Çekilin yoldan, “Dünyayı Kurtaran Adam” geliyor!

Bir Berlin gezisi… Kırmızı ışıkta duruyoruz. Bize Berlin’i gezdiren şoför arkadaşımız “Yandaki arabaya baksanıza,” diyor. Şık, siyah, Mercedes marka olduğunu sandığım bir araba. Camları özellikle koyulaştırılmış falan değil, özellikle dikkat çekecek bir yanı yok.

“Ne var ki o arabada?” diyorum. Gülüyor şoförümüz. “Şoförün kim olduğunu görmediniz mi?” diyor.

Bir daha bakıyorum. Angela Merkel. Direksiyonda oturmuş, arada bakışlarını yukarı çevirip ışığın yeşile dönüp dönmediğini kontrol ediyor.

Hikayeyi burada noktalamakta fayda var. Benzerlerini eşimizden dostumuzdan duyduğumuz, gazetelerde okuduğumuz bir olay. Bilmem hangi şehrin belediye başkanı işine bisikletle gidermiş, bilmem hangi ülkenin bakanı evden işe yürürmüş, liste böyle uzayıp gider. Şoförümüzün söylediğine göre Merkel de iş dışındaki günlerde (biz bir Pazar günü görmüştük) kendi kullandığı arabayla dolaşırmış.

Amacım Merkel dahil bilmem hangi ülkenin yöneticilerini övmek değil. Onlar da iktidarın şehvetiyle türlü zulümle selamlıyorlar halklarını. Hatta benim gördüğüm manzara ya da gazetelerde okuduklarımız tek tük rastlanan olaylar bile olabilir. Daha da ileri giderek bütün bunların, halka şirin görünmek ve hatta oy toplamak için kurgulanmış gösteriler olduğunu söyleyebiliriz.

Ama yine de bu hikayeden yola çıkarak, değil üst düzeydekilerin, neredeyse imza yetkisini ele almış her yöneticisinin anında “Açın yolları, ben geliyorum!” havasına bürünmesine, “Ayıptır yahu!” diyebilirim. Motosikletli polisler, camdan sarkmış el kol hareketleri yapan korumalar, ışıklar, acayip kornalar… Ne oluyor? Bizlerin vergisiyle, oyuyla bir film çevriliyor. Ankara’dan yöneticim gelmiş, şehirde bir panik havası… Ayıptır yahu!

Demokrasi kültürünün ötesinde bir değerlendirme yapmak lazım. Güvenlik ve korku paniğinin temellerine inmek lazım. Bunlar sosyal bilimcilerin, toplum bilimcilerinin, sosyologların ve psikologların işi. Ben kendi çapımda, iktidarın sindiren baskısını günlük yaşamımın herhangi bir anında hissetmekten rahatsızlığımı dile getiriyorum sadece.

Ey o arabaların arka koltuğunda “Dünyayı Kurtaran Adam” rolü oynayanlar; kim olursanız olun, hangi partiden, hangi mevkiide olursanız olun, bilin ki dünyayı ve dünyamızı çirkinleştirmekten öteye geçmiyor bu “öncelik” isteğiniz.

…ve bilin ki, o yollar her zaman açık olmayacak size!

Yorumlar (6)

Aklımızdan geçenlerin yazıya dökülmüş hali.

Ne güzel yazmışsınız yine…
Sevgiler,

Kaleminize sağlık Yekta Bey,ne güzel yazmışsınız.Biz de güç kişinin eline geçtiğinde ''ne oldum delisi'' oluyor.Herşeyi o biliyor,herşeyden o anlıyor hatta etrafında ki danışmanlar bile onu bilgilendireceğine onun bilgisini dinlemek üzere bizlerin kesilen vergisinden maaş alıyorlar.Bizi yönetenlerin sadece okumuş olmaları yetmemeli.

Kaleminize, yüreğinize sağlık!

Gelişmiş ülke, fakirlerin bile arabaya bindiği ülke değil, zenginlerin bile otobüse bindiği ülkedir… Gustave Petro

Merhaba,
Lise dönemimdeyim kaçıncı sınıfım tam hatırlamıyorum. Okula otobüsle gidiyordum. Benim için olağan günlerden birinde, otobüsten indim ve o zamanlar bir üst geçidi bile bulunmayan protokol yolundan karşıya geçmek için uğraşırken siyah, kırmızı plakalı bir araba çarptı gözüme. Tabi alışkındık biz, protokol yoluydu orası nitekim fakat etrafında korumalar, motorlar yoktu, camı da açıktı, üstelik kırmızı ışıkta bekliyordu.Tamam şoförü falan vardı ama havaalanına giderken kırmızı ışıkta bekleyen bir cumhurbaşkanı da ilk defa görüyordum. Tabi bu cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER' den başkası olamaz. Bizim ülkemizde de buna benzer örneklerin varlığı güzel.

bir yorum bırakın