mı dediniz? Orada bir duralım…

Güneş Duru’nun bu konuda T24’te yayınlanmış iki yazısı var. İkisini de linkini buraya bırakıyorum:

Biranın anavatanı: Anadolu

Bira bu çanağın içinde: Taş kaplardan kil kaplara

Bu iki yazıyı da lütfen ama lütfen okuyunuz.

Bu kazı çalışması ile ilgili bilgiyi Uğur Gürses’ten ve bira konusunu da Güneş Duru’dan okuyun dedikten sonra ben içimden geçenleri yazayım.

Aşıklı’nın en Kazı Başkanı Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran, bu kazının önemini çok etkileyici bir şekilde anlattı. Onu dinlerken hem verilen emeğe hem de bu emeğin sahiplerine büyük hayranlık duydum.

Ama bir o kadar da şaşırdım. Aşıklı Höyük’ün çok daha büyük destekleri hak ettiğini düşünüyorum. Lafı evirip çevirmeyeceğim. Aşıklı kazısını ve burada emek veren bilim insanlarını desteklemek hem kamunun hem de özel sektörün önceliği olmalı. Azıcık popülerlik kokusu aldıkları türlü işe mis gibi sponsorluk bütçeleri ayıran özel şirketlerin gidip burayı görmesini çok isterim. Neden oradaki bilim insanlarının koşulları daha iyi olmasın? Neden bilimsel verilere ulaşmakta elleri daha rahat olmasın? Neden çok daha güzel bir kazı evleri olmasın? Neden uluslararası yayın yapmaları konusunda istedikleri bir destek varsa alamasınlar? Neden?

Biz bu geziye Anadolu Efes grubuyla birlikte gittik. Anadolu Efes Bira Grubu Başkanı ve CEO’su Can Çaka ve Anadolu Efes Türkiye Genel Müdürü Onur Altürk, grubun bu kazıya bakışı ve genel olarak Türkiye’de tarıma yaklaşımları konusunda çok içten ve nitelikli bilgiler verdiler. Aşıklı’dan çıkan veriler, kurum kültürleriyle çok net örtüşüyor. Bunun farkındalar. Kazının paydaşı olmak onlar için değerli. Ama sadece kurum açısından bakmıyorlar, Aşıklı’nın hikayesini kişisel olarak da içselleştirmişler. İşte tam da böyle bir destek anlayışından söz ediyorum.

Bilim insanlarının bakış açısına karışmayan, bilim yapma tutkularını sağa-sola çekiştirmeyen her tür desteği önemli buluyorum. Aksaray il sınırları içindeki Aşıklı Höyük’te tarih bilgisi baştan yazılıyor. İlk hayvan evcilleştirme, ilk beyin operasyonu, yuvarlak barınaklardan dörtgen binalara geçiş, sokak, meydan, çöp alanları gibi pek çok yeniliğe imza atmış Aşıklı toplumu, günümüzde ihtiyaç duyduğumuz türden paylaşımcı, eşitlik içinde bin yıl kesintisiz yaşamı başarmış bir topluluk. Ve bilim insanlarımız orada bu hikâyenin dünya tarihine etkisini gece-gündüz demeden araştırıyor, çalışıyor.

O koca şirketlerin, o koca gelir tabloları insanlık için bir cümle kuramayacaksa ne işe yarar? Onlar popülerin ışığında parıldamaya çalışırken Aşıklı’da tarih yeniden yazılıyor. Bilmem anlatabildim mi?

Not: Bu gezi için Necla Zarakol başta olmak üzere bütün Anadolu Efes grubuna, gazeteci arkadaşlarıma, kazı ekibinin harika üyelerine ve gezi boyunca emek veren herkese çok teşekkür ederim.

Yorumlar (2)

[…] Hmm, laf bana geldi. Çünkü Fil Uçuşu’ndaki yazımın başlığı “Aşıklı Höyük’te tarih yeniden yazılıyor” […]

bir yorum bırakın