Ancak bu okuma yolculuğunda beni etkileyen bir başka nokta var. Beni çoğu zaman okuduğum metnin içeriğinin önüne geçen bir zihin yolculuğuna çıkaran bir nokta. Sahaftan aldığım bu kitap, önceki sahibi tarafından özenle okunmuş belli ki. Cildi, sayfaları özenle korunmuş. Dahası da var; kimi satırların altı, yumuşak uçlu bir kurşun kalemle çizilmiş. Tonio Kröger, daha fazla çizilmiş satır içeriyor. Kimi zaman etkileyici bir cümleyi, kimi zaman akılda kalıcı bir sahneyi, kimi zaman da bir fikri dikkat alanına hapsetmeye çalışmış okur. Romanın, temel düşüncesiyle varlığını gösterdiği 30-31-32.sayfaların tümünü çizmiş örneğin. Aynı şekilde 36.sayfadan başayan dikkatli okuma yolculuğu 45.sayfanın sonuna kadar sürmüş. Hatta kimi yerlerde, okuma durakları için “/” işaretleri konulmuş. Okuma yolculuğundaki şenlikli ruh halinin bir izdüşümü belki de; 58. sayfadaki altı çizili satırlar: “Hiç şüphe yoktu -insanlar arasındaki engellerin yıkılıp gittiği, bir yabancının bile kalbini açtığı, ağzın bir başka zaman olsa söylemekten utanacağı şeyleri söylediği o olağandışı, o gösterişli, şenlikli ruh durumlarından birine girmişti…”
Bu altı çizili satırlar, ister istemez, elimdeki kitabı kendi bilgi birikimim ve bakış açımın ötesinde bir noktada okumama neden oldu. Kitabın tanımadığım sahibinin rehberliğine bıraktım kendimi. Okuma yolculuğunda istediğim yollara değil, işaret edilen rotaya doğru yürümek istedim. Hatta giderek kendi gözümle değil, bu kitabı sahafa bırakan o meçhul okurun gözüyle okur oldum kitabı. Altını çizdiği satırlardan, kitapla ve hayatla ilişkisini anlamaya çalıştım. sonunda, Thomas Mann’ın satırlarından çıkıp, meçhul okurun zihinini okumaya çalıştığımı anladım. Kimi zaman duvarın arkasına saklanıp gizli gizli takip ettiği kişiyi izleyen bir detektif gibi hissettim kendimi, kimi zaman yıllardır tanıdığı bir dostla buluşmaya hazırlanan münzevi bir insan gibi. Altı çizili olmayan sayfaları hızla çevirir hale geldim, bir sonraki istasyona hemen ulaşabilmek için. Savruldum.
Her okuma yolculuğunun “biricik” olduğuna inanan okurlardanım ben. İyi bildiğim bir kitabı, tekrar okuyuşumda da aynı duygu olur içimde. Ancak bu okuma, başka bir kapı açtı zihnimde.
Belki de arada bir, kitapları, başka bir zihnin koridorlarında yürüyerek, başkasının gözüyle okumaya çalışmalıyız.
Buna değer.
geçen yıl çok sevdiğim bir insandan ödünç aldığım kitabında da aynı şekilde yumuşak uçlu kalemle çizilmiş satırlar kısa kısa tarihleriyle not alınmış yazılar vardı.. ister istemez o tarihe kitabının gençliğine gidip onun gözünden okumuştum kitabı.. şimdi bu yazınızı görünce yalnız değilmişim dedim.. 🙂 arada bir hakikaten başkalarının gözünden de okumak gerekir kitapları.. dediğiniz gibi buna değiyor çünkü..
başkasının ayakkabılarıyla yürümek…sanki ayakkabılar evin yolunu biliyormuşcasına
Bence de buna değer dedim ve ilk iş kütüphanedeki annemin ve babamın kitaplarının içine daldım. İtiraf ediyorum okumadım, sadece iz peşine düştüm. Baskılar eski de olsa, içleri tertemiz, pırıl pırıl kitapların. Hayır insan beğendiği şeyin altını çizmeden nasıl okur? Sayfalarda kıvrılma izi yok. Hoş bana da "kitap sayfası kıvrılmaz" diye öğretmişlerdi. Şimdi kitaplarımı görseler, bu duruma bozulabilirler.
Bir taraftan biraz da yazarın algısı ile okumanın da ayrı bir şenlik olduğunu düşünüyorum. Onun zihin koridorlarını keşfetmek de güzel. Belki onun çizmek istediği sözlerin altını çizmek bilemiyorum.
Ama ben bu işi gerçekten çok merak ettim. Başkasının çizili kitabını bakalım okuyabilecek miyim?
Kurmacanın izinden giderken satırlarda gerçek bir karakterin peşine düşmek, pek rastlamadığımız oyunları barındırıyor. Postmodern nitelikte bir okuma tavsiyesi:)
Geçenlerde bir sahaftan düşürdüğüm Calvino'nun atalarımız adlı eseriyle benzer bir şey gelmişti başıma. Fakat benden önceki okur, yapılsacı bir çözümlemeyle kendi karakterinin izini bırakmadan oynamıştı satırlarda. öznellikten arınmış, metnin büyüsünü öldüren kuru bir okumaydı…
Meandshadows dedi ki;
Başkasının gözüyle kitap okumak, yüksek sesle okunan bir kitabı dinlemeye benzer. Kitabın derinliklerinde vurgun yemeden önce başkasının bıraktığı ipe tutunarak aydınlığa doğru gitmeye çalışmaktır belki de. Güven duygusudur bir başkasının tecrübesine…