Bu uçlara gitmeyip, sadece sorgulamakla da yetinebilir. Ya da eleştirdiği eserin önermeleri üstünden yeni bir tartışma başlatmak amacında olabilir.
Zaten iyi bir eleştiri yazısı bütün bunların toplamından oluşur. Kaynaklarıyla, göndermeleriyle, bakış açısıyla, dil kullanımıyla, üslubuyla. Sonuçta, çoğuna göre, eleştiri yazısı da edebi bir üründür.
Yıllardır kitap tanıtım yazıları yazıyorum.
Altını çizerek bir kere daha söyleyeyim: Kitap tanıtım yazıları.
Bu yazılara “eleştiri” demeyi bir gün bile düşünmedim. En fazla içinde eleştirel cümlelerin, referansların ve öznel bir tartışma alanı yaratma çabasının olduğunu söyleyebilirim. Kitap tanıtım yazısı yazmakla, eleştirisi yazmak arasında gözle görülebilir bir ayrım var. Bunu diğer sanat üretimleri için de söylemeliyim.
Durup dururken aklıma düşmedi bu konu. Dün okuduğum bir yazı neden oldu buna. Kendine eleştiri demeyen bir yazı. Daha doğrusu, kendini tanımlama ihtiyacı duymayan bir yazı. Burası güzel. Özgürce ve öznel bir çerçeveden yazılmış, burası da güzel. Ama büyük sözler söyleme, üstten bakma şehvetine yenik düşmüş. Zaten bundan sonrası paramparça.
Hangi yazı olduğu, ne için yazıldığı önemsiz. Edebiyat, sinema, tiyatro, plastik sanatlar… Her alan, böylesi yazılarla dolu artık. Çoğu boşa gevezelik.
Yanlış anlaşılmasın, isteyenin yazmasına karşı değilim. Hatta o gürültüyü severim çoğu zaman. Bütün o kakofoninin, doğru seslerin daha iyi algılanmasına yardımcı olduğunu düşünürüm. İsteyen yazsın istediği gibi yazsın. Kimse, kimsenin tek bir harfine bile engel olmasın.
Benim üzüntüm, bütün bu gürültünün arasında, gerçek eleştirinin, edebi eleştiri metinlerinin giderek duyulmaz olması. Az sayıdaki nitelikli yazının kaybolup gitmesi.
İyi eleştiriye kulak veriniz. Size güzel bir şarkı söyleyecektir.