Yıllar öncesinden gelen bir şarkıda, melodiyi mırıldanırız da, sözü neydi diye düşünürüz çoğu zaman: “Şöyle başlıyordu ama gerisini hatırlayamıyorum…” Bir melodinin imgelemimizde sadece bir kelimeye karşılık geldiği durumlar da vardır: “Ayrılıkla ilgili bir şarkıydı… Nasıldı sözleri? Hani şey diye başlar ya…” Daha enderdir ama tersi de yaşanabilir: “Sözlerini biliyorum ama melodisini unutmuşum.”
Sözlü müzik parçalarında kelimeler dünyasıyla, notalar dünyasının birlikteliği söz konusu. Söz, müzik için gerekli değil -ama her müziğin zaten kendine ait bir sözü var-; müzik, söz için gerekli değil -ama her sözün zaten kendine ait bir müziği var-. Durum ortada: bu bir gereklilik ilişkisi değil; birleşerek çoğalma ilişkisi. Müzik eserinde söz olmaması gerektiğini savunanlar da var ama sözü güzel, sedası güzel bir şarkıyı kim sevmez.
Sözün sesle örtüşmesi gerekliliğinin, şarkı sözü yazarının elinden, şiirin olmazsa olmazı özgürlük kavramını biraz olsun aldığını düşünürüm. Şiir, şairin zihninden bir melodiyle, bir armoniyle çıkar zaten. İyi şiiri okurken basları, tizleri, nefeslileri, yaylıları, soloları duyar okur. Daha fazlasına gereksinim duymaz şiir. Şarkı sözü ise başka bir alan, “başka türlü bir şey”. Edebi bir tür olarak tanımlanmak isteniyorsa tanımlansın ama açıkçası ben tür tanımlamalarını pek sevmem. Önemli olan nasıl tanımlandığı değil, nasıl algılandığıdır kanımca. Hem ayrıca her üretimi, bir diğer üretime dâhil ederek tartışma/düşünme/yorumlama platformlarımızı daraltmayı neden isteyelim ki? Dildeki kirlenmede payı olan şarkı sözleri varsa, bunların dile ve güne bombardıman uçaklarıyla atılmadığını da görmek gerekiyor. Kirlenmeyi siyasi ve sosyal politikalardan bağımsız ele alıp, üç-beş tane şarkıyı günah keçisi yapmak, dildeki/düşüncedeki kirliliğin nasıl doğduğunu göstermiyor mu?
Sözü, müziği güzel şarkıları severim. Kimileri yakalar ve uzun süre peşinden sürükler beni. O güzel şarkıların o yetenekli söz yazarlarını yazmaya kalksam, birini unuttum diye üzülürüm. Hepsine selam olsun.
Şimdi güzel bir şarkı dinlemenin tam zamanı…
Kulaklar şu tınıları bekler: Bassment – In My Sleeping
Söz müzikten, müzik sözden ayrı olur mu? Elbet olur. Ama bambaşka olur. Herbirinin tadı farklı, bir arada bambaşka. Aklıma hemen Ratatouille filminde farenin önce peyniri sonra çileği ısırıp en sonunda ikisini bir arada ısırması geldi. O uyum içindeki zenginliği tadmak varken, ayırmak niye? Şimdi Camel'dan Mystic Queen dinlemenin tam zamanı…
Yazınızın 2.paragrafi bana Hugh Grant ve Drew Barrymore'un oynadığı Music & Lyrics filminden ufak bir bölümü anımsattı.
Alex Fletcher (Hugh Grant):
Mükemmel olması gerekmez. Söyle gitsin. Alt tarafı şarkı sözü.
(It doesn't have to be perfect. Just spit it out. They're just lyrics.)
Sophie Fisher (Drew Barrymore):
“Alt tarafı şarkı sözü" mü?
("Just lyrics"?)
Alex Fletcher:
Sözler önemlidir. Melodi kadar değilse bile önemlidir.
(Lyrics are important. They're just not as important as melody.)
Sophie Fisher:
Gerçekten anladığını sanmıyorum.
(I really don't think you get it.)
Alex Fletcher:
Kızgın gibisin. Kalemle oynayıp duruyorsun.
(Oh. You look angry. Click your pen.)
Sophie Fisher:
Melodi, birini ilk kez görmek gibidir. Fiziksel etkilenme gibidir, seks gibidir.
(A melody is like seeing someone for the first time. The physican attraction. Sex.)
Alex Fletcher:
Böyle örnekleyince anlamaya başladım.
(I so get that.)
Sophie Fisher:
Ama sonra o insanı tanımaya başlaman, şarkı sözleridir. Hikâyeleri, özlerinde kim oldukları. Büyüyü oluşturan bu ikisinin bileşimidir.
(But then, as you get to know the person, that's the lyrics. Their story. Who they are underneath. It's the combination of the 2 that makes it magical.)
http://oceanland.blogspot.com/2007_09_01_archive.html
Bu geceyi kendime müzik gecesi ilan etmiştim ve bilgisayarımdaki bütün şarkıları tek tek dinleyerek anılarıma dalıp dalıp çıkıyordum. Üzerine bir yazı yazmak istedim ama yazdım yazdım sildim. Müziğin yoğunluğu karşısında aciz kaldı harflerim, kelimeler peşi sıra dökülemediler.
Şimdi bu yazının tam da şu anda karşıma çıkmış olması tesadüf müdür, yoksa benim gibi tesadüflere inanmayan "olması gerektiği için" diye düşünen biri için nasıl bir karşılaşmadır bilemedim.
Haklısınız şimdi güzel bir şarkı dinleme zamanı…
Bazen dünyanın tüm kiri sessizliğin içine sıkışan bir andan taşmak için bekliyor gibi hissediyorum. Ve bence en çok böyle anlar güzel bir şarkı dinlemenin zamanı. Mesela Faure'nin Pavene'ını.
Bir Beirut törenselliği öneriyorum herkese; A Sunday Smile dinleyip pazartesi sendromundan çıkabilirsiniz.