Büyük Zarifi Apartmanı oyunu, Beyoğlu’nun meşhur Pembe Çıkmazı’ndaki bu apartman ve onun tarihi konusunda çokça yazının yayınlanmasına neden olmuş. Elbette bu bina ile ilgili çalışmalar, araştırmalar, yazılar sadece oyuna bağlı değildir. Öncesinde de İstanbul tarihinin önemli bir parçası olan bina ve onunla ilgili yaşamlar üstüne yazılar yazılmıştır.
İnternet aramaları bu yazıların tamamına ulaştıracaktır sizi. Bu yazılarda sadece binanın değil, Abdülaziz ve II. Abdülhamit dönemleri İstanbul’unun, Zarifi ailesinin, Eleni Zarifi ve ağabeyi Stefano Zafiropulos’un, binanın yapılışının, mimarı Dimitrios Panayotides’in hikayelerini de bulacaksınız. Hepsini okumanızı tavsiye ederim.

Gelelim oyuna… Büyük Zarifi Apartmanı, İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında seyirciyle buluşmuş bir oyun. Projeyi tasarlayan ve yöneten İlyas Özçakır. Yapımcılığını Anna Maria Aslanoğlu üstlenmiş. Üç bölümlük oyunun metinleri şu isimlerden oluşan grubun ortak çalışması ile yazılmış: H. Can Utku, İlias Maroutsis, Fulya Özlem, Sandra Penso, İlyas Özçakır, Çağdaş Ekin Şişman. Oyunun ikinci bölümünde çok önemli bir yeri olan video çalışmasının yönetmenliğini ve kurgusunu Sandra Penso yapmış. Kostüm, dekor, ışık, ses çalışmalarındaki bütün ekibi, video oyuncularını teker teker alkışlamak gerekiyor.
Ve oyuncular… Çağdaş Ekin Şişman, Gafur Uzuner, Pınar Fidan, Rasmi Tsopela, Umut Çınar.
Bir hafıza oyunu Büyük Zarifi Apartmanı. Anlamaya ve hatırlamaya dair bir oyun. Eşitliği, özgürlüğü, hakça ve adalet temelli yaşamayı, azınlıkların, kadınların LGBTİ+’ların ötekileştirilmediği bir dünyanın muhtemel olduğunu anlamaya ve eğer böyle bir yaşamın kırıntıları bile olabildiyse bunları hatırlamaya dair bir oyun. “Aslında hepimiz kardeştik” güzellemelerinin koskoca bir yalandan ibaret olduğunu, gerçekliğin egemenlerin sahte söylemlerinde değil, insanların küçük (ama görkemli) hikayelerinde saklı olduğunu anlatan bir şiir.
Rodos’tan geçmişinin izini sürmeye gelen Elefteria’nın, Serap’la yaptığı sohbette gizli gerçek. Dilin bir anlamının kalmadığı, ortak bir ruha ulaşıldığında çevirmene bile gerek duyulmadan sohbetin aktığı, Elefteria’nın “Eloş” olduğu, Serap’ın “o evi hatırladığı” bir gerçeklik bu. Siyasetin her daim fırında sıcak tuttuğu “birlikte yaşayabilme kurabiyesi”, yalanlarla değil, bu gerçek sohbetlerle sofraya gelecek. Eloş’la Serap, insana dair her türlü arızalarını da heybelerine koyup sarılacaklar. Rasmi Tsopela ve Pınar Fidan’ın dengeli, samimi oyunculuklarıyla, seyirciyi “kurabiye ile beyaz sabun” kokusuna buladıkları bir bölüm.
Çağdaş Ekin Şişman. Oyunun ikinci bölümünün Hrisula’sı. Hrisula, 16 Mart 1964’te Türkiye’nin 1930 tarihli antlaşmayı tek taraflı olarak feshedip 12.000 Yunan uyrukluyu sınır dışı ettiği o günlerin yükünü sırtında taşıyan bir kadın. Bir hayal ruh, bir hayalet. Oyunun teknik olarak zirveye çıktığı bu bölüm, Çağdaş Ekin Şişman’ın performansıyla bir tokada dönüşüyor. Video, ışık, ses kullanımı, son zamanlarda bütün tiyatro çalışmalarında büyük bütçe-dev prodüksiyon diyenlere ders olacak nitelikte. Bu bölümü izlerken dünyanın gelecek on yılda en büyük sorunlarından birinin “göç” olacağını düşündüm bir kez daha. Dünya genelinde 300milyona yakın göçmen var. Yerinden edilenlerin sayısı 200milyonu geçti. Dünya, her gün yeniden yazıyor Hrisula’nın hikayesini.
Oyunun sürprizli bir final içeren üçüncü bölümünde ise Gafur Uzuner ve Umut Çınar tarafından canlandırılan Leandros ile Aslan’ın buluşmalarına / karşılaşmalarına /çözülmelerine tanık oluyoruz. Apartmanın, yaşamların, sokakların ve ilişkilerin çatırtısını, eskimesini, yalnızlaşmasını sayfa sayfa açıyor bu bölüm. Son sayfası hakkında bir şey söylemeyeceğim. (Ama şunu söyleyeyim; buradaki sürpriz konusunda uzun zamandır bu kadar incelikli ve değerli bir dokunuş izlememiştim.)

Büyük Zarifi Apartmanı, cesur soruları cesurca / arkadan dolanmadan soran bir oyun. Üstelik metinlerdeki maharet, “biz soru sorduk, cevabı izleyici versin” demiyor. Cevaplar da gizli diyaloglarda. Arada bir gözünüzü oyundan “evin içine” çevirdiğinizde, daha da çok cevap buluyorsunuz. Çünkü oyun, mekanı sadece bir fon / dekor olarak kullanmıyor. Ama mekanı “oyunculardan biri” kılmak için yapay bir çaba da sarf etmiyor. Oyun zaten binaya girdiğinizde başlıyor. Başlıyor başlamasına da, bitmiyor. Bitmeyecek.
Dünyanın yaraları kanamaya devam edecek çünkü.
Şimdi soru şu: yaraları iyileştirmek mi istiyoruz, yoksa bir yara bandıyla üstünü kapatıp görmezden gelmek mi?
Büyük Zarifi Aparmanı, son yılların en değerli tiyatro çalışmalarından biri.
Not: Oyunun sonunda bütün ekiple bir fotoğraf çektirdik. Bizi kırmadıkları için çok teşekkür ederiz. Bir teşekkür de bizi davet eden Pınar Fidan’a… Bütün ekibe sarılıyorum. Ayrıca İstos Yayınları‘nı takip etmeyi de unutmayın.
