Bir Öykü Kitaplığı


Her fırsatta kitap okumayı çok sevdiğini söyleyen, gün ne kadar yoğun geçse de “on sayfacık” olsun okumazsa uykuya dalamadığını dillendiren, sabah işe giderken otobüste, akşam eve dönerken minibüste çantasındaki kitabı çıkarıp göz gezdirmekten zevk alan “iyi okur”un kitaplığına bakma fırsatımız olsa, kaç öykü kitabıyla karşılaşacağımızı merak etmişimdir. Bu sayı görece çok da olabilir, az da… Tabii ki, özellikle romanla oranlamak ve üstünlüğün hangisinde olacağını kestirmek olası. Hatta okurların kişisel mabetlerine, kitaplıklarına göz atmadan yayıncılığın kayıtlı verilerinden yola çıkarak hesaplamalar yapmak da söz konusu. Ancak böylesi bir “öykü kitapları listesi”nde bazı kitapların yer almadığını, alamayacağını bilmek pek de zor değil kanımca.

Sait Faik’ten en az bir kitap vardır çoğu kitaplıkta. Bir de Sabahattin Ali… Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, M.Ş.E., Refik Halit Karay özenli baskılarıyla olmasa da birer kitaplarıyla kendilerine yer bulabilirler mi? Peki ya Halide Edip Adıvar, Abdülhâk Şinasi Hisar, Selahattin Enis, Reşat Nuri Güntekin? Şimdiden kitaplığımızın öykü rafında, “dün”ü oluşturmaya çalışırken zorlanmaya başladık. Hem de edebiyatımızın majör figürlerinden söz ederken bile. Bir ülkenin edebiyatını oluşturan yapı taşlarının sadece majör figürler değil, dönemlerinin tanığı olan, kendilerinden sonraya bir şekilde etkiler bırakan minör figürler de olduğunu görmezden gelmek, pek de ‘edep’li olmuyor. Unutulanlar listesi uzayıp gider ama ellili yıllara geldikten sonra sorun kalmaz diye düşünebiliriz. Nahid Sırrı Örik, Osman Cemal Kaygılı, Bekir Sıtkı Kunt, Sadri Ertem, Fahri Celal, Umran Nazif Yiğiter, Mehmet Seyda, Ahmet Naim kitapçı raflarında birkaç özverili çalışma dışında antolojilerde bile isimlerine rastlayamadığımız yazarlar. Güzide Sabri, Kenan Hulûsi Koray, İlhan Tarus, Kemal Bilbaşar, Fikret Ürgüp, Şahap Sıtkı, Muzaffer Hacıhasanoğlu, Ayhan Bozfırat, Selçuk Baran, Behiç Duygulu, Mübeccel İzmirli ve daha niceleri bu coğrafyada, bu dilde eserler verdi. Peki öyküye gönül vermiş bir okur, öykücülüğün geleneğiyle tanışmaya çalışan bir öğrenci, ustalardan duyduğu bu isimlerden birini okumak isteyen genç yazar Talip Apaydın’ın, Ülkü Aren’in, Özcan Ergüder’in, Kâmuran Şipal’in hatta Ziya Osman Saba’nın, Orhan Kemal’in, Peyami Safa’nın öykü kitaplarına rahatlıkla ulaşabiliyor mu? Bu yazarların bir çoğu aramızdan ayrıldı kimileri de daha yaşarken edebiyattan ellerini çektiler. Kimileri bugünün anlayışıyla okunsa “modası geçmiş” bulunabilir. Belki kimilerinin anlattıkları geçmişte kaldı, belki de bir aktarıcı olmaktan başka becerileri yoktu. Edebiyatın da zamanla bir çatışma içinde olduğu ve zamanın eleme gücünün üstünlüğü tartışılmaz. Elbette ki kimi yazarlar bu savaşta kalemlerinin gücüyle birkaç adım önde olacak ve zamana karşı daha büyük bir güçle direneceklerdir, direnmişlerdir. Ancak bu bize diğer isimlerin zamana karşı yenik düşmelerinde, zamanın yanında olma kolaycılığını işaret etmemelidir. Devlet politikalarının gözünde çoğu zaman yırtılması gereken şeffaf bir zar olarak görülen sanat ve edebiyat üretimini, hızlandırılmış bir tüketimle yüz yüze bırakmamak gerçek edebiyat severin bayrak yarışındaki flamalarından biri olmalıdır.

Artık kitapların “raf ömürleri” var. Yazar belli bir süre içinde yeni bir kitabıyla boy gösteremediği zaman, hele bir de eleştirmenler ve okurlar tarafından yayınlanmış kitabının üstünde durulmamışsa, unutulup gidiyor. Bu sadece has edebiyatın, kötü edebiyatı kovmasıyla tanımlanamayacak dinamikleri olan bir vaka. Hem yeri gelmişken şunu da sormalı: Kitaplığımızın “öykü kitapları” rafına kaç tane geniş boyutlu, kapsamlı inceleme, araştırma kitabı ekleyebiliriz? Bırakın minör figürleri, majör figürlerin çok azının öyküsü için yazıldı inceleme kitapları. Bir çok ismin öykücülüğü, romancılığının, çevirmenliğinin, tiyatro yazarlığının, siyasi söyleminin gölgesinde bırakıldı. Bütün bunların toplamında, kültür ortamımızdaki taşların yerlerine oturmamış olmasının bedelini ödeyen, tabii ki öykücülüğümüzün bütün oyuncuları.

Antolojilere bile girememiş, yaşadıkları günlerde sadece dergi sayfalarında kalıp kitap yayınlatamamış, bir kitapla boy gösterip sonra sessizce uzaklaşmış nice isim yeniden okurla buluşmayı bekliyor. Kimileri şaşırtıcı, kimileri yenilikçi, kimileri sıradan, kimileri de kötü belki… Bazıları çoktan hak ettikleri değeri kazanmak istiyor. Bazıları da öykücülüğümüzün tarihinde oynanan o büyük “oyun”da sadece majör figürlerin değil, minör figürlerin de rol aldığını anımsamamızı bekliyor. Sıradan okurun, uzman okurun, yazar adayının, yazarın kitaplığında gerçek bir “öykü kitapları bölümü” oluşturmasının zamanı gelmedi mi?

Yorumlar (9)

nasıl hveslendim. bir kitapevi olsada içeri hücum etsem. !

Kitabelerinde de roman/öykü bölümü var, sadece öykü bölümü olan bir kitabesi görmedim şimdiye kadar. Benim kütüphanemde roman ve öyküler yazarına göre alfabetik sırada dürüyor. Siz söyleyince fark ettim, ben de orada gördüğüm şekliyle yerleştirmiştim. Ne kadar çok yazar ornek vermissiniz. Bir cogunu hiç duymadım. (günde ortalama 200 sayfa okuyorum, genelde 3 roman, bir edebiyat dısı, bir öykü seklinde) . Fakat, ömür de yetmez hepsini okumaya. Ne yazık!

Kitaplığıma bu yıl öyküler ekledim daha çok,bir öyküsever olarak.Bunların içinde Sabahattin Ali,Tomris Uyar,Halid Ziya gibi "bilindik" yazarlar var,ama bir Mübeccel İzmirli,bir Fahri Celal yok.Kütüphanesini öykülerle doldurmak isteyen bir okur için,hazine değerinde bu yazı.Teşekkürler.

Ubor Metenga buluşmalarında Hulki Aktunç'un Lodos Düğünü adlı öyküsü konuşulacaktı.Hulki Aktunç okumamıştım daha önce ve söyleşiye de hazırlıksız gelmek istememiştim.Günlerce Hulki Aktunç'un Toplu Öyküler ve Ten ve Gölge kitaplarını aradım kitabevlerinde.Sadece bir yerde bulabildim ve o da son baskısıymış.Başka baskılar olacağını hiç zannetmiyorum.Sizin de bahsettiğiniz gibi koca bir nesil birçok öykücüyü tanımadan büyüdü ve büyüyor..Bu yazı oldukça yararlı.Sayenizde hiç duymadığım isimler keşfettim..Bir de onların eserlerine ulaşmak kolay olsaydı…

"Öykü Kitapları Bölümü" kulağa hoş geliyor. Yerli ve Yabancı Edebiyat olarak ayırmıştım, tıpkı kitabevlerinde olduğu gibi. Fakat "Öykü" olarak hepsini bir araya getirmeyi deneyeceğim.

Burada bahsettiğiniz yazarların bir kısmını tanımamaktan hicap duydum. Bazı yazarların eserlerine ulaşılabilse bile "türkçeleştirilmiş" veya "gözden geçirilmiş" oluyor; sanki yeniden yazılmış gibi algılıyorum. Tabii tıpkı basım olsa yazıldıkları dönemin dilini yeni kuşakların anlaması pek mümkün olmayacak. Bu da eğitimin ayrı bir boyutsuzluğu.

Değişik zamanlar… Yazan çok yazar az. Yazar direniyor, "okur" da direniyor. Direniyoruz.

Bu konuda kitapevlerine de birkaç laf söylemek gerek sanki. Çok satanların önlerde ve kolay ulaşılabilir olmasının arkasındaki ticari kaygıları anlıyorum fakat pek satmıyor diye bazı yazarların elinizin ulaşamayacağı kadar yüksekte yerlere konması benim son zamanlarda iyice sinir olmaya başladığım bir durum ve birçok kitapevinde rastlamaya başladım buna. Gidip söyledim de "Reva mı yani Sait Faik'e bu." diye. Bir de bayağı bilinen, şubeleri mubeleri olan yerler bunlar ama bir şey değişmedi.

Evet içimi döktükten sonra, bir sürü öykücü ismi yazmış olmanızın çok iyi geldiğini söylemek isterim. Değişik bir yazar okumak istediğimde bakacak bir kaynak olacak bu. Ben son zamanlarda merak saldım eski yazarlara ve okudukça o kadar şaşırıyorum ki. Ki'nin gerisi gelmedi, var aslında ama yeri değil, şaşkınlığımın kaynağı öykücü değil, belki ondan. Neyse. Elinize sağlık.

Bu isimlere, Nezihe MERİÇ ve Yekta KOPAN eklenebilir. Bu arada, bu isimlerin çoğunu, onun Zaman gazetesindeki yazılarından öğrendiğim büyük usta Selim İLERİ'ye saygılar.Herşeye rağmen öykü varolacaktır. İnsan hayatı kısa bir öyküden başka nedir ki?

güzel paylaşım için teşekkürler…

"artık kitapların raf ömürleri var." Ne acı gerçek bu.. Ama insan isteyince, türü ne olursa olsun her kitap girip onu değiştirecek bir hayat bulur kendine.. Yeter ki istesin insanoğlu..

bir yorum bırakın