Jehan Barbur: “Hakikaten ‘ürkerek söylerim’. Bu tevazudan değil, mahcubiyetten.”

Yedinci solo albümü, dördüncü kitabı ve yolda olan yeni kitabıyla Türkiye’nin en üretken insanlarından biriyleydik Noktalı Virgül’de. Yeniden Jehan Barbur. Ürkerek dinlediğimiz türklerle başlayıp Tomris Uyar’ı selamlayarak kapattığımız sohbetimiz için buraya bekleriz.

YK: Jehan hoş geldin. Kişisel tarihimizin yedinci sohbet çekimi yedinci solo albüme denk geldi. Ben sana bu kadar üretken olduğun için teşekkür ederim. ‘Ürkerek Söylerim’. 200 kadar türkü dinlediğin, incelediğin bir albüm süreci. O seçim sürecini biraz anlatır mısın?

JB: Önce sosyal medyada herkese sordum, benden ne duymak istersiniz diye. 150 kadar türkü geldi. Bildiklerimi es geçerek hepsini dinledim. Sevgili Attila Toptaş’tan bana kendi arşivinden en sevdiği yirmi türküyü göndermesini istedim. Biz Gümüşlük’te Attila’yla geceleri bağlama çalar söyleriz. Erkan Abi (Oğur) da gelir. Sonra Ada Müzikle birlikte 10 türkü olmasına karar verdik.

YK: Mutlaka bilmediğin sedalar, yöreler de öğrendin. Sana neler yaşattı o süreç?

JB: ‘Çağdaş kadın ozan’ diyoruz ya, bu türkülerin bir adabı var aslında. Kent değil kır hayatı. Bir türküyü 15 ayrı yerden dinleyip kelimelerini, sözlerini bugüne nasıl üstüme uydurabilirim diye baktım. Duygu olarak da çoğunun altından kalkamayacağımı düşündüm. Çünkü yamama bir şey yapmak istemiyordum. Hakikaten ‘ürkerek söylerim’. Bu tevazudan değil, mahcubiyetten. Türküyü aynen olduğu gibi, doğru söylemeye çalışıyorum.

YK: Konserde dinleyicinin hali nasıldı?

JB: Yadırgamadılar, bu beni mutlu etti. Kendi şarkılarımı söylüyor gibiydim. Arada bir kökümüzü yokladığımız türküler vardı. Duygu doluydu.

YK: Albümdeki her bir türkünün apayrı yeri ve anlamı var sende. Biraz da kitaptan bahsedelim. Dördüncü kitabın. Kapaktaki illüstrasyon. Zeynep Haman. Müthiş bir illüstrasyon çıkarmış. 

JB: Elle çizdi. Zeynep önemli bir heykel ve seramik sanatçısı. Ben ondan rica ettim. Paralel sanatlardan, birbirimizden niye faydalanmayalım. Beni ve şiirleri çok iyi tanıdığı için de müthiş bir şey çizdi.  

YK: Kitabını ithaf ettiğin Deniz Doğru ve Can Doğru. Onlar sana mail yoluyla ulaştı. Çok kısa anlatır mısın o hikayeyi?

JB: Deniz Doğru ve Can Doğru benim manevi çocuklarım, manevi kardeşlerim. Bu kitap da onlara ithaftır. Onlarla sohbet etme şansınız olursa sizin de çok güzel iki kardeşiniz olacağına inanıyorum. Üç buçuk sene önce maille görüştük. Onlar başka bir mücadelenin çocukları. İnanılmaz bir fikir dünyaları var. Beni çok beslediler. 

YK: Bitmek üzere olan yeni kitabını soracağım. Tomris Uyar diyorum sana.

JB: Evet, iki senedir Tomris Uyar’la ilgili bir kitap yazıyorum. Tomris’in gündökümlerine yazdığım cevaplardan oluşan içdökümleri var. Ve yakınlarıyla yaptığım yedi sekiz röportaj var. Ben üzerime vazife olmadan, bu kadar muhteşem bir yazarın, bir düşünce insanının yazdıklarından alıntılar yaptım ve bir daha bakın nolur demek istedim. Doğru cümleler kuralım istedim. Çünkü bir kadın Türkiye’de Don Juannes olamıyor da Cemal Süreya nasıl bir Don Juan anlatabiliyor muyum?.. Tomris yüreğime sular serpti, kafamı çalıştırdı, buraya bastığımda iyi ki basıyorsun dedi gibi hissettim. Ben de 2000’lerden bir yazar, müzisyen olarak Tomris’i tekrar anlatmaya çalıştım. ‘Bu yalınlığa varmak için ne kadar hırpalanmak gerektiğini biliyorum.’ demiş. Ben de 40’ına gelmiş biri olarak bu yalınlığa gitme çabasındayım. 

bir yorum bırakın