Açıkçası beni çeken de bu son ödül ve ödülün adına verildiği ismin çağrışımları oldu. Arkadaş Z.Özger, her okuduğumda bir tragedya gibi geçip gider üstümden.
Haddimi bileceğim ve her babayiğidin harcı olmayan bir alana girerek, şiir hakkında ahkam kesmeye kalkmayacağım. Şairin sesi denen o benzersiz tınıya ulaşmak için notaların ötesinde bir tınıyı duyabilmeli insan. Hadi diyelim duydunuz, iki laf edebilmek için sizin gırtlağınızda da öyle bir tını olmalı… Ama bir yönüyle de okuruna, olağanüstü bir konuşma alanı tanıyor şiir. Bir dizeyi, şiirin bütün bağlamından ve şairin sesinden uzak bir diyara sürükleyip orada dinleyebiliyorsunuz. Tıpkı bu yazının başlığı olan dizenin, ait olduğu bütünden bağımsız olarak çağrıştırdıklarına kulak kabartabileceğimiz gibi.
Derdin, tarif edilemez renklerine bulandığım zamanlarda bile içimi açmam. Hal böyleyken, dışa yansıyan renkler çoğuna sahtelik hissi verir. Doğrudur. Yaşam kadar sahtedir o renkler. Öyle dertli, dertlerle derli toplu bir günde içimi nereye açardım diye düşünsem bulamam bu dizeyi. Ama bulunca da bırakmam; içimden geniş bir avlu açarım öylesi bir günün öğle vaktine. Yeri eğri büğrü taşlı, sağı solu saksı dolu, komşu bahçeden firar etmiş bir kedinin mırıltısıyla konuşan bir avluya.
Sessizlik iyidir. Sessizliğini yanlış anlayanlara verilecek tek cevaptır.
Gerçekten anlatımınızla kitaba ilgimi çektiniz, önümüzdeki hafta kitap fuarında alacağım kitaplardan 4. sü de kesinleşti.. 🙂
"İçimden geniş bir avlu açtım öğlen vaktine" dizesine ba-yıl-dım! Ve öneri, yine her zaman olduğu gibi, tam zamanında geldi!
"Sessizlik" ile ilgili yazdıklarınıza ne desem, kelimeler kifayetsiz kaldı. Speechless!
çok güzeldi,teşekkürler…
Kitap üzerine söyleşisi için: http://okuryazar.tv/?p=1751
Türk kahvesi tadında, afiyetle okudum…