Kitabın giriş kapısında öyle bir paragraf var ki, paylaşmamak olmaz. Diyor ki Hulki Aktunç “Ara Güler bütün insanların gölgesidir. Ona ‘Merhaba’ demek bütün insanların koluna girmek, bütün mekânlarda piyasa yapmaktır. Bütün şapkaları giymek, bütün pantolonları çekivermek… Fotoğraf çekmek de, Ara Güler’in insanlara ve nesnelere hakkını helal etme biçimidir.
Bu coğrafyada yaşayıp da Ara Güler’i bilmeyen, onun fotoğraflarından en az birine (bilinçli ya da bilinçsiz) bakmamış olan yoktur herhalde. Kimilerinin fotoğraf sanatına bakışını, üretim tarzını tümden değiştirmiştir. Aman bu noktada bir soluklanalım, hemen öyle sanat falan demeyelim. Ne de olsa üstat hep “Fotograf sanat değildir, ben de bir fotograf sanatçısı değil bir fotograf muhabiriyim, basın fotografçısıyım,” der. Dilerseniz biz de Hulki ve Semra Aktunç’un yaptıkları gibi yapıp, yazının sonrasında Ara Güler diliyle ‘fotograf’ diyelim.
Ara Güler’le son on yılda, çeşitli zamanlarda bir araya geldim. Kiminde keyfi yerindeydi, kiminde canı sıkkındı, ama hepsinde gerçekti. O anda ne hissediyorsa onu söyledi, lafı evirip çevirmedi, bir maskenin arkasına saklanmadı, durumun gerekleri neyse onları yapmaya çalışmadı. Kimi zaman sermayenin önemli bir ismi oldu çevresinde, kimi zaman bir bakan. Ama o kişilerin suretlerine, sıfatlarına, kartvizitlerine bakarak değil zekalarını tartarak konuştu, sözlerini övdü ya da yerdi. Yermek deyince bu noktada kitaba yeniden dönmeli ve Ara Güler’in Hulki Aktunç’un “En sevdiği küfürbazlardan biri” olduğunu hatırlatmalı.
“Kaymak sever misin?”
“AraName: Bir Ara Güler Kitabı” sadece fotoğraf albümü ya da anılar-sohbetler olarak değerlendirilemeyecek bir kitap. Ara Güler-Hulki Aktunç-Semra Aktunç adlarını bir araya getiren bir kitap var elimizde, bu bile başlı başına okur heyecanını kabartacak bir cümle.
“Ara ve Dünya” başlıklı bölümde Hulki ve Semra Aktunç, ustanın dünyası üstüne anılardan yola çıkarak bir sohbet gerçekleştiriyor, tanıklıklarını paylaşıyorlar. İçtenlikle akıp giden, neredeyse okurunu masanın baş köşesine davet eden bir sohbet bu. Zaten kitabın omurgasını da Aktunç’ların 2006 ve 2007 yılları arasındaki Ara Güler konulu bu sohbetleri oluşturuyor. Böylece ortaya ‘etli, canlı, kanlı, öfkeli, cesur, sevinçli ve mahzun bir insan’ın portresi çıkıyor. Ara Güler’in bütün o insanlar, nesneler, sokaklar ve mekanlarla arasındaki derin bağları anlayabilmenin anahtarları da bu noktada okurun önüne yayılıyor. Hayata gülerek hatta dalga geçerek bakabilen bir kuşağın en sahici üyesi, sözün ve anlatının ustası iki kalemin sohbetinde sayfalardan taşıyor.
Semra Aktunç 1958’de Yeni İstanbul gazetesinin polis muhabiri olan ve röportaj istekleri hep geri çevrilen Ali Karakurt ile Ara Güler’in hikayesini anlatıyor örneğin. İki dost Sirkeci Gar Lokantası’nda dertli dertli içerken birden trene atlayıp Ankara’ya gitmeye karar veriyorlar. Ara Güler bu yolculukla yetinmeyip “Kaymak sever misin?” diye soruyor Ali Karakurt’a. Yanıt olumlu olunca, gene tren ve doğru Sivas. Birer lüle kaymak yemek için. Bununla da yetinmeyip Diyarbakır’a kaymak götürmeye karar veriyorlar. Sonrasında bir ay boyunca Diyarbakır’ı, Siirt’i dolaşıp “Bilmediğiniz Anadolu” dizisini yazıyorlar ve o yılın gazetecilik ödülünü kazanıyorlar. Kolesterol falan dinlemeden kaymaklı tatlılara dadanan Ara Güler’den müthiş bir hikaye.
Öykülü fotoğraflar
Ara Güler’le hikayeden hikayeye dolaşırken kimi zaman New York 5. Cadde’de bir tuvalet kriziyle gülüyor, kimi zaman babası Decat Güler’in dut kurusu özlemiyle hüzünleniyoruz. Bu hikayeleri değerli kılan bir başka yön, anlatıcıların yani Hulki ve Semra Aktunç’un en doğal cümlelerle yaptıkları yorumlar. İşte Ara Güler’in portresi de bu yorumlarla şekilleniyor zaten. Bu bölümün Ara Güler’den bağımsız bir başka yeteneği de, insanı merkeze alan bir sohbetle dolaysız gerçeğe nasıl ulaşacağımız yönündeki gücü. Okur, bir süre sonra o diyaloğun içinde kendi mırıltısını duymaya başlıyor.
“Fotoğraflarla Konuşma” başlıklı bölümde Ara Güler’in benzersiz siyah-beyaz kareleriyle sohbet ediyor Aktunç’lar. Kimi zaman bir paragrafta kimi zaman birkaç cümlede ‘seslendiriyorlar’ fotoğrafları. Her bir fotoğrafta öyle çok öykü var ki, kısa öykünün, anlatının dinamiklerini yeniden düşünüyor insan. Dönüp dönüp okunacak-bakılacak bir bölüm bu.
Sayfaları çevirirken Semra Aktunç’un Ara Güler’le yaptığı sohbetleri, tuttuğu kayıtları alkışlıyoruz. Bir yandan da Hulki Aktunç’u ne kadar özlediğimizi hatırlıyoruz. Sözün-düşüncenin ustası Hulki Aktunç. Yorumlarında öncelik hep insana dair. Kitabın sonunda yer alan “Özel Albüm”deki fotoğraflardan geriye o sofralarda, o özel insanlarla oturmanın hayali kalıyor.
Çoğu okurun evinde bir Ara güler kitabı ya da albümü vardır. Hatta belki de kitaplıkta bir Ara Güler rafı. “AraName” o rafın kutup yıldızlarından biri olacak.
Yapı Kredi Yayınları’nın büyük boy, ciltli, kuşe kağıda özenli baskılı kitabı, özel bir okuma gecesini, Semra Aktunç ve Hulki Aktunç’un sözlerini özenle takip etmeyi ve fotoğrafları tek tek zihin sofrasına yatırıp, bir iki keyif dublesiyle de süslemeyi hak ediyor. Biz okurlara düşen de bu hakkı vermek, bu hakkı helal etmek.