Dilek Türker, Avucumda Çimen İzi ile geldi. İlk kitap.
Öyküler. Bu kitaptaki öykülerin bazılarının yazılma sürecine tanık oldum.
Tanıdığım ilk gün Dilek Türker’in öyküde karar kılacağını, direteceğini ve
ısrarla üstüne gideceğini anlamıştım. Bu kararlı hali son on yılda adını
duyduğumuz birçok öykücüde görüyorum. Köşe başlarını romancılar tutsa da, geri
adım atmaz öykünün emekçileri. Bak, kendimi tutamıyorum yine. Sloganlar falan
yazmaya başladım. Öykü sevgisi kontrolü kaybettiriyor tabii.
Öyküler. Bu kitaptaki öykülerin bazılarının yazılma sürecine tanık oldum.
Tanıdığım ilk gün Dilek Türker’in öyküde karar kılacağını, direteceğini ve
ısrarla üstüne gideceğini anlamıştım. Bu kararlı hali son on yılda adını
duyduğumuz birçok öykücüde görüyorum. Köşe başlarını romancılar tutsa da, geri
adım atmaz öykünün emekçileri. Bak, kendimi tutamıyorum yine. Sloganlar falan
yazmaya başladım. Öykü sevgisi kontrolü kaybettiriyor tabii.
Oysa Dilek, böyle sloganları-büyük lafları sevmez. Nereden biliyorsun, diyeceksiniz.
Az sayılmayacak bir süre aynı atölyenin havasını soluduk çünkü. O atölyeden başka kitaplar da çıktı, o masadaki yazarların öyküleri çok sayıda derginin sayfalarında yer aldı ve İpekli Mendil adını verdiğimiz öykü sözlüğü çalışmasını gerçekleştirdik. (O sözlüğün birleştiriciliği ile hayata geçen İpekli Mendil Kütüphanesi ise bambaşka bir konu).
Dilek, daha atölyenin ilk gününde sormaya-sorgulamaya başlamıştı. Tartışmıştık. Hatta, sanırım, biraz üstüne gitmiştim. Pişman değilim. Yolculuğunun bu kitaba uzanacağı belliydi.
Dilek ‘in ilk kitabı HepKitap etiketiyle çıktı. Yayın yönetmeni Deniz Yüce Başarır ve bütün ekip, sıkı bir çalışma gerçekleştirdi. Kapak tasarımını çok sevdim. Bir öykü okuru olarak hepsine teşekkür ediyorum.
O masanın okur-yazarlarına özellikle teşekkür ediyorum. Birbirlerini hep desteklediler. Yazılanların ilk okuru olmayı, eleştirel bir yaklaşım gerçekleştirmeyi ve kitapların dünyasında yürümeyi öğrendiler. Bunun paylaşanı olmayı başardılar. Yolları açık olsun…
Kişisel bir teşekkür de o masayı kurmamızı sağlayan Zeynep Atakan‘a. Zeynep olmasaydı, yıllara yayılan buluşmalar asla gerçekleşemezdi.
Dönelim kitaba…
Hüzün ile umudun kesiştiği bir sokaktan yazıyor Dilek. Yüksek sesle anlatmıyor meselesini. Ama o kadar kararlı bir ki, bağıran bir metinden çok daha kalıcı bir şekilde işliyor okurun içine. Yazının büyüsüne kapılmadan, azaltmayı bilerek kuruyor öyküsünü. Gelenekten beslendiğini yadsımayan, özgün bir ses oluşturuyor böylece.
İpekli Mendil Kütüphanesi’nin açılışı için Antakya’ya gittiğimizde “Artık kitap gelmeli,” demiştim Dilek’e. Şimdi de “İkinci kitap için hemen çalışmaya başlamalısın,” diyorum.
Ama biliyorum ki, benim sözlerimden çok kendi sesini dinleyecektir. Çünkü o ses sayesinde, kendi yolunda yürüyecektir. O yolun bize yeni öyküler getireceğine eminim.
Hoş geldin Dilek.