Élodie Durand’dan Parantez: Hafızamız olmadan bir hiçiz

Bir süredir başım ağrıyor. Şehir yaşamının, ülke stresinin,
bitmeyen tedirginliğin kıskacındaki çoğu kişi gibi, benim de başıma ağrı
girdiği olur. Ara sıra. Bu kez süre biraz uzadı. Yirmi gündür kafamın iki
yanından bastıran mengeneyle birlikte yaşıyorum. Durumu öğrenen bir arkadaşım
“Hemen doktora gitmelisin,” dedi. “Çok iş var elimde, şunları bitireyim
giderim,” diye geçiştirdim. Zaten doktora gitmek konusunda ağırdan alan
biriyim. Ama bu kez “kaçışımın” başka bir nedeni daha vardı. Baş ağrılarımın
izin verdiği anlarda okuduğum bir grafik-romanın yarattığı korku, kaya gibi
oturmuştu yüreğime. Korkumun kaynağında ne olduğunu biliyordum: Hafızamı kaybetmek.
Son yıllarda en çok konuştuğumuz konulardan biri; hafıza.
Dünyanın giderek daha “yaşanmaz” bir hal almasının karşısında, mucizevi bir
ilaçtan medet umar gibi sarılıyoruz hafızamıza. Doğru. Çünkü Luis Buñuel’in dediği gibi “Hafızamız bütünlüğümüz, mantığımız,
duygularımız ve hatta eylemimizdir, onsuz bir hiçiz…” Dünyanın giderek
karanlığa gömüldüğü bir çağda, iyice “hiçleşmemek” için bireysel ve toplumsal
hafızaya sahip çıkmaktan başka şansımız yok.
İşte tam da bu korkularla ve hafıza meselesiyle didiştiğim
bir dönemde okudum Élodie Durand’ın Parantez
isimli grafik-romanını. Kitabın arka kapak yazısından “gerçek” bir hikaye
olduğunu öğrenerek başladım sayfaları çevirmeye. Anlatıcı karakter Judith’in
–ki Élodie Durand’ın ta kendisi- annesine
yazdığı bir mektuptan oluşan anlatı, daha ilk sayfalarında “hatırlamak,
unutmak, kendine yabancılaşmak, yalnızlaşmak, ölüm ve yaşam” konularını, bir
kum torbası gibi yumruklayacağını hissettiriyor. Judith/ Élodie’nin 22 yaşında geçirdiği epilepsi krizleri, ardından beyninde
tespit dilen tümör ve tedavi sürecinin tümünü “içerden” anlatan metin, aslında
yazar/çizerin kendi hafıza kaydını tutuşunun da hikayesi. Çünkü kızlarının
yaşadıklarını anlayabilmek için ondan bu hikayeyi yazmasını ailesi istiyor. Élodie
de hastalık süresince yaptığı çizimlerle yaşadıklarını kayıt altına alıyor.
Kitap, bu özelliğiyle hem nörologlar hem de psikologlar için “özel bir kayıt”.
Beynindeki
tümör Judith’in sıradan yaşamında büyük bir tedavi süreci parantezi açıyor.
Üstelik doktorları, ailesi ve kendisi de bu parantezin ne zaman-nasıl
kapanacağını bilmiyor. Hastaneler, tahliller, tetkikler, ilaçlar, kontroller ve
bütün bunlarla başa çıkmaya çalışan genç bir kadın. Élodie Durand, kitap boyunca fiziksel olarak yaşadıklarına da değinmekle birlikte,
hafızasını kaybetme ve yeniden kazanma sürecindeki mücadeleye ortak ediyor biz
okurları.
Açıkçası
kitabın ortalarına geldiğimde, Judith’in geçmiş yaşamı hakkında az bilgi
verilmesi ve “mücadele süreci”nin dışına çıkmadan, neredeyse tek bir hat
üstünde ilerlenmesinden rahatsız olmuştum. Ama bir yandan da “Anılarımı
kabullenmem, anlamam ve yeniden keşfetmem yıllarımı aldı” cümlesinin, hikayenin
kurulmasında kilit noktalardan biri olduğunu görebiliyordum. Hastalığın
“ölümcül” yönünden çok “hafızasız bırakan” yönüne odaklanan bir kitapta, tek
hatta ilerlemekten başka seçenek kalmıyor.
Parantez’in
kolay bir kitap olduğunu söyleyemem. Ama çekiciliği ve kalıcılığı da, zor bir
konuyu deşmedeki kararlılığında zaten. Élodie
Durand, grafik-romanı kurgularken, hem klasik karelemeden yararlanmış hem de
farklı paneller oluşturmuş. Çizimlerin içinde en çarpıcı olanlar 1995-1998
yılları arasında epilepsi krizleri, ilaç tedavileri ve hafıza yiyici canavar
hastalıkla uğraştığı zamanlarda yaptığı desenler. Bir tümörün kemirdiği beynin,
dışavurumunu takip etmek gerçekten sarsıcı bir deneyim.
Desen Yayınları, karakalemi iyi taşıyan, ince çizimleri
kayıpsız aktaran güzel bir baskıyla raflara taşımış kitabı. Damla
Kellecioğlu’nun çevirisinin katkısı da büyük.  Kitabın hem içseslerine hem de uzmanlık
gerektiren alanlarına hakim bir çeviriyle dilimize kazandırılması önemli.
Tebrik ederim. Dünyaca ünlü
Angoulême Uluslararası Çizgi Roman Festivali’nden ödülle dönmüş olan Parantez, Élodie Durand’ın ilk yetişkin kitabı. Hafızasıyla yüzleşmekten korkmayanların
kaçırmaması gerekiyor.

Bir süredir başım
ağrıyor. Aslında sorun sadece benim yaşadığım bir sorun değil. Bir bütün
toplum, hafızamızı kaybetmek üzereyiz. Kendimizle yüzleşeceğimiz bir kitap,
hatırlamak konusunda ısrarcı olmak ve bir bardak demli çay hepimize iyi
gelecek…

bir yorum bırakın