Günden Kalanlar.28

• Geçenlerde, bir blogun son güncellemelerini okumadığım için en hafifinden özensizlik ve ilgisizlikle damgalandım. Tanıdıklarımın ya da blogunu takip etmemi rica edenlerin yazdıklarını okumaya özen gösteriyorum çoğu zaman. Ama atladığım, okumak istemediğim hatta okurken sıkılıp bıraktığım da oluyor. Tıpkı, şu anda bu yazıyı okumakta olan birinin, sıkılıp-beğenmeyip bırakma hakkı olduğu gibi. Okurun, özgür irade alanında bırakılmadığı, okumak-eleştirmek ve yorumlamak zorunda bırakıldığı, bunun aksinin kabul görmediği bir durum garip geliyor bana. Kitaplar öneriyorum; buradan, twitter’dan. (Milliyet Kitap Eki’nde yazdıklarıma da, dense dense öneri notları denir.) Dileyen ciddiye alır bu önerileri, dileyen almaz. Dileyen okur, dileyen okumaz. Okuyanlardan kimi beğenir kimi beğenmez. Tıpkı benim, bana önerilen kimi kitapları, filmleri, şarkıları beğenmeme hakkım olduğu gibi. Dostlarımla birbirimize sayısız öneride bulunuruz; birbirimizi gayet iyi tanıdığımız için çoğunda da fikirlerimiz, beğenilerimiz örtüşür. Ama ters düştüğümüz anlar da olur, öyle bir durumda kimse kimseye darılmaz, kırılmaz. Sağlıklı bir fikir zemininde tartışırız sadece. Bizi çoğaltacak cümlelerin peşine düşeriz. Şunu unutmamalı: İyi bir okur olmanın önemli adımlarından biri de diğer okurları rahat bırakmak olmalı.

• Aklıma gelmişken söyleyeyim: Ayfer Tunç, yaklaşık iki yıldır Vladimir Makanin’in yazdığı “Underground – Ya da Çağımızın Bir Kahramanı” romanını okumamı önerip duruyor. Hem de yana yakıla. Ama hâlâ okumadım. Bunun kaybı banadır. Ama dostluğumuza bir etkisi olmadı elbette. Yine de hemen bir özür göndereyim Ayfer’e.

• Geçtiğimiz hafta sonu Sonisphere 2011‘e gittim. Alice Cooper’dan itibaren izleyebildim. Cooper, teatral rock gösterisinin tarihçesini sergiledi. Dali’nin “Sen gerçek bir sürrealistsin,”dediği, özel bir rock figürü. Alt grup olarak gündüz saatlerinin “dolgu malzemesi” olmaktan çok daha fazlasını hak ediyor elbette. Slipknot’ın “çılgınlıklarını” bir kenara bırakıp doğrudan gecenin beklenen anına geçeyim: Iron Maiden. Ankara’da birbirimize evde doldurulmuş kasetler verdiğimiz günler. Eddie’ye yönelik şehir efsaneleri üstüne yapılan sohbetler. Gitar riff’lerine çıkarılan şapkalar. Steve Harris’in temiz bas tonlarını dinlerken “Hem de pena kullanmıyor ha!” sözlerine karışan hayranlık nidaları. Iron Maiden dinlediğim günlerde henüz doğmamış olan yeğenimle birlikte, bağıra çağıra söyledik şarkıları. Kişise bir not: En sevdiğim Maiden şarkısı “Flight of Icarus”.

• Sonsiphere’de gerçek bir organizasyon rezalet yaşandı. Bu konserlerin denetlenmesi şart artık. Ama Türkiye öyle bir ülke ki bazı konularda, denetlemenin ayarının kaçacağına da eminim. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık meselesi. (Yaşanan rezaletlerle ilgili birkaç maddeyi, Milliyet Sanat’taki Noktalı Virgül köşem için yazdım.)

• Roman yaz baskısına aldırmadan öykü peşinde koşuyorum. İyice incelmeye, sadeleşmeye çalışarak. Yoğun çalışıyorum ama ne zaman biter bilmiyorum.

Yorumlar (7)

Siz hep yazın, durmadan yazın! Ben bırakın bıkmayı, dört gözle yeni bir şeyler yazın diye bekliyorum. İnsan rahat bırakılmak ister bazen ve bu onun en doğal hakkıdır.
Yazar ve okur ilişkisinde, bir okur olarak şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki, okur sevdiği yazarın yazılarında kendine gelmektedir. Kendini bulmaktadır. Kendine ayna tutmaktadır. (Buna sıkılmak da dahildir, çünkü sıkılmak da insana dairdir!) Bu benim için böyledir, başkaları için farklı olabilir. Ve son olarak söyleyeceğim kaleminize ve yüreğinize sağlık…

Bu devirde halen birinci paragraftaki tipten bir yazı okumak acı geldi. Çok yazık.

underground kitabının ismini son günler sık duymaya başladım sanki. konusu da ilgi çekici, fırsatı bulunduğunda alıp okunasıcalardan.

Sonisphere bambaşka bir deneyim olmalı. Iron Maiden ve evde doldurulan hatta Tunalı Pasajının alt katında doldurulan kasetler, kahve kokusu gibi. Tanıdık, keyifli.
Okur yazar özgürlüğü konusunda tüm varlığımla katılıyorum size. Seçmek, bırakmak, tekrar başlamak, denemek kısaca insani duygular ve haller içinde yaşamın akışında akmak.
Sevgiler.

Iron Maiden'ı yıllardır bekledim ve pazar günü tüm coşkumla oradaydım ancak festival öncesi savunduğum fikri hala savunuyorum ki mekan seçimi yanlıştı, stad konseri olmalıydı. Her e kadar Big Four ayarında değil görüşü olsa da, Maiden da en az o kadar dinleyici toplardı. Her şeye rağmen, unutulmaz bir akşamdı.

yazılarımızı okumuyorsunuz diye söylenmeleri ne kadar saçmaysa, size de az yazıyorsunuz diye söylenmek de o kadar hakkımdır diye düşünüyorum.. daha çok yazınız ve yazdıklarınızın bir "fener" olduğunu bilin.

bruce bile, bir sonraki konser daha büyük bir yerde inşallah dedi. yok inşallah demedi =)

sonisferde yekta abi'ye denk gelip tanışmak da benim artımdı.

1. paragrafda söylediklerinize sonuna kadar katılıyorum. Her şeyi takip edip, okuyup , beğenmek zorunda değilsiniz ki. Kimse sizi böyle bir yükün altına sokamaz, buna da mecburiyetiniz yok zaten.Rahat olun …

bir yorum bırakın