Karşıdaki Adam: Tehlikeyi seviyorsun, anlıyorum. Ama bu tutkun beni rahatsız ediyor.
Emma Peel: Katılmak ya da izlemek zorunda değilsin. Bu kendi kendime oynadığım bir oyun. Öyle kalmasını da tercih ederim.
Karşıdaki Adam: O zaman ben yokken oyna oyunlarını. Benim görüş alanımdayken, ben izlerken yaptığın her şeyin ortağı oluyorum ister istemez.
Emma Peel: Haklısın. Seni bu tehlikenin bir parçası haline getirmek istemem. Dilersen beni burada kendimle, oyunumla baş başa bırakıp uzaklaşabilirsin.
Karşıdaki Adam: Ama artık uzaklaşsam da bu durumu aklımdan silemem. Yani seni gördüm bir kere. “Gördüm.” Tehlikeli bir şey yaptığını biliyorum. Elindeki bıçağın öldürücülüğü hep aklımda olacak. Uzaklaşsam da onun keskinliğini unutamam.
Emma Peel: Yani “yokken” bile var olacaksın. Seni tedirgin edeceğim korkusuyla, oyunumu oynayamayacağım. O zaman bu, iki ucu keskin bir bıçak. Yanımda ya da uzakta, her türlü kesen sen oluyorsun.
Karşıdaki Adam: Şöyle de diyebiliriz; her türlü kesilen ben oluyorum.
Emma Peel: Hah! Gülerim buna. Laf kalabalığı. Oyuna engel olma çabası. Sen ne dersen de… Ama şunu da bil; varlığınla ya da yokluğunla bana engel olamayacaksın. Ben oyunumu bildiğim gibi oynamaya devam edeceğim.