İstanbul’un Kedileri

Nota nota gezer sokakları, İstanbul’un kedileri. Cihangir’dekiler caz tutkunudur, bir saksafon sesi duyduğunda kuyruğunu havaya dikmeyenini zor görürsünüz. Ne zaman bir caz standardının notaları yayılsa evlerin yüksek tavanlarına, Cihangir’in kedi ahalisi mırıldanmaya başlar.
Akmar Pasajı çevresinde şöyle cayır cayır bir gitar sesi duyduğunda gözlerini kısarak uzakları izlemeyen kediye, kedi demezler bu alemde. Bütün rock albümlerini çıkış yıllarıyla, kadrolarıyla ezbere bilir onlar. Hangi gitarist hangi pedal setini kullanır, hangi basçı penayla çalar hangisi nasır tutmuş parmakla abanır tellere, bir davulcu bir konser boyunca kaç baget kırar merak ediyorsanız, Akmar kedilerine danışmanız lazım.
Kumkapı’nın masa altı kedileri, dokuz sekizlik duydular mı boyunlarını sağa sola kırarlar. İnsanoğlu masanın artıklarından çöplenmek için şaklabanlık yaptıklarını düşünebilir bu oynak hallerini görünce; varsın düşünsünler. Güneş geç doğar Kumkapı kedileri için.
Az yukarı çıkıp Yenikapı sahiline vurunca, başı önde kediler görürsünüz; dertli bir uzun hava dinlemenin raconu böyledir. Gözler yumuk yumuk, yürekler gümbür gümbürdür.
Beşiktaş kedileri marş ritminde yürürler. Patileri nasır bağlamıştır bu yüzden.
Ortaköy kedilerinin kulakları, gün boyu insan gürültüsü, martı çığlığı, güvercin kanatlarının pata patası derken zor duyar hale gelmiştir. Yine de engel değildir bu, protest bir şarkıya eşlik etmelerine. 
Bebek sahilinin kedileri biraz daha oynaktır, cıvataları gevşetilmiş gibi patiler havada dolaşırlar. Nişantaşı kedileri oda müziğine öyle meraklıdır ki, dörtlü gruplar halinde gezmeyi adet edinmişlerdir. Grubun önündeki ufak tefek Sarman, istediği orkestrada birinci kemanın notalarında yürüyebilir.
Beyoğlu kedileri, slogan atmayı sever. Beyoğlu kedileri, küfretmeyi sever. Beyoğlu kedileri, polis arabalarının sirenlerini bastıracak kadar yüksek çığlık atar gerekirse. Beyoğlu kedileri, özgürlüklerine düşkündür. İstiklal Caddesi dükkanlarından yayılan günün popüler şarkılarını bilirler bilmesine de, akılları aslında özgürlüğü ellerinden alınan notalardadır.
İstanbul’un ana sütü emmeden çöplük kenarına bırakılan kedileri, koca şair Ece Ayhan’ın dizelerine saygı duruşuyla “Dudullu’dan tâ Salacak’a koşarak alkışlar, fazla sahipleriyle kuru mama yiyen ev kedilerini.” Onların bildiği müzik, boş midelerin gurultusudur. Banka kredisiyle aldıkları evlerin çevresinde aç kediler görmek istemeyen hanımefendilerin-beyefendilerin, kapıcılarına kiralık katil rolü verip şehir dışına attırdıkları kediler, bitmez bir isyan şarkısı söylerler Beylikdüzü soğuğunda.
Maltepe sahilinde bir Tekir’in bıyıkları titreşir, yetmişli yılların Türk filmlerinden kalma bir şarkı, taş plaktan yükselen tarihin sesine karışır.
Sultanahmet Meydanında dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin şarkılarını çarpıştırır nice kedi.
Kuzey güneye, doğu batıya geçer ilmek ilmek. Yedi tepeye karşılık gelir yedi nota. Ve İstanbul semalarına yayılan her şarkının her notasında bir kedinin pati izi vardır.
Not: Aktüel dergisinin Aralık 2011 sayısında yayımlanan bir yazı…

Yorumlar (19)

Caddebostan kedileri sokak müziğine aşinadırlar; gitardan yükselen Akdeniz Akşamları, klarnete üflenen Ah İstanbul, kimi zaman bağlamada Nemrudun Kızı, kimi zaman kemanda Hatırla Ey Peri… Hiç fark etmez onlara müziğin türü, "sokakta icra edilsin de ne çalarsa çalsın"dır onlar için. Müziğin duyulmadığı kış akşamlarında nerededirler, kimse bilmez.

Beylikdüzü kedilerini yirim ben özellikle… Sahiplerinin 5 dakika huzur bulur gibi olduğu pisileri ayrıca. Ne fena bir dünya, ne bohem ya!

memleketi neresi olursa olsun kedilerin hepsi çok güzel ama istanbul ve özellikle kadıköy kedilerinin bakışları, güzellikleri ayrı.
sanki tarihe tanıklık etmişler ve konuşarak anlatamadıkları için gözleriyle anlatmaya çalışıyorlar.

Bence İstanbul'un uğrak kafelerinde, ilgisiz bırakılmayan semtlerinde kediler oldukça 'ukala' ortaköy kedisine kumpirinden çıkarıp bir parça sosis ikram edersin yesem mi yemesem mi düşünür durur, kibarlıktan yer artık ayıp olmasın diye. patates atsanız suratınıza 'ne bu şindi? şaka mı?' gibi bakacağını bilmem söylemeye gerek var mı?
Yine de kedi sokulganlığı, ifadeleri ve varlıkları hayatın gamını unutturacak kadar kıymetlidir…

birde izmirin kedilerini görseniz, kedi değil panter…benim bir kedim var izmir(foça)dan bulduk, ne sevdirir ne elletir…ama ben genede onu çok çok çok seviyorum…

Yazınızı okurken Bülent Ortaçgil'in Kediler'ini hatırlamadan, içimden "Siz kardeşler hangi kedileri seversiniz? Hangi kediler gibi yaşamak istersiniz? Sevimli, uslu, sesli, hırslı hangi kedilerdensiniz?" diye söylemeden, "Yine de Kadıköy, ille de Kadıköy kedilerindeniz." diye cevap vermeden edemedim. Elinize sağlık.

Hele Cihangirli bir kötü ked Şerafettin var ki unutmamak lazım.

http://esradandunyaya.blogspot.com/

Bizim semtte, yani Kozyatağı'nda bazı kediler biraz çılgın. Sitede çöp atarken, "arkadan" taaruza geçip, bacağımı ısıran ve pençelerini geçiren sarmana buradan selam olsun. Sayesinde kuduz ve tetanos aşılarını yemiş olmam da harika bir deneyimdi açıkçası! Neyse, bunlar benim kedileri sevmemi engellemez. Ama siz siz olun, onları sakın ha üzmeyin, ürkütmeyin; çünkü kendilerini "Aslan Kral" zannedenler var!

Meandshadows dedi ki;
Bir de her sokağın, mahallenin tek bakkalı kadar tanıdık, bilindik simaları, ''mahalleli kedi''ler vardır. Sokaktaki bütün esnaf bilir, tanır onları. Hepsinin de hikayesi vardır… Kimisi sokağın dayısıdır. Ters ters bakar, her köşeye işer, asabidir, genelde kükrer, dayı dayı yürür… Bazı kedilerin hikayesi acıklıdır. Tek gözü yoktur ya da bir bakarsınız kuyruğu kısalmıştır… ''Biri beğense de evine alsa, ben de ev kedisi olsam'' hayaliyle bahçe bahçe, pencere pencere, kapı kapı gezen kediler vardır. Bazı sokak kedileri, pis olduğunda hisseder, kendi de rahatsız olur. Patilerini dakikalarca yalayarak temizlenirler pencere kenarlarına atlamadan önce: ''Müsaitseniz evinize kedi olabilir miyim?'' der gibi bakarlar. Çoğunlukla asabi ev sahibi tarafından kovalanırlar. Bakımlı, temiz görünenler, evin çocukları tarafından dolaptan aşırılan et parçaları, süt ile gizlice beslenirler içeri alınmadan. Sokak kedisi de olsalar yemek saatleri vardır. Belli saatlerde onları sosis, kuru mama ile doyurmaya gelen hayvansever teyzenin yolunu ve yemek saatini beklerler dort gözle. Hayvansever teyze dakiktir, köşede görünür görünmez bir anda bir çok kedi, yerden biter gibi teyzenin peşine takılır. Sokakta köşelere mama ve su bırakmayı asla ihmal etmeyen güzel esnaf da vardır çoğu mahallede. Kimilerine isim takarlar, başını okşamayı ihmal etmezler, çirkin ve pis olanlarına bile sevgi dolu sözler sözler, sever, temizler, tedavi gerektirenleri veterinere götürürler… Bazen sokağın meşhur siması kedi dostlarından biri görülmez olur artık. Merak eder sorarsınız çöpçüye, esnafa: ''Tekir görünmüyor artık, bişey mi oldu acaba, araba falan çarpmadı değil mi?''… 🙁

Moda'nin kedileri…Hanimdir,beydir.Ne cok sirnasir, ne birden huysuzlasir.Sever etrafi seyretmeyi,sizinle sohbet etmeyi..

Dünyada en çok kedi çeşidi İstanbul'dadır. Yüzyıllar boyu, çeşitli ülkelerden gelip kıyıya yanaşan gemilerin "fare avlamaktan sorumlu" kedi mürattebatı birer ikişer İstanbul'a kaçıp, burada sokak kedileri nüfusuna katılmış, farklı kedi ırklarının tek bir şehirde toplanmasını sağlamışlar. Bu farklı ırklar çiftleşip üredikçe hem sağlıklı yeni nesiller ortaya çıkmış, hem de İstanbulluların gözü, gönlü kediye doymuş. Bu sayede şimdi, İstanbul'un hangi semtinde olursanız olun, karşı kaldırımda bir Norveç orman kedisi, çöpün dibinde gri bir Fransız kedisi gördüğünüzde şaşırmıyorsunuz. Hatta, aslında bunun farkına bile varmıyorsunuz.

Burgaz kedilerinin ruh hali yaz ve kış pek değişiktir. Yazlıkçıların gelmesiyle birlikte, karınları doyan, hangi mangal partisine ortak olacağını, hangi şefkatli kadın veya erkeği baştan çıkaracağını şaşırmış vaziyette ortalıkta dolaşan ama kışı unutmayarak daimi bakıcılarının gönlünü almaktan, arada gelip, verilen kuru mamayı yer gibi yapmaktan geri durmayan bu kediler, sonbaharla birlikte kış için seçtikleri evlerin bahçelerinde daha sık gezinmeye başlarlar. Bacağa sürtünme, kucağa zıplama, pantalona tırnağını geçirme, acı acı miyavlama gibi çeşitli hamlelerle ne durumda olduklarını açık seçik anlatabilen bu tüylü canlılar, istediklerini almak konusunda çok başarılıdırlar. Hayat zordur, insanlar gitmiştir, çöp bile yoktur, bir de üstüne köpeklerin eziyeti, martılar, kargalar.. Yaşamak olacak iş değildir. Camdan kendilerini izleyen yıllanmış kedilerinin sinirli bakışları altında, sayıları her geçen gün artan bu kedileri besleyenler, bir süre sonra bunun bir görev gibi omuzlarına bindiğini, evdeki kedi ile dışardaki kedileri aç bırakmak arasında bir fark kalmadığını anlarlar. Burgaz kedileri insanın kanına girerler. Adanın yokuşlarında torba torba mama taşıttırır, soğuk günlerde odunların üstüne battaniye attırtır, yeni doğan yavruları kapmasın diye karga kovalattırırlar size. Sonra bir akşam, mesela bir Pazar akşamı, havanın soğumaya başladığı günlerde bahçeye çıkarsınız. Karşıda Heybeli’nin tek tük ışıkları ve çok uzaklarda şehrin silüeti görünmektedir. Rüzgar bir hızlanır bir yavaşlar. Yaprakların hışırtısı dışında arada martı çığlıkları ve bir iki karga sesi duyarsınız. İnsanlar çoktan gitmiştir. Kediler, kış için getirilip dizilen odunların kokusuna yatmış size bakmaktadırlar. Uzaktan bir yerden hafif bir çan sesi gelir. Durup birlikte dinlersiniz. Ta ki adayı kolaçan etmekten dönen kedilerden biri bahçe duvarına atlayıp, ‘ne oluyor burada’ diye sorana kadar.

İster Bebek, ister cihangir ister eyüp, sokak kedilerine kuru mama verilmemeli diye düşünüyorum. onların sokakta hayatta kalma, yaşam becerilerini ellerinden alıyorlarmış gibi geliyor! Belki şehirlerde sokaklarda onca kedi olması sorunsalı. Hayvanın dogasına aykırı bir şehir kültürü. Temelde mantık hatası.
Köyde kedi en güzeli.

Yazan: yoldan geçen arabaların dubleks evin bahçesinde beslenen 3 kedisini ezdiği insan! Eve kedi ya da köpek besleyemiyorum öldüklerinde içim yandığı için.

Ne kadar da güzel anlatmışsınız sokak kedilerini.. Lakin bu kadar çok olmasalar keşke sokaklarda, böylelikle daha az üzer bizi başlarına gelen kötü olaylar.. Sokak kedilerinin yaşam süresi 3-4 yıl diye duymuştum, belki de en iyimser tahmindir bu. Onları bekleyen en büyük tehlike trafik kazaları, ama bunun yanı sıra insanların yaptıkları eziyetler, zulümler..
Evet belki yurtdışında sokakta bu kadar çok kedi/köpek yaşamıyor olabilir, ama gerçekten onların İstanbul'daki varlığı bize iyi geliyor. Yolda yürürken yol kenarında gördüğüm bir kedi yüzümü gülümsetiveriyor o an..
Yine de isterim ki, bu kadar çok çoğalmasınlar ve o minik yavruların başına kötü şeyler gelmesin…

Bu arada, söylemeden geçemeyeceğim; konu başlığına bundan daha uygun bir kedi fotoğrafı olamazdı, tebrikler!

Meandshadows kızdı ki;
@Zazie ! Sokak kedilerine kuru mama vermekle kediler hayatta kalma, yaşam becerilerini unutmazlar. Bir ev kedisi bile sokağa atılsa içinde bulunduğu yeni duruma İÇGÜDÜSEL olarak ayak uydurur, oturup mama versinler diye beklemez. O dediğiniz kural insanlar için geçerli:''Bana balık verme, balık tutmayı öğret'' İnsanlar hazıra alışınca zorluklara kolay adapte olamaz. Hayvanların iç güdüleri var. Sen içini ferah tut, kuru mama ver sokak kedilerine, aç kalmasınlar…

sayınadsız Meandshadows, kedilere kuru mama saptamamı; ABD başta olmak üzere tüm dünyada tüketilen gıdaların %40'ının (bkz. bu konuda yazılanlar) çöpe gittiği olgusuyla birlikte düşünecek olursak belki yorumumu daha doğru okumayabiliriz. Köylerde kedileri nasıl beslerlerdi diye sormak isterim ya da kuru mamadan önce? Her neyse Sayınkopan'ın satırları arasında "kuru mama" geçmişti ben de onun üstüne "keskin" düşüncemi yazdım. Sokak kedisini kuru mamaya alıştırınca sizin verdiğiniz ete kemiğe dönüp bakmıyor. Buyrun işte!! Bilemedim. Sağlıcakla kalın!

Meandshadows yine son sözü söylemeden duramadı ki;
Sevgili @Zazie; Şehirlerde çöp kutusu bulmak, yol kenarlarına hayvanlar için yemek artıkları bırakmak pek mümkün olmuyor, en azından benim bulunduğum yerde belediyeler çöp ayrıştırma kutuları koyuyor. Ayrıca yemek artıklarının çöp kutularının etrafına yayılması şehrin görüntüsü ve sağlık açısından da hoş değil. Ama kuru mama yemek atıkları gibi olmaması, dayanıklılık, kabın içinde köşe başlarına konulabilmesi açısından iyi bir şey. Ev ve restoranlardan artan yiyecek atıkları ise sokağa koymak için değil, hayvan barınaklarına göndermek için düşünülmeli ve böyle yapan çok kişi, kuruluş var. Köylerin coğrafi koşulları söylediğiniz şey için çok müsait. Hatta evlerde,bahçelerde beslediğimiz hayvanlara tabi ki yemek atıklarını veriyoruz ziyan etmemek için…
Uzatmış olmak istemem ama farklı görüşünüzü paylaştığınız için yine de teşekkürler… 😉

Kurtuluş'un kedileri, kedi mamaları ile aşırı beslenmekten içgüdülerini kaybetmiş şaşkın birer divane…

Farelerle dost, beslenmezlerse aç..

bir yorum bırakın