Dava, bir kez daha, sonuçlanamadı!

Fil Uçuşu, haber takibine devam ediyor. Duyan daha iyi duysun, duymayan kalmasın diye…

Olaylar aynen şöyle gelişiyor:

Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunun verdiği rapora dayandırılarak William Burroughs‘un yazdığı, Süha Sertabiboğlu tarafından dilimize çevrilen ve Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan Yumuşak Makine adlı kitabın altıncı duruşması ve Chuck Palahniuk‘un yazdığı ve Funda Uncu’nun Türkçeye çevirdiği, Ayrıntı Yayınları tarafından basılan Ölüm Pornosu isimli kitabın dördüncü duruşması, 8 Mayıs 2012 günü saat 10.00’da Çağlayan Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesi duruşma salonunda arka arkaya görüldü.

13 Mart 2012 Salı günü saat 09.30’da aynı mahkemede görülen bir önceki duruşmada “Yumuşak Makine”nin İstanbul Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümünden iki bilirkişiye gönderildiği ve bilirkişiler tarafından raporun hazırlandığı, ancak ardından gönderilen ceza hukuku bilirkişisinden rapor beklendiği kaydedilmişti. Bugün görülen duruşmada ise ceza hukuku bilirkişisinden hâlâ bir cevap gelmediği, hatta bilirkişinin hakimin “telefonlarına cevap vermediği” belirtildi.

Bunun üzerine söz alan İrfan Sancı, “Yasaya göre edebi eserler müstehcenlik suçlamasıyla yargılanamaz; bu kitabın yargılandığı yasa zaten edebi eserleri suçlamalardan muaf tutar. Buna rağmen siz hâlâ bu kitabı Muzır Kurulun verdiği rapora dayanarak yargılıyorsunuz ve kitabın edebi eser olup olmadığını incelemek için bilirkişi arıyorsunuz. Diyelim ki rapor olumsuz çıktı ve mahkemenin seçtiği bilirkişiler Yumuşak Makine’nin edebi olmadığına karar verdi. Bu durumda bu kitap edebi eser olmaktan çıkacak mı? Tüm dünyada bunu akıl eden bir biz miyiz?” dedi. Hakim İrfan Sancı’ya “Siz kitabın edebi olup olmadığına toplumun karar vermesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?” diye cevap verdi. İrfan Sancı “Tabii ki öyle olmalı,” deyince hakim “O zaman İngiliz ya da Batı Edebiyatı kürsüleri ne için var?” dedi. Edebiyat kürsülerinin yargılanan kitapların edebi olup olmadığına karar vermek için kurulmadığı sanık İrfan Sancı tarafından belirtildikten sonra, mahkemenin bilirkişilerden gerekli raporları bir an önce alması ve uzayan duruşmaların artık son bulması talep edildi. Dava, bir kez daha, bilirkişi raporu beklendiği için 5 Temmuz 2012 tarihine ertelendi.

Ölüm Pornosu isimli kitap içinse, bir önceki duruşmada hâlâ bir bilirkişi bulunamadığı, mahkemenin Boğaziçi Üniversitesinin ilgili bölümlerinden bu konuda cevap beklediği bildirilmişti. Yumuşak Makine davasının ardından görülen Ölüm Pornosu davasında da kitabın bilirkişilere gönderildiği ve karar için raporun beklendiği belirtildi.

İki dava da, yine bilirkişi raporları beklendiği için ertelendi. 5 Temmuz 2012 tarihinde saat 09.30’da önce “Yumuşak Makine”nin yedinci duruşması ve ardından “Ölüm Pornosu”nun beşinci duruşması görülecek.

Yorumlar (2)

Hafifçe öne doğru eğildi, ellerini kavuşturdu, kollarıyla ağırlığını masaya vererek karşısındaki adama doğru baktı. Heyecanlanmıştı. Dilini, kuruyan ağzında bir kaç kez dolaştırıp hayatında ilk kez düşündüğü o soruyu sordu: “ İngiliz ya da Batı Edebiyatı kürsüleri ne için var?” Sözcükler bir anda çıkmıştı ağzından. Kendisi de şaşırdı. Rahatsız koltuklarda oturmaktan kamburlaşmış sırtını dikleştirdi. Lafı gediğine koymak güzeldir. Diye düşündü. Akşam, açılınca oniki, kapanınca altı kişilik olan akıllı masasında karısının hazırladığı yemeği yerken, çok pahalı bulmasına rağmen, kızının ısrarlarına dayanamayarak almak zorunda kaldığı, kendisine göre hiç de rahat olmayan İkea kanepede ayağını kaşırken ve hatta uyku tutmayan yatağında bir o yana bir bu yana dönerken bir daha da düşünmedi bu soruyu. Çünkü kafası çok netti. O bir soru değil ünlemdi. Anlayana.. Diye düşünmüştü. İngiliz YA DA Batı Edebiyatı kürsülerinin varlık nedeni havada asılı kaldı, bir iki sallandı, pat diye düştü. Oradan geçen kel mi kel bir oğlan buldu, top yaptı, oynadı. Onu gören mahallenin haydut oğlanları, şımarık kızları, büyüdüğünü kabullenemeyen ergen fırlamaları toplaşıverdiler etrafında. Biz de isteriz, bize de at diye bağırıştılar. Sen misin bağıran! Bir vurdu kel oğlan, top uçtu uçtu, gitti bir dama kondu. O dam ki altında bir garip adam saklardı. Adam mahzun, adam düşünceli.. Önündeki dört köşe ekrana bakar babam bakar da iki satır yazamaz. Telefonlar çalar ha çalar açamaz. Olmaz olsun böylesi dünya. Dedi adam. Top duramadı o damda. Yuvarlandı da düştü başka bir adamın balkonuna. Bu da adam ama dedik ya başka bir adam. Arkası dönüktü, görmedi ama duydu sesini. Hayal etti topu, sözcüklerle çizdi. Yazdı babam yazdı. Kalem bitti, kağıt bitti, sözcükler bitmedi.

Bir dönem sonra, seksenlerde uyanışa ve yükselişe geçen kültürel aydınlanmanın yasaklı film ve kitapların, sözlerin ve insanların tekrar uyanışa geçtiğini göreceğiz. Çünkü yenideen uyutulmaya başladık. Bu sefer en karanlık tarafından.

bir yorum bırakın