gerçek bir kedinin sol ön patisi

(Necmi Zekâ’nın “haydi haydi” şiirine kişisel bir yoldan yedi varış haritası
ve/veya bir kamptan kaçış için yedi ayrı/aynı post prodüksiyon çalışması.)

1.
senden gelen alüvyonla dolduğunu sanırdım, meğer ne çok erozyon yaşamış vaziyet vadisi.

2.
sırtına gitarını asmış, arkadaşının bekar evinde, votkaya karanfil atıp, içe çiğneye sarhoş olmak için koşan delikanlıya bakıyor. gitarın altı burgulu sapı sırtından pırtlamış da farkında değil. bir zamanlar onun da…. bir zamanlar gitarıyla… still crazy after all these years… sonra bir gün, sonra bir arkadaşı, sonra verevine çizgili kravatıyla, sonra simon’la garfunkel evlenmişler gizlice deyince, sonra bu mutluluğa gülünce, sonra notaları not alamayınca… sonra birden çatlayıp kabuk, gitarın sapı da teli de…

3.
çalışırken masanın üstüne düştü küfürbazlık. düştü, gerçekten düştü. bir kitapta yazılıydı ve kitabın o sayfası, yüz elli beşinci sayfası masanın üstüne düştü. pat diye. belki biraz da küt. ama pof değil, bir tek o değil, eminim. kedim irkildi ses, gerçekten irkildi. edebi figür olarak kediden söz etmiyorum, duydun mu? benim kedim, gerçekten kedim. patileriyle –açıkçası daha çok sol ön patisiyle- birkaç defa tokatladı küfürbazlığı. kaç defa? bilmiyorum, birkaç defa… şimdi bazı bilgiler, bir kedinin sol ön patisinde, kendi özgürlüklerine çoktan karar vermiş yolculuklara çıkacaklar. bütün bunlar olurken gülmüşüm. sevinmişim aslında küfürbazlık kurtuldu diye.

4.
radyodaki sunucu/dj, televizyondaki sunucu/vj, yaşamdaki sunucu/lj.
“sevgili” diyorlar herkese…
çok uluslu bir şirketin çok hüzünlü jokeyleri, hafifletin bütün söylemleri!

5.
baba, baba!
kızma bana, farklı değilim her oğuldan.
kırıp seni, kırıp parçalayıp kabuğu,
göğe yapışmak isteyen her kabarcıktan.

6.
akşam hafif bir yemek yemeliyim. dikkat ediyorum son zamanlarda buna. kilo değil sorun; şişkinlik, sıkıntı, çarpıntı… ama en çok da kâbuslar… bir defter tutmaya karar vermiştim. sıkıntılar sayfası: tekrarlar. çarpıntılar sayfası: tekrarlar. kâbuslar sayfası: kâbuslar… yazarsam benden çıkarlar diye düşünüyordum. doğru değilmiş! doğru olsaydı, olsaydı eğer, şu anda yazdıklarımın da benden çıkması gerekirdi. oysa buradalar hâlâ. yani hem burada hem burada. (defterden bir not: bunları yazarken bir elimle kağıdı bir elimle kafamı gösterdim.) hem dağda hem vadide. aynı anda ayrı yolda. hem kanda, ham kampta. “merhaba vadi insanları, ben sırların parlattığı aynaların satıcısı.”

7.
haydi haydi

haydi haydi *

küfürbazlık bazı bilgilerin gereken yere ulaşmasıdır

işte beynini –bir şirketi yönetir gibi- hafiflet emri

yalvartmak istiyorsa da vaziyet vadisi beni
yeter diye bağırtmak istiyorsa da

tekrar tekrar sor acaba istemem mi istediğin halde
ışığı görüp kocamanlaşmış kabuğunu kırmış
bir kabarcık göğe yapışmış

sevinmişim aslında kabuk kurtuldu diye

kambur pırtladı pırtlayacak bir şey haydi diyor
madem yeter değil haydi kampa
vaziyet vadisindeki o malum kampa

* Necmi Zekâ – Yavru Aslan’dan Konu Komşu’ya / Şiirler (1981-2001)
Yapı Kredi Yayınları (1.baskı: İstanbul, Ekim 2002)
sf: 155

Yorumlar (3)

Bence Necmi Zekâ'nın kitap isimleri ödül almalı, bilmiyorum var mı öyle birşey. Eğer öyle bir ödül varsa ödülü ona vermesinler. Necmi Zekâ'nın kitap adları hep bize kalsın.
Özellikle ne oldu sana dediği pek seviyorum.

ps: bugün böyle spamlamış gibi oldum blogu.
pss: ama olsun her zaman değil ki bu.
psss: uykusuzluk böyle kötü birşey.
ps4: sustum artık.

bir yorum bırakın