Yazmak büyük bir yalnızlık. Yazar bir midye gibi, bir kapandı mı dışarıdan müdahaleler yetersiz kalıyor. Hiçbir din, dogma, ideoloji, angaje etme çabası onu açamıyor. Zaten kendi ruhunun karanlığı ve aydınlığıyla da o zaman yüzleşebiliyor yazar, insan oluyor. Bana bu güzel yalnızlığı kimin hediye ettiğini düşünmüşümdür çoğu zaman. Kendimi ne zaman yazar hissettim?
İlkokul ikinci sınıfta Doğan Kardeş dergisine bir şiir yollamıştım. “Okurlardan Gelenler” köşesinde basıldı. Babam da bindirdi beni trene, Ankara’dan İstanbul’a getirdi. Haydarpaşa’dan bindik vapura, oradan ver elini Cağaloğlu. Doğan Kardeş binasında bizi çok kibar, babacan bir bey karşıladı, adını bilmiyorum. Önce binayı gezdirdi. Sonra yazı işleri odasındakilere beni “Ankara’dan yazar arkadaşımız gelmiş,” diye tanıttı. Bana birinin yazar dediği ilk andır o.
Dönüşte babamla vapurun dışındaydık. Az konuşan baba-oğullar kuşağının temsilcisi olduğumuzu kanıtlamak istercesine sustuk. Babam denize bakıp sigarasını içti, çok da güzel sigara içerdi. Ne düşündüğünü anlamaya çalıştım, anlayamadım. Bir ara döndü, ağız dolusu gülümseyip başımı okşadı. İşte kendimi yazar hissettiğim an da o andır.
Yıllar içinde anladım ki, biraz da o gülümseme için yazıyor insan.
Yazar denmesi, yazar hissetmek, yazar olmak. Okur-yazar tahterevallisinde dengeyi bozacak tanımlamalar. O tanımların peşinde koşmadan yazmak, daha da önemlisi okumak. Arada bir de, galiba en çok böyle gecelerde, o gülümsemeyi düşünmek.
Bana yeter.
Haddi zatınca fazlaca üşümüş olan bünyemi,ısıttı bu yazı..yazar olmak..olmamak..herhangi biri yahut "biri" olmak..ama illaki herşeyin üstünde insan olmak..olabilmek."Bu yazıyı içinde bir insan kalbi taşıyan birisi yazmış" dediğinde okur;belki de dem o demdir…
Okura da yetti.
🙂
Okuyabilmek ve yazabilmek nereden bakarsam bakayim bir nimet. Bu iki yakali nimet İstanbul'un Anadolu ve Avrupa yakasi gibi gelir bana, ortasinda koca bir mürekkep. Önce okur olarak başlar muhabbet, öykünerek karşı kıyıya. Geçebildinmiydi karşıya, anlarsın ki bu arada mekik dokumadan da olmayacak, yok sürekli ikamet, bazen o yakada bazen beri yakada bir hayat.. Keyif, vapurda, dört bir yanı izlerken geçen o onbeş dakikada..
Herkesin, her şeyin sustuğu yerde başlıyor yazmak ve o hepsini konuşturduğunda. Çoğunluk tarafından genel kabul görmek mi yoksa etrafındaki bir azınlıkça "yazar" olarak kabul edilmek mi? Hiçbirisi… İşte böyle senin gibi kısa ama büyük öyküsü olan ve yazan kişiler "yazar" bence. Ya da boş ver. Tanımsız kalsın.
Ben babamın kızıyım. Onun hayata ve insanlara düşkünlüğü, uzakta kaldığı zamanlar anneme ve bana yazdığı şiirlerde büyüdüm. Büyüdüm mü? Hep bir sorgu hep bir muamma burada.
Bir De Baktım Yoksun'u okuyup bitirdikten sonra -özellikle en öyküde- tarif edemeyeceğim kadar çok ağladım. Hatta bu satırları yazarken yeniden o anlara gittiğim için yine ağlıyorum. O muhteşem öykü benim hayatın bir bölümünü çaldı. 2009'dan beri her gece yatarken birgün babama "iyi uykular" demek zorunda kalacağım ve beni bırakacağı için… Gerçekler değil mi? Katlanılması gerekilen, hayatta birçok şeyi öğrendiğimiz gibi bunu da er geç öğrenmek zorunda olacağımız gerçeği… Çalınmış uykuların kızıyım biraz da. Ben bu eksikliği anlatamam. O yüzden o öyküyü çok istemiştim. Kaskatı kesiliyorum o yokluğu düşündükçe. Birgün kahvaltı masasında babama okumuştum o yazıyı. Sakin sakin dinledi. "Arası kötümüymüş babasıyla" diye sordu. Başladım ağlamaya. Bana baktı. Dayanamaz o bana. O da ağladı. Ve ben şimdi ne zaman o öyküyü okusam kılcal damarlarımda bütün hikâyelerimiz çarpışmaya, her sabah arayıp "can kızım, günün güzel geçsin" diyen babamın sesi beni her ne kadar gülümsetse de kısa sürelik dalışlarıma neden oluyor.
Yazmayacaktım ama yine bir baba vurgusu ve "İyi Uykular"ı yazan -yazar- sensin.
İyi ki babamın kızıyım. Bana bu hayattaki en güzel duyguyu -sevmeyi- öğrettiği için… "Bana yeter" diyeceğim an lütfen uzak, çok uzak olsun…
"Yazmak büyük bir yalnızlık." çok güzel bir tespit 🙂
sevgiler…
Bir gülümseyişe doğru yazmak,dün akşam gecenin bir saatlerinde oturduğum koltuktan , ameliyattan çıkmış uyku halindeki babamı izlerken ,yaralarından dolayı yüzünde oluşan acı tebessümü bir an olsun yok etmek adına ,yerimden kalkıp bir elini avucumun içine aldım.Bir elimle de saçlarını usulca dokundum.Canım babam,birden çocuk gibi tebessüm etti.Sanki biraz daha huzurlu nefes alıyor gibiydi.Babamın huzurlu olduğunu yüreğimde hissettiğimde karşısına geçip oturdum.Her daim yanımda olan bir parça beyaz kağıda gözlerimi babamın yüzünden ayırmadan birkaç sözcük yazdım.
Sessizliğindeki tebessümlerinin yarın uyandığında ,beni yine çocuk hissettirecek , güven dolu, tatlı gülümsemelere dönüşeceğine biliyorum.Yalnızlığımızdaki konuşmalarımız bu gecelik sessiz,seni seviyorum,babacığım…
bazen insana sebep gerek belki de. neden diye sorduğu an'larda.
Ne olursanız olun size destek olan bir babanız varsa işte bu her şeye değer.Eğer o gülümseyiş olmasaydı belki siz olmayacaktınız.
Bu yazıyı okuduktan sonra, insanın çok şey söyleyesi geliyor. Söyleyeceklerim, yazınızın yanında kifayetsiz kalacağından, sözü fazla uzatmıyorum. Sadece demek istediğim şudur ki; siz hep yazın olur mu! Kaleminize sağlık…
ne güzel geldi şimdi bu yazı, vapur sahnesinde kitabınızdan bir öyküyü okuyup zihnimde canlandırıyormuş gibi hissettim
babanızın size gülümseyip başınızı okşamasıysa sizi yazar yapan, iyi ki yaşanmış bu anı…
İnsan ne için yazarsa yazsın; ister babası gülümsesin diye, ister ona yazar densin diye, ister rahatlamak amacıyla… Yazmayı seven herkes biraz olsun yazardır aslında. Çünkü tüm umutlarını yazmaya bağlamıştır. Mutluluğu yazdıklarında aramıştır. Sebep ne olursa olsun… Yazmakla alakalıysa, herkes kendi satırlarının yazarıdır aslında.
Kelimelerinize sağlık.
biraz da o gülümseme için yazıyor insan…
Bu cümle (ve tabii ki tüm yazının tamamı) çok hoşuma gitti. Bir çırpıda okudum. Bir daha okudum… Her yazarın yazmasına sebep olan bir gülümseme var sanırım.
Vapurun dışında güzel sigara içen o babanın başını okşamasını hissettim birden. Ne gariptir ki çocukken anlamlandıramadığımız şeyleri büyüyünce biz de başka çocuklara yapıyoruz gibi geliyor bana! Babadan oğula… anneden kıza!
Kalemine sağlık Yekta Kopan
ne güzel şey yazabilmek, içinizi acıtan zehrin kalemin ucundan usulca kağıda zerkedilmesi… "O" an ; tüm dünyadan ve herkesten önce babanın onaylaması ve güvenmesi geri kalanı önemsiz bırakıyor. Eli elimde ipek saçlarına dokunarak veda ederken bana "ağlama" dediği an benim "0" anım. Nur içinde yatsınlar…Kaleminize ve ruhunuza sağlık
Yazdıklarınızda kendimi çelişkilerimle gördüm ve ders çıkarmaya çalışacağım.
siiri merak eden tek ben miyim?