Fazıl Say Ironman gibi…

Truva Sonatı‘nın öncesinde bir sohbet yapmak fikri tamamen Fazıl Say‘a ait. Elbette bir ilk değil ama farklılıkları olduğunun da altını çizmek gerekiyor.

Fazıl Say’ın Opus 78 numaralı eseri Truva Sonatı,  2018 Truva Yılı kapsamında Çanakkale Belediyesi tarafından sipariş edildi ve dünyada ilk olarak 9 Ağustos 2018’de Çanakkale Çimenlik Kalesi’nde seslendirildi. Bu konserde eserden önce efsaneyi hatırlatmak, içerik hakkında biraz konuşmak, temaları örneklemek fikri Fazıl Say’dan çıktı.

22 Aralık, İstanbul konseri

Yaz aylarında, kendi üretimlerimize kapandığımız bir dönemde yaptık bunun sohbetini. Ben Sıradan Bir Gün ile uğraşıyordum, Fazıl da eserinin son dokunuşlarını tamamlıyordu. O çalışmalar okurla/dinleyiciyle buluştu sonunda. Demek ki verimli bir yaz geçirmişiz.

Truva (Troya) mitini herkes biliyor elbette. En azından konsere gelen herkesin kendince bir fikri var bu konuda. Peki bizim sohbetimiz, dinleyiciye ne katıyor?

İstanbul konseri, sahneye çıkmadan az önce. Sırasını “gülerek” bekleyenler…

Cevap basit: Yaklaşık 40 dakika süren, solo piyano için yazılmış bu eserde üçgenin tamamlanmasını sağlıyor. Zihinsel geometrik şekil kapanıyor ve bütün haline geliyor böylece. Üçgenin bir köşesinde mitolojinin kendisi var. Diğer köşede Fazıl Say ve piyanosu. Üçüncü köşede ise eserin düşünsel zemini ve bunu içselleştiren dinleyici. Geometriyle anlatınca karışık olduysa çok daha net söyleyeyim: kısacık sohbetimizde Fazıl Say’ın verdiği örnekler dinleyicinin eserin içine tümüyle girmesini sağlıyor.

İstanbul konseri öncesi. Prova… Ciddi ve düşünceli.

Kıdemli klasik müzik dinleyicisini rahatsız etmeyecek, yeni başlayanı korkutmayacak, yolu böyle bir konserden ilk kez geçeni sevindirecek bir sohbet bu. Ben özellikle Fazıl’ın Kader Ağlarını Örüyor temasını örneklemesini, tanıtmasını, anlatmasını seviyorum. Dört notadan oluşan bu tema, bu motif eserin geneline farklı formlarda yayılıyor ve o dört notayı her duyduğumuzda anlıyoruz ki, kader ağlarını örüyor. Truva Savaşı kaderin izinde yön değiştiriyor; ya Hektor bir adım öne geçiyor ya Aşil. Ya Yunan orduları zafere yaklaşıyor ya Truva şehri. Bu dört notayı konser öncesi öğrenen dinleyici rüzgarın nereden nereye estiğini çok daha iyi anlıyor böylece.

Seyirciye Truva destanı hakkında bilgi verirken

Bu sohbetlerle ilgili bir başka notu da eklemem gerekiyor. İlk değildir ama farklılıkları da var dedim ya, işte onların başında bu sohbetlerin bir ezberi tekrar etmemesi geliyor. Elbette neler konuşacağımız konusunda bir sıra var zihnimizde. Ama gerçekten de o anda akla gelen bir soru da olabiliyor, o anda açıklanmak istenen bir konu da… Fazıl’la piyanonun iki ucunda duruyor ve başlıyoruz sohbete. Önceden ezberlenmiş, defalarca çalışılmış bir sohbet değil bu. Teknik provada dediğimiz gibi, “içimizden geldiği gibi” başlıyoruz sohbete. O anda ve sahici…

Çanakkale’de başladığımız yolculukta, ilk gece yaklaşık on bin kişi dinledi eseri. Gerçekten unutulmaz bir geceydi. Ne yalan söyleyeyim çok heyecanlıydım. (Not: Fazıl’ın olağanüstü ekibinin rahatlatıcı tavrı, Ece ile Burcu’nun sakinleştirici halleri olmasa titreyerek çıkacaktım sahneye)

Çanakkale konseri. Eserin dünyada ilk seslendirildiği gece

Ardından rüzgârlı bir Ayvalık akşamında dinleyicinin karşısındaydı eser. Derken İstanbul’daki dev buluşmaya geldi sıra. Gerçekten dev buluşma, bir günde on bin dinleyicinin kucaklamasına başka ne denir ki? 22 Aralık’ta Volkswagen Arena’da gerçekleşen konser sahne düzeniyle, seyirci coşkusuyla ve Fazıl Say’ın performansıyla görülmeye değerdi. İzmir Süiti ve Truva Sonatı‘nı üstü üste çalmak fiziksel olarak da aşırı zorlayıcı. Durun buranın altını çizeyim; aşırı zorlayıcı. Fazıl, konser boyunca yer yer 100 metre koşucusu hızına ulaşıyor, yer yer ağırlık altına giren bir halterci gücüyle davranıyor. Hadi çekinmeden iddialı bir benzetme yapayım… Hani yüzme, bisiklet ve koşu etaplarının olduğu Ironman yarışları var ya… Fazıl da bu konserlerde Ironman pistine çıkmış gibi bir performans gösteriyor. 

Bu konser dizisinde sürekli Truva Sonatı’ndan söz ettim. Oysa bir de Opus 79 numaralı İzmir Süiti var. Muhteşem bir eser. Onun öncesinde de kısa bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. 27 Aralık’ta İzmir AASSM’de gerçekleşen konser, İzmirli dinleyicinin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Özellikle İzmir Süiti sonrası alkışlar dinmek bilmedi.

Şimdi sırada Konya var. Ardından da Ankara… Sonrası da olacaktır. Ama daha da önemli olan, Fazıl Say üretmeye, anlatmaya, çoğaltmaya devam edecek. Uzun bir yolculuk bu, hep birlikte yürümek güzel…

Comments (1)

Yekta Bey selamlar.
Ben de 27 Aralık gecesi AASSM’deki mutlu azınlıktan birisiydim. Bu olağanüstü dinleti yaşamımın unutulmaz bir anısına dönüştü benim için.
Ancak bir de can sıkan bir bölümü oldu dinletinin. Sizden değil elbette, bir kaç izleyicinin nezaket dışı davranışından kaynaklandı bu. Cep telefonu ile kayıt yapanlardan sözediyorum. Bütün konseri cep telefonuna kaydederek gözümüzü ışığa boyayan beyefendiyi, Gerswin ve Mozart çalınan iki küçük parça öncesi oluşan kısa boşukta uyardığımda beni cep telefonu için herhangi bir uyarı yapılmadığını dolayısıyla kaydın serbest olduğunu ileri sürererk tersledi. Kayıt yapan başka üç beş kişiyi de kendine dayanak yaparak. Bu böyleyse bir şey demiyorum ancak değilse sizden rica ediyorum sunumuza başlamadan önce bu konuda ciddi bir uyarı yapınız. İzleyici kitkesinin kültürel düzeyine bakarak bunun gereksiz olduğunu düşünürseniz bence yanılırsınız. Çünkü Ziya Paşa haklı: ”Tahsil cehaleti alıyor ama ……..”.
Sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Hoşçakalın….

Leave a comment