Size “bakılmasına” izin veriyorsunuz, sonsuz sayıda yoruma da hazırlıklı olmanız gerekir. Kimilerini seversiniz, kimilerine şaşırırsınız bu yorumların. Kimi canınızı sıkar, kimi yalanlarlar doludur… Hazır olmak lazım. Hem bu gerilimin de insanı ayakta tutan bir yanı vardır. Fazlaca mesafeli davrandığınız zaman soğuklukla, içten bir kahkaha attığınızda sululukla suçlanabilirsiniz örneğin. İfadeniz ciddi, sözleriniz fazlaca kendinden eminse “kibirli”, günün neşesiyle büyükçe bir kahkaha ve gevşek dokulu sözler sarf ediyorsanız “civelek” olursunuz birilerinin gözünde. İkisinin de insana dair olduğunu unutmadan yaşamak gerekiyor. Ruh halimize, dış görünüşümüze, davranış kalıplarımıza ve bunlardan yola çıkarak kim olduğumuza karar veren insan topluluğuna saygı duymalıyız. İyidir aslında onlar. Çünkü birileri de onların kişiliklerini aynı verilerle tanımlamakta. Birilerinin bilgisini ve insanlığını bizim üstünüzden belirlemesine izin vermeliyiz. Nasıl olsa kim olduğumuzu biliyoruz aslında. Bu duruş kibirli gelirse, varsın gelsin. Aksi de bir kalıba sokulacak nasıl olsa. Elbette, bir başka yol da, birilerinin sizin için siyah ya da beyaz diyemeyeceği gri alanda yaşamak. (Ama çoğu kişi, kimi zaman sonucu can sıkıcı olsa da siyah ya da beyaz alanda olmayı tercih edecektir.)
Bütün bunları çalışma odama bakınca düşündüm. Bu odayı görenlerin bir kısmı fazlasıyla derli toplu görür ve bu “düzenli” halimden nefret ederler. Ama kimi zaman da öyle dağınık olur ki oda, o haliyle görenlerin de “pasaklı” halimde sinir olduklarını söylememe gerek yok. Ben oyum işte, o düzenli ve pasaklı adamım. Kitaplarıma baktıklarında da aynı yorumlar gelir… Gençlik yıllarımda okuduğum kitapların çoğunun ciltleri kırılmamış, özenle okunmuş, olabildiğince altları çizilmemiştir. Daha sonraki yıllarda hoyrat davranmaya başladım kitaplara. Ciltlerini kırdım, sırtlarında iz bıraktım, kapaklarını çizdim, sayfalarında türlü lekeye neden oldum. Temiz kalmış kitaplarıma bakıp, “Bu kadar kitap almış ama okumamış,” diyenleri de severim, kirli kitaplarıma bakıp “Bu kadar kitapsever olduğunu söylüyor ama nasıl da kötü davranıyor kitaplarına,” diyenleri de. Ben oyum işte, kitaplarını okumayan ve okurken parça parça eden adam.
Merak ediyor insan, bir diğerinin hayatını. Parçalamak istiyor kendisinin dışında yaşananları. Doğaldır. Şimdi de ben merak edeyim o zaman, siz nasıl okursunuz kitaplarınızı? Yatarak, oturarak, metroda, ayakta, yüksek sesle, çizerek, karalayarak, özel kağıtlarla kaplayarak, çizerek, çizmeyerek, parçalayarak, parmak izi bile bırakmayarak…
Nasıl okuyorsunuz?
Tabii eğer okuyorsanız…
kitaplarımı genelde gece uyumadan önce yatarak okurum.Kitap ayracı kullanmayı hiç sevmem kaldıgım sayfanın köşesini kıvırırım.genelde sabah uyandığımda kitabim yorganımın altında biyerlerde olur.
Çoğunlukla ya yolda (otobüs – dolmuş) ya da yatarak. Ama son zamanlarda beni en çok kendine bağlayan kitaplardan yeni bitirdiğim Açlık Oyunları'nı otobüste ayakta ve hatta bazen yolda yürürken bile okuduğum doğrudur.
Kenarlarına not aldığım, cümlelerinin altını çizdiğim kitaplar da var ama onlar genellikle tarihi roman veya incelemeler oluyor 🙂
ellerinize yüreğinize sağlık inanılmaz bir keyifle okudum yazınızı ben yatarak oturarak belli olmuyor ayakta her durumda okumaya çalışıyorum temiz ve titiz ama hayatımın bir dönemi geldi ki titiz kelimesi beni sıkmaya başladı şimdi rahat okuyorum nasıl olması gerekiyorsa ama temiz bir şekilde yeniden teşekkürler ve hep okumak üzere sonsuz saygımla.
Okuyorum… bazen cildini hiç bükmeden, bazen teknede rakı banyosu yaptırarak… genellikle yavaş, sindirerek… O yüzden bazı kitaplarım hiç okunmamış gibi, bazıları sahaftan alınmış gibi.
Bir kitabı lâyıkı ile okuyabilmem için öncelikle atmosferi yakalamam gerek. Eğer kendimi kaptırmışsam, gürültüden sesten şundan bundan rahatsız olmadan okuyabiliyorsam, metro, otobüs gibi yerlerde de okurum. Ancak bu her zaman mümkün olmuyor. Genellikle, odamda yalnız olduğum zamanları tercih ederim. 90 derecelik dik bir açıyla okuduğumda, vücudum çok da rahat olmamasına rağmen, okumak daha keyifli oluyor aslında. Ne bileyim, uzanarak okuduğumda mesela, bir süre sonra ister istemez gevşemeye başlıyorum. Bir de kitapları çizmeye kesinlikle karşıyım. Eğer gerçekten o söz öbeği – cümle – kelime beğenilmişse, başka bir deftere kopya edilebilir, veya herhangi bir şekilde paylaşılabilir. Kitapları çizmek, o emeğe yazık ediliyor hissini veriyor bana. Bir de şu var; kitaplarımın ilk sayfasına yazdıklarım sadece ismim, kitabı aldığım tarih, bir de aldığım şehir. Aradan birkaç yıl geçip de tekrar göz attığınızda, eski anılarınıza götürüyor, kitabı hangi koşullar altında, ne için aldığınızı hatırlıyorsunuz.
romanları ve öyküleri parmak izi bile bırakmayarak. 🙂 öperek koklayarak
oturarak okurum ama ayaklar uzatılacak. kaykılarak demek daha doğru sanırım. gece olmalı. günün en sessizi, en sadesi o. kitap çizilmez, notlar not defterine yazılır. kapağı katlanmaz, uf olur. sayfası bükülmez, ayraç kullanılır. bittiğinde yine gıcır gıcır kitaplıktaki yerine konur. kimseye ödünç verilmez çünkü asla geri gelmez. gidenler de hediyem olsun.
Mümkün olduğunca rahat bir ortamda, birşey yiyip içmeden, kitabın bir santimetrekaresine dahi zarar vermeden, kıvırmadan, çizmeden, hatta işi daha da ileri götürüp kapalı vaziyette üzerine konan başka bir kağıda yazı yazmadan (zira harflerin izi kapağa çıkar ve kitabımı mahveder) böyle hastalıklı bir titizlikle okurum… Hayatta ödünç vermeye kıyamadığım kıymetlerimdir kitaplarım . Hatta bu yüzden kimi arkadaşlarımı da kırdığım vakidir.
yatarken okurum sessiz olur heryer ,çok anlayarak okumuş olurum,çünki gürültülü ortamlara 2 defa geçmem gerekir .kitap arkadaştır dosttur hiç almadan verir .
Ben kitaplarımı ne yazık ki tahrifatsız bitiremiyorum. Hayatımın ciddi bir kısmı yollarda geçtiği için çantamda benimle gittiğim her yere giden kitaplarım okuma süresi ne kadar uzarsa o kadar yıpranıyor. Nitekim, 'bence' değerli/farklı/komik/enteresan/vs. bulduğum cümlelerin altlarını çizdiğim için, kitaplarımın hepsinde iz bırakmam mümkün. sayfaları kıvırarak doğal ayraç yapanlardan değilim; mutlaka -ve mümkünse sevdiğim- bir ayraçım hep olur. Böyle. (:
Genelde kitaplarimin zarar gormesini istemem. Ama cizerek bazi notlar tutarim. Baskasinin okurken cizmesine musade etmem
Genelde rahat bir şekilde koltuğunda oturarak okuyorum kitaplarımı. Kitap sayfalarına bir çizik atmaya bile gönlüm elvermediğinden güzel cümleleri bir kağıda not alıp daha sonra özel bir defterime aktarıyorum. Bazen yatarak da okumaya çalışıyorum ama kısa süre sonra uyuma moduna geçiveriyorum. 🙂 Yolculuklarda da kitap okumayı seviyorum. Uzakları yakınlaştırıveriyorlar. 🙂
evet, başkalarının hayatını merak ederiz. aklınıza hiç gelmeyen ve hatta hiç tanımadığınız benim kitap okuma biçimim de şöyle; öncelikle okuma ortamı için konfor arayışım giderek azaldı. her durumda okuyabiliyorum. oturarak, ayakta, dışarda, kalabalıkta, hatta yemek yerken ya da yaparken dahil. yolda yürürken okumak da keyifli, tabii insanların bıyıkaltı gülüşlerine katlanacak gündeysem. kim demişti, "bir saatlik okumanın çözemeyeceği sorun yoktur" diye, buna inanrım ve başım ne zaman sıkışsa, hemen bir kitaba sarılırım, bana ihtiyacım olan çözümü söyleyecekmiş gibi, işe yarar da… bir de kötü huyum var, buradan itiraf edeyim, bazı sıkıcı telefon görüşmeleri yaparken kitaba göz gezdirdiğim de olur. kitaba yönelik hijyen hassasiyetimde sizinki gibi yaşla birlikte azaldı. ama bir tek özenmeme rağmen, ıslanabilir diye küvette okumadım hiç. kitabı hep kurşun kalemle birlikte alırım elime. yıldız, satır altı ya da satırları yandan çizme gibi türlü işaretlerim var. elimde eskimesini seviyorum, böylece kitap daha çok bana ait oluyor. çantamda hırpalanmasını da çok önemsemiyorum. dışarı çıkarken yanımda hep bir kitap taşırım ki, birkaç dakika bir yerde beklemem gerekirse okuyayım. aslında çok fazla bir yerde beklemem gerekmez. bazen öyle yoğun geçer ki günüm, keşke yarım saat banka sırası vs. beklesem, beklerken okusam derim.
kesinlikle gece ve kesinlikle sessizliktir okuma kriterlerim. eski kitaplarimin her yerinde bi'çizim veya bi'not vardi oysa simdilerde alti cizilecek cumleleri not defterime yaziyorum. ama eger usengec bi'gunumdeysem altini cizdiklerimde olmuyor degil 🙂
Kitapları çizmem, not alacaksam kağıt sıkıştırırım arasına ona not alırım. Kapağına, sayfasına zarar vermemeye çalışırım ama çok da başarılı olamam o konuda, rahat okumamı sağlayacaksa zarar görmesine müsaade ederim. En çok da yürürken okurum, bildiğim yollarda, sadece karşıdan karşıya geçerken yola bakar, sonra kitaba odaklı yürümeye devam ederim. İnsanlar yol verirler çoğu zaman bir ambulansa ya da itfaiye aracına yol veriyormuş gibi ancak bazen de inadına önüme atarlar adımlarını "Yolda kitap mı okunurmuş? Gösteriş yapıyor!" diye düşünürler, fark etmez.
Yekta Bey merhabalar.Sizi twitterda da takip ediyorum.Yazınızı okuduğumda orada size yapılan yorumlara serzenişli bir yazı olmuş sanki.Ama kulak asmayın derim.
Arkadaşlar birilerine laf geçirme yarışındalar.Siz ne söylerseniz söyleyin onlar orayı laf söyleme tahtası olarak görüyorlar maalesef.
Nasrettin Hoca fıkrası gibi.Hani hoca eşeğin yanında yürüse laf.Üstünde yürüse laf.Bence hepsi laf-ı güzaf 🙂
Herkesin kendini ifade etme şekli bir başkaymış 🙁
Sorunuza gelince ben hala sizin ilk yıllarda okuduğunuz gibi okuyorum kitaplarımı.Arkadaşlarım gibi üzerilerine not alma karalama durumlarım asla olamaz.Kıyafetlerimi ya da çantalarımı ödünç verebilirim ama kitaplarımı asla.Çünkü sessiz gemideki gibi "Bir çok giden memnun ki yerinden çok seneler geçti dönen yok seferinden "gibi oldu kitaplarımın bir çoğu 🙂
Böyle yazınca çok pinti gibi geliyormuş kulağa ama sözün özü kitaplarım benim en kıymetlilerim.Onları karalamayıp okurken yanımda ajanda kullanıyorum.Böylece bir çok okuduğum kitapla ilgili notlarımda bir arada kalmış oluyor.
Bu arada çalışma odanıza bayıldım.Orada keyifle okuyacağınız beli bıkını kırılacak kitaplarınız çok çok ve uzun yıllar olsun ki o okuduklarınız bize
güzel romanlar olarak geri dönsün.
Sevgilerimle:)
hiç iz bırakmadan,zarar vermeden,kaldığım sayfa numarasını aklımda tutma pahasına kenarını asla kıvırmadan,çantada poşet içinde taşıyarak..
Günün dingin ve sessiz saatlerinde genellikle evde okuyorum kitaplarımı.O anki durumuma göre koltukta oturarak,kanepede sırtüstü başımı destek yastıklarla dikleştirerek okurum. Eşlikçilerim bazen kahve, bazen çay bazen bir kadeh kırmızı şarap olabiliyor.
Her yerde okuyorum ama evdeysem güzel küçük bir masam var biraz orada oturup okuyorum hoyrat kullanıyorum diyebilirim kitap bittikten sonra savaştan çıkmış gibi görünüyor
Otobüste, küvette, yatakta her yerde okurum kitaplarımı. Nadiren altını çizerek, genellikle üstüne titreyerek. Ayraç kullanırım, sadece alıntı yapmak istediğim yerler varsa sayfa kıvırırım. Yine de çay kahve lekeleri bırakmak, arasında bir çiçek kurutmak hoşuma gider kitapta… Okunmuşluk izleri…
masada, yemekte, yatarak… çocukluk kitaplarımın üstünde yemek lekeleri var. ama altını üstünü çizmem, küçük not kağıtlarına not alıyorum, özellikle bloguma yazdığım kitaplar için bol bol yapışkanlı kağıt kullanıyorum kitabın sayfalarında.
fakat kitabımın sayfasını kıvıran, cildine zarar verenlere çok kızarım. mümkünse kitabın içeriğine ya da kapak rengine uygun ayraç seçmeye çalışırım, sırf gözüme güzel gözüksün diye =)
yatakta, kanapede, hareket halindeki araçlar hariç her yerde okurum kitabımı.elimde mutlaka kalemle. satırların altını çizerim, çizdiğim cümlelerle ilgili kitabın kenarına köşesine kendi cümlelerimi yazarım. kitap ayracı kullanırım, kitapları kıvırmayı sevmem. aynı anda birden fazla kitabım olur başucumda o an nasıl bir psikolojideysem ona uygun olanı açar okurum.bazen abartır aynı anda 10 kitabı bulur.kendime yeni kitaba başlama yasağı koyarım.
Eskiden ben de hiç altlarını çizmeden okurdum. Kenarları bozulmadan. Oysa şimdi, not aldığım sayfaları en fazla olan kitaplarım değerli. Bana en çok not aldıran, ilk ve son sayfalarını en çok doldurduğum kitaplarımdır en çok kendime kattıklarım. (ya da kattığımı sandıklarım) Bir de kitabı bitirdiğim günün tarihini, okuduğum yeri ve adımı yazarım kitabın ilk sayfasına.
Mekan olarak ise birçok yerde okuyabilirim. Keyif aldığım bir kitapsa, hiçbir sesten etkilenmem. Son olarak, benim için küçüklüğümde en güzel kitap okuma mekanı İstanbul-Ankara arası tren yolculukları olmuştur. Yataklı vagonda yaptığım uzun yolculuklarda ve sonraki yıllarda sekiz saatlik Başkent Ekspresi'nde okuduğum kitapların tadı bambaşka olurdu.
Özenle tutuyorum yapraklarını kırışmasın diye. Evde veya sakin bir ortam okumayı tercih ediyorum. Ama birisi kitabı ödünç istediğinde de yok diyemiyorum. Ve en kötüsü benim özenle baktığım kitap yamuk yumuk olmuş, yırtılmış ve karalanmış olarak geliyor. Bazen de kitap hiç gelmiyor. Nefret ediyorum.
genelde yatagimda okuyorum kitabimi ve kesinlikle altini cizerek okuyorum hatta beni cok etkileyen bir cumle varsa o cumle hakkinda kendi goruslerimi yazdigim bir post-it kagidini da sayfalarin arasinda bulmak mumkun… Son zamanlarda etkilendigim cumlelere uygun resimlerde hayal etmeye basladim sanirim gercek dunyadan kopup okudugum kitabin icinde yasamayi bazen abartabiliyorumda 🙂 Aslinda bu sekilde okunan kitaplar daha hos gorunuyor benim gozume o kitabi okunmusluktan cok yasanmis hissine soktugu icin 🙂
Kitaplarımı çok iyi korurum. Üzerlerinde yazı yazmam, sayfalarını arkaya bükmem, kaldığım yeri hatırlamak için sayfalarını kıvırmam. Fakat "okuma" işi sırasında arkasında açılma izi çıkmış, sayfalarına leke düşmüş gibi konulara da takılmam. Kitapları sever ve sayarım ama kitaplar benim için yine de birer araçtır; amaç içindekilere ulaşmaktır. Bu amaç için ise ya sessizlik ya da genellikle klasik müzik tercih ederim. Ses sistemi için düzenlenmiş salonumda formal bir oturuşla kahve veya çay eşliğinde akşam saatlerinde okurum. Bazı akşamlar Çaykoski, Borodin, Mozart veya diğerleri okuduğum kitaba üstün gelir; bazen tersi olur. Ama her halükarda Kapı çalınırsa kalkıp bakmam!
ne kadar da güzel yazmışsınız şu gelen 'yorumlar' hakkında…
ben de kitaplarımı nasıl okuduğu belli olmayan biriyim, bazen okunmak için beklerken tozlanırlar, bazen tek bir kırışık olmadan biterler…en çok üzüldüğüm de kitaplıkta kalıp, başka kimse tarafından okunmaması. ama tabi birdenbire birine verivermek de zor iş.
sevdiğim cümlelerin altını çizerim, bu iş için özel sarı ve gri stabilolarım vardır, bazen de kitabın kapak temasına uygun renkte kalemler seçerim, sayfa kenarlarına, kitabın arkasındaki boş sayfalara notlar alırım, ayraç kullanmam, sayfaların köşesini kıvırırım, çok severim kitaplarımı, okumayacak olsam bile seyahate kitapsız (bazı kitaplarsız çıkmam)onlardan uzak kalmak istemem, genelde yüzüstü yatarak ve kitabı yere koyarak okurum, her zaman tuvalette okuduğum bir kitabım olur, bitince yenisine başlar tuvalette bırakırım
gökçenur
Benim kocaman bir kitap ayracı koleksiyonum var. Her gittiğim farklı yerden ve anlamı olan her yerden… Olması gereken kitabı arayan kitap ayraçları alıyorum. Sonra okuduğum ve sevdiğim kitaplara en gözde ayraçlarımı koyuyorum ve bir daha hiç çıkarmıyorum. Böylece üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun o kitabın bende bıraktığı izleri hatırlayabiliyorum.Bazen öyleleri oluyor ki,onları tekrar okumam gerektiğine dair bir mesaj bırakmışım diye düşünüyorum. Kitap elime ilk aldığımda kimliksiz bitirdiğimde ise bir ada sahip olmuş oluyor benim için.
illaki gece okurum, sessizlikte ve zihnimin en açık olduğu saatlerde ancak o zamanlarda okuduklarım bir anlam kazanır ve içselleşir veya iz bırakmadan kaybolur
Büyük rahat bir okuma koltuğum ve bel destek aparatım var.Ayaklarımı yumuşak bir tabureye uzatırım.Yandaki sehpada not almak için bir özel defter ve kalemim var.Kitapta özel bulduğum bölümlerin altını çizmeye önem veririm.Hatta bazen öyle bir kelime gurubu bulurum ki deftere kopyalar ve tarih atarım.
Hiçbir zaman düzenli olamadım. Ama kitaplarıma verdiğim değerden ötürü asla kapaklarını kırmam sırtlarında çizgi bırakmam okurken. Biliyorum kitapların dışı içi kadar önemli değil. Dışana gösterdiğim sebep dışının daha değerli olmasından ötürü değil sadece daha uzun süre yıpratmadan saklayabilmek için. İçindeyse altını çizmem gerekenleri hafifçe kurşun kalemle çizerim. Almam gereken not varsa üstüne bastırmadan alırım. Eğer tüm sayfayı benimseyip sevmişsem sayfanın köşesini minicik kıvırırım. Nerde, nasıl okuduğuma da gelecek olursak; yatağıma uzanmış şekilde, beyaz masa lambası eşliğinde okurum kitabımı.
Her zaman, her yerde ve her şekilde kitap okuyabilen şanslılardanım, kolay odaklanabiliyorum. Arabada, minibüste, otobüste, kalabalık bir yerde.. Kitaplarım benim olsun isterim. Okusam da gider alırım kendime bir tane. Altlarını çizerim, bazen not alırım, üstüne ismimi yazarım, vb. ama yırtılsın, parçalansın, kabı kırılsın istemem.
Ayakta, otobüsün tüm kalabalığı arasında savaşarak okurum… Eğer kitabın önemli bir yerinde olduğumu hissedersem yolu uzatırım.
Kitabın her hangi bir yerine kalemin ucunun değmesini bile istemem.
Şu an Chuck Pahahniuk'un Görünmez Canavar'ını okuyorum. Ölüm Pornosu'na yapılan muameleden sonra birinin çıkıp "O adamın kitapları okunur mu?" diyerek eleştirmesini bekliyorum.
genelde yatmadan önce yatakta yarı oturur yarı uzanır vaziyette okurum. bu şekilde okuduktan sonra uyuma moduna geçince uykum daha huzurlu geçer buna inanırım. gündüz okuyorsam eğer aydınlık bir oda genelde pencere kenarında arada çayımı yudumlayarak yudum yudum okurum. bu arada merak ettiğim yada çok beğendiğim kısımlar varsa sonra not edilmek veya araştırılmak üzere sayfası kıvrılır tarafımdan.
kitap okuyacağım ortam çok sakin olmalıdır.genelde uzanarak okurum.çok begendım cumlelerın altını cızerim.eger okudugum bu ktap ders amaclı ıse hoyrat kullanırım,sayfalarına not alırım,cumlelerın altını cızerım.eskıtmeyı severım ama roman ve hıkaye kıtaplarıma kıyamam.ilk gun kı gıbı temızlerdır ve duzenlı.kimseyede ödünç vermem…
Kitaplarımı genelde sahaflardan alıyorum ve özellikle altı çizili not alınmış hatta okuduğu yerle ilgili gazete haberleri kesilip konulmuş kitapları seçiyorum. Kitaptaki hikayenin yanında sanki başka yaşanmışlık hikayeleri de oluyor, onları da biraz hayal gücü katarak okuyorum sanki. Bir de öğrenci olmak mecbur bırakıyor sahafları ama şikayetçi değilim..
Otobüste, durakta, metroda, kafede, gece yatakta, kantinde her yerde kısaca okuyorum. Zaten eski olan kitapları biraz da ben eskitiyorum çizerek, not alarak, tarih atarak..
her yerde her şekilde okuyabilirim, ama bu aralar en çok kitap yastığımla okuyorum. işte şu linkteki gibi bir yastık yaptım kendime, hiç bir yerim tutulmadan kalın kitapları uzun süre okuyabiliyorum.
http://gununcorbasi.blogspot.com/2011/11/diydk-diymadk-demeyin-peynir-ekmek.html
ben otobüste ve hocanın gelmesini beklerken okurum yada bir yere arkadaşımdan önce gittiysem orda okurum. Çizerim ben beğendiğim yerleri düşüncesini beğendiğimde yada cümlenin örgüsünü beğendiğimde, bazen de bilmediğim bir şeyle ilgili olduğunda işaret koyarım bakayım diye ama son 20 sayfadaysam hemen okuyayım diye o zaman evde okurum hemen.
Meandshadows dedi ki;
Kitabımı uslu uslu okurum, kitabın canını yakmam, kırmadan okumaya özen gösteririm. Eskiden altlarını çizerdim, sonra bunun özet çıkarmak gibi olduğunu, sıkıcı bir faaliyet olduğunu fark ettim. Sonuçta tekrar okuyacaksam -asla tekrar okumam,yemek iki kez ısıtılmaz- özetini okumak orjinalinden farklı bir şey olurdu. Kitapların içlerine çocukken ''o an''ı tanımnlayan fotoğraflar gibi, kısa notlar alırdım, kitapla ilgisi olmayan, tamamen ikinci el olarak alıp okuyacak yeni okuyucuya mektuplar gibi. Bir çeşit ilkel''sosyal ağ'' Ama artık bunun da önemi kalmadı, çünkü okunan kitaplar artık malesef sahafçılık azaldığı için yeni okuyucuyla buluşamadan kağıt çöplüğüne gidiyor. Kitaplara saygı göstermek gerekir, onların kesinlikle canı var, duyguları var, çiçekler gibi, okşanmak, sevilmek, bakılmak, okunarak hissedilmek isterler. Yanılıyor muyum?
Merhabalar Yekta bey,,, çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Kendi adıma söylemek isterim ki kitaplarım benim her şeyim. Onlar benim keşfedilmemiş dünyama açılan birer kapı. Ve kitaplarımı inanır mısınız kimseyle paylaşamıyorum. Bir arkadaşım kitabımı okumak için istese bile bir başka elin benim kitabıma dokunmasından hoşlanmıyorum. Ve kitaplarıma karşı o kadar hassasım ki, hiçbir şekilde zarar gelsin istemem. Ve en çok yatarak sessiz sakin bir ortamda kitaplarımı okumayı severim. Ve son zamanlarda önemli bulduğum satır altlarını çizerek not alıyorum ki yarın bir gün lazım olur diye… En azından bu şekilde bir konuşma esnasında konuyla ilgili alıntılar da yapmama vesile oluyor ve oldukça da işime yarıyor. Teşekkürler paylaşımınız için….
Genelde bir çaydanlık çayım olur yanımda ve yatağımda okurum… Çayı dökmemek ve kitap okumak için büyük bi çabam olur:)) genelde başaramam çay lekelerinden kurtaramam kitaplarımı :))Çizerim hoşuma giden her cümleyi…. çizmezsem sanki eksik hissederim.Çizgiler ve satırlar buluşmazsa ihmal edilen sevgiliye benzetirim kitabımı… sonra aklıma gelir olur olmadık yerde O satırlar ve o çizilen yerleri defalarca okurum… Ben kitaplarıma rahat davransamda, eğer birine vermişsem ve zarar gelmişse hiç hatır gönül dinlemem …kavga sebebidir…tarih atarım şu tarihte gelecek diyede koşullu veririm kitaplarımı:))
En çok sevdiğim pozisyon; yürüme bandında ve tempolu okuma. Neden bilmiyorum bu okuma tarzı beni çok mutlu ediyor. Ayraç kullanırım hem de her cins ve güzellikte. İlk işim kitabın 2. sayfasına adımı ve tarih not etmek ve ödünç veririm geri almak kaydıyla ve deee ödünç verdiklerimin de isimlerini ismimin altına not ettiririm. Ve sonunda kütüphanemdeki özel yerini alır, birdahaki ödünç vermeye kadar.
Kimini hiç okunmamış gibi bırakır, kimini yazıldığına pişman ederim. Kimini de her okuyuşumda ayrı bir renk kalemle çizer, perişan ederim. Okumadığım zamanlarda okumayı hayal ederim. Döner bütün kitaplardan nefret ederim. Kaplumbağa gibi yıllardır sırtımda taşır, yere göğe sığdıramam onları. Vermeye kıyamam kimselere. Çılgın aşık, usta yabancı.
cumartesi..dünden üç gün önceki.
izmir'e çok yağdı yağmur o gün.nasıl da üşümüşüm salona giderken.soğuk tribünlerde oturmak !. hele ki yağmurlu ve rüzgarlı bir günse.şikayet etmek gibi sanılmasın.ben şortlarla spor yapan "küçük dev adam"ları düşünüyorum.öyle ki ben üşümüyorum, onları izlerken "sevgi ısıtıyor" insanı azizim.
antreman sonrası akşamüzeri salonda çekişmeli bir maç varmış."anne n'olur" diye yalvarınca çantamı kontrol ettim ilkin , kitabım yanımda mı diye.velhasıl kitabım yanımda olmasaydı bile kalacaktım ya..
dile kolay ,3 saat.. maçın başlama saatini bekleyeceğiz salonda.nasıl bakmam çantama kitabım var mı diye !
sırf , benim "sıpa" için kaldım ama bir yerde de "kitabım olmasaydı acaba o kadar saat kalırmıydım ?"diye düşünmedim değil.
o yüzden , ne için ve neden olursa olsun , kitap aşkı bambaşkadır azizim.
oğlunuz basketbol maçı izlerken tribünde , yanında oturup-sırf o mutlu olsun diye-kitabınızı açıp okursunuz.
ben de böyle bir kitapsever ve anneyim işte !!
sadece gece yatarken sessiz ortamda kitap okurum…hepsi çok temizdir
katlanmış sayfalara tahammül edemem
hoşuma giden cümleleri başka bir kağıda not ederim
kitaplarımı kimseye de vermem…herkes kitap alsın kendine bir kütüphane oluştursun isterim 🙂
Kutsaldır kitaplarım, ilk sayfada adım, tarih ve imzam illa ki olacak. Çizilsin, ıslansın, cildi kopsun istemem. Başlarına bir iş gelecek olursa da cidden ama cidden çok sinirlenirim. İtinayla saklarım, ilkokuldaki kitaplarım bile durur raflarda. Benim için kitap okumanın yeri zamanı olmaz. Otobüste, sabah uyanınca, otururken, uzanırken her an kitaplarımın emir ve görüşlerine hazırımdır efendim.
Bazı kitapları altını çizerek okurum, bazılarında buna gereksinim duymam.
Yalnızken okumayı daha çok seviyorum.
Deneme okuduğum zamanlarda bol bol karalama yapar, kendi düşündüklerimi de kitaba not almaya çalışırım. (Manzaradan Parçalar'ı okumanın ne kadar uzun sürdüğünü tahmin edebilirsiniz!)
Kimi kitapları ise sadece altını çizerek, parantezler içine alarak, ya da fosforlu kalemle üzerlerini çizerek okurum. Babam sağolsun kitaplarımı şeffaf ciltle kaplayarak bana yardımcı olur. 🙂
Kitap okuduğum yerlere gelince, farklı yerlerde farklı kitaplar okumayı seviyorum. Evde ve işyerinde devam ettiğim iki ayrı kitap olur genelde. Götürüp getirmekten ziyade farklı mekanlarda okumak daha iyi geliyor bana. Yolda okumayı da severim fakat yollarda fazla sarsıntı olduğu için gözlere ciddi rahatsızlık veriyor. Onun yerine bol müzik dinleyip notlar biriktiriyorum. Sonra da gelsin karalamalar 🙂
Herzaman, heryerde, herşekilde okurum. Yeter ki canım istesin.
Kitap ayracı kullanmam itina ile sayfayı kıvırırım, kitap okurken kışsa eğer portakal yemeyi pek bi severim, kitaplarım hep portakal lekesidir..
Altını çizerim, üstünü karalarım, ünlemler koyarım..
Kitabın canı çıkar
Sıkı bir kitap kurdu olduğum için, ayakta, metroda, otobüste, yatarken, otururken boş bulduğun her vakit okurum. Ama en çok yatarak okumayı seviyorum.
Her yerde, her şekilde okuyabilirim. Toplu taşıma araçlarında, yolculuklarda, bir şeyleri beklerken. Ev dışında okumayı çok severim, özellikle hava güzelse. İstanbul'un nadide köşelerinde okuma zevkim katlanır. Bugün Moda'da denize karşı bir kahvedeydim misal, yarın belki Boğaz'da bir çay bahçesinde. Haftaya Cihangir'in boğaza bakan gizli bir köşesinde. Hemen her zaman çay eşliğinde. Satır altlarını çizmem, olur da kitabı bir başkasına verirsem çizdiklerimi görmesini istemem.
Evimin huzurlu ortamında, genelde uzanarak okurum. Bir şeyler yeyip içmeyi de ihmal etmem. Ayraç ve bir kurşun kalem vardır arasında. Bazı satırların üzerini çizmeyi ihmal etmem, yetmez yanına da kendime özel not bırakırım. Kapağının düzgün kalmasına özen gösteririm. Okuduktan sonra da kitaplığımda konusuna uygun olan bölüme yerleştiririm.
Bir kitap beni sararsa her an her yerde okurum ama sizin eski kitaplarınız gibi cildi, sayfaları hiç zarar görmemiş bir şekilde.. Tek bir çizik, köşesi kıvrılmış sayfa bile yoktur. Bu yüzden arkadaşlarımdan kitap ödünç almayı ya da saafları sevemem hatta..
Kitap okumak istediğimde her an her durumda okuyabilirim. Otobüs, uçak, vapur, ayakta, bekleme salonunda, vs. Bu yüzden çantamda mutlaka o sırada okuduğum kitap bulunur.
Ama ben de tıpkı sizin gençlik yıllarınızdaki gibi kitabın "kılına bile zarar gelmeden" okumaya özen gösteririm. Kitabın üzerine not yazmaktan özellikle kaçınırım çünkü ilerde bir gün birilerine kitaplarımı verdiğim takdirde o notların yönlendirici olmamasını isterim.
Ben de okurum karnımı doyurup da ruhumu doyurma vakti geldiğinde ama bazen aç dururum yeter ki ruhum beslensin derim…Alırım kitabı elime bazen hadi bana birşeyler anlat dercesine , bazen kavga edeceğimi bile bile alırım elime…'Ne diyorsun sen'derim ? Sıkı bir kavgaya tutuşurum…Bir de Baktım Yoksun la olduğu gibi ,sonunda barışa da biliriz,yolları sona gelmeden ayıradabiliriz.Ama zaman ve mekanı soracak olursanız;ruhum bir çocuk bilmez nerde durulur;nerde,ne zaman yemek yenir…
Kesinlikle okudugum kitaba yasanmislik katarak! Kapaklarini kirarak, sayfa uclarini bukerek, altini cizerek… Ise giderken serviste, mutfakta yemegin pismesini beklerken, yatarken…
Bu arada calisma odaniza bayiliyorum, cok keyifli bir ortam sunuyor. Ferah ve organize.
Her şekilde okuyanlardanım bende. Ve nereye gidersem gideyim çantamdan asla kitabım eksik olmaz. Birde fosforlu kitabım. Muhakkak beğendiğim kelimenin yada cümleyi boyarım sonrada defterime not ederim. Hatta bazen çok önceden okuduğum bir kitabı açar çizdiğim yerlere bakar, tekrar okurum ve kitabın özeti o çizdiğim cümlelerden aklıma gelir yeniden. :)) severim böyle okumayı.
Bazen aynı anda iki üç kitap birden okurum, bazen sebepsiz dargınlıklar yaşar, bir kaç hafta elime almam kitapları. Ama kenarlarını asla kıvırmam, mutfaktaki bir peçete, bir post it, gazetenin ucundan koparılmış küçük bir kağıt parçası, o anda ne bulduysam ayraç olarak kullanabilirim. Paylaşmayı çok sevmeme rağmen kitaplarımı paylaştığımda içim bir garip olur, aldatılmış hissederim kendimi.
Yolculuklarda okumak favorim olsa da her ortamda, her fırsatta elimin altında bir kitap bulunur.
Yeter ki 1.5 numara gözlüğüm yanımda olsun.
Bazen aynı anda iki üç kitap birden okurum, bazen sebepsiz dargınlıklar yaşar, bir kaç hafta elime almam kitapları. Ama kenarlarını asla kıvırmam, mutfaktaki bir peçete, bir post it, gazetenin ucundan koparılmış küçük bir kağıt parçası, o anda ne bulduysam ayraç olarak kullanabilirim. Paylaşmayı çok sevmeme rağmen kitaplarımı paylaştığımda içim bir garip olur, aldatılmış hissederim kendimi.
Yolculuklarda okumak favorim olsa da her ortamda, her fırsatta elimin altında bir kitap bulunur.
Yeter ki 1.5 numara gözlüğüm yanımda olsun.
Kitaplarımı altını çizerek okumaya başlayalı çok olmadı. Öncesinde parmak izi bile bırakmayarak… Sizde ve birkaç yorumda daha 'zamanla' altını çizerek, kenarına notlar alarak okumaya geçildiğini görünce farkında olmadan bir iz bırakmaya çalıştığımızı düşündüm. Yazarın, kitabın ölümsüzlüğüne dahil olmak ihtiyacı belki.. Bu dünyaya çocuk getirmek istememek; ama ölümsüzlüğü, bir kitabın kurduğu dünyaya iz bırakarak hissetmek; daha çok sevdiğimiz, kurtulmayı istemediğimiz, sevdiğimiz bir yazarla birlikte kurduğumuz bir dünyaya.. Zaten bu yüzden okuyup yazmıyor muyuz?
Eğer okuduğum kitap çok sürükleyici, bitirmek için sabırsızlandığım bir kitapsa yemek yaparken bile okurum.Kimse engel olamaz.
Ama yok sindire sindire özümseyerek okunacak bir kitapsa en güzeli uzanıp okumak.
Altını çizerek okuduğum kitaplarda var hiç çizmeden okuduklarımda var.
Bence o anki duygularına durumuna bağlı böyle şeyler.İlk okuduğumda hiç çizmediğim kitapları daha sonra okuduğumda çizdiğimde olabiliyor.
Başkasının okurken altını çizdiği bir kitabı okumak isterdim.Neleri çizmiş neden çizmiş acaba…
Sessiz bir ortamda gözümle takip ederim kitabı.Anlamını bilmediğim kelimelerin altını çizer,anlamını öğrenirim sonra.Lekeli kitaplarım da vardır,temiz kitaplarım da.Ama kitaplarıma özen gösteririm genelde.
Evet aslında katılıyorum her şey insana göre değişir.Görecelidir bu.Üşüyen insana göre rüzgar soğuk üşümeyene göre ise normaldir.Her şey değişir.İnsanlar bizi yönlendirmemeli.Kitaplar hususunda da iz bırakarak temiz okumalıyız azizim.Ben okurum.
ben bitirene kadar okurum hayatımı engeller bazen. bazen de alırım yüzüne bakmam ama okumaya başlayınca bırakamam.
yatakta ama oturarak okurum. kitaplarım her zaman özenlidir, ilk sayfasına adımı soyadımı ve tarihini yazmak dışında bir çizik dahi atmam, altını çizmem, sayfasını kıvırmam. mutlaka kitaplığa kaldırırım ve asla zarar görsün istemem, örneğin tuzlanır, ıslanır veya kırışır diye sahile götürmem, sahilde kitap okumam, gazete ve dergi tercih ederim. bir de zarar gelmesini istemediğimden pek ödünç de vermem, hassasım yani 🙂
kitabı, boş zaman tesellisi değil de yaşamın ortasında bir yerde, en önemli anında durduğuna inanarak okurum. okuduğum kitap seçer nerede ve nasıl okunacağını. uzanarak okunan kitap, işleyen-telaş içindeki sokakta bir kahvede okunan kitap, oturarak, masada okunan kitap. hak ettiği saygıyı hiç gözden çıkarmadan hemen her yerde okunabilir kitap. ödünç veremeyecek denli bağlıyımdır. ancak verebilecek kadar güvendiklerime tembihlerim bir başka renk kalemle altlarını çizmelerini. bilirim ki o kitabı benim gözlerimle görecek kişidir, ama hangi satırlarda bir iz bırakır, durur düşünür… bunlar kütüphanemdeki her kitap için geçerli değildir. yerinden bir milim bile oynatmayacaklarım vardır. bilirler saygı duyarlar…
Öğrenci yaşamından ve İstanbul trafiğinden dolayı yolda çok fazla zaman geçiriyorum, oturuyorsam mutlaka kitap okurum. Bu sırada etraftan soyutlanabilmek için mutlaka müzik de dinlemem gerekir. Yolda okurken istediğim cümlelerin altını çizemiyorum veya kenarlara not alamıyorum. Eve geldiğimde eski sayfaları dönüp tekrar hızlıca okuduğum olur bu yüzden 🙂
Bunun dışında gözlerimi ve beynimi dinlendirmek, kafamdaki yorucu düşüncelerden kurtulmak istediğimde de hemen kitaplara sarılırım. Yatak, battaniye, soğuk sınıf sandalyeleri fark etmez.
Birçok cümlenin altını hunharca çizip kenarlara notlar alıyor olsam da kitaplarım konusunda çok titizim. Leke olmamalı, burkulmamalı, kıvrılmamalı, kabarmamalı, kirlenmemeli, ıslanmamalı. Mutlaka ayraç kullanırım, sayfa kenarı kıvırmak bana göre değil. Kitap tutkunu olan herkeste böyle takıntılar vardır ama bence 🙂
Teorik kitaplar masabaşında ve kağıt kaleme uzanma mesafesinde okunur, romanlar-öyküler yayılarak, yatarak.. Gözlüklüler için ne eziyettir yatarak okumak,çerçeveye göre az yan, az dik… Neyse ki esnek çerçeveler var artık kulağınızın altından çıt diye kırılma sesi gelmiyor.. Altı çizili satırlara kıl olurum,kendim çizmemişsem. Sayfaları kıvırmayı da severim, ayraç kullanmayı da.Başkasının kitabını okuyorsam çaktırmadan sayfa kenarını katlarım.. Ya da otobüs bileti, gazeteden yırtılmış minik parça, sigara jelatini, yerine göre temiz bir çay kaşığı bile kaldığım yere konulabilir. Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri'ne uçakta yan koltuktaki kişi çay döktü mesela, arasına peçete koyup ıslaklığı alsın diye iyice bastırdım iki kapağından mesela.Önemli değil, okunabiliyor dedim..
çok sevdiğim kitaplara kıyamam,sessiz,yalnız,tam konsatre okurum.ayraçları çok severim,kendi ellerimle ayraç yaparım,küçük bir koleksiyonum bile var böyle.kitabın fikrine göre ayraç seçtiğim olur.çizerim altını,not almam kitaba ama işaret koyarım; ünlem,gülücük,yıldız gibi. son zamanlarda hobim birkaç kitaba birden başlayıp bitirmek.şuan 3 kitap birden gidiroum: kedinizi nasıl bilirsiniz,j. assange'ın onaylanmamış otobiyografisi ve okçuların efendisi. popüler kitaplara o an uzak kalmaya çalışıyorum ama bazen çekimine kapıldığm oluyor tabi:)kitap okumak,gazete okumak güzeldir.fikir alışverişi insanı besler,zenginleştirir.
ben kitaplarımı her türlü okurum..elime alıp başladığımda bitirmeden uyuyamam..illa bitirmeliyim..o nedenle çok uykusyuz kalmışımdır kitap elimde her türlü ihtiyacımı gideririm yemek yaparım,ütü bile yaparım öyle kitap okurum..
Yatarak okurum. Ayrac mutlaka kullanirim. Bir de toplu tasima otobus ucak vb. Uzun yolculuklarda okurum. Kumsalda okumak da vazgecilmezim. Evde oturarak asla kitap okumam. Okurken yanimda kahve mutlaka olur.
@dagkedisi; cevabın şahane, aşk dolu! Kızmak ve küsmek gibi, sevmek ve tiksinmek gibi; öpmek ve itmek gibi; sarmak ve azat etmek gibi.
Ben kitabı sabırsızlıkla okurum. İlk sayfalar bitmek bilmez, ben onu bir türlü çözememişimdir.
İlerledikçe bazen aşkım biter, soğumak gibi. İlerlerken kimi zaman, bitmesini istemediğin bir aşkın bitmesinden için için korkar gibi okurum.
Paraladıkça bir kitabı, onun yazdıklarının üzerine iki laf de ben edeceğim demenin hırsı büyüdükçe içimde, o kitabı yere göğe sığdıramam. Bitirdikten sonra elime alır, bir de ders kitabı gibi çizdiklerimi tekrar okur, aklıma kazırım. Çünkü bilirim ki, ben altını çizdiysem, bir muhabbetin ortasında ona da söz hakkı vereceğim ve dipnotsuz bir cümle, o farkında olmasa da insanın duygularını incitir. Dipnotsuz verilebilseydi bir cümle, aynısını her gün hepimiz kurabilirdik.
Ben seçmiş olduğumuz kitapların, yalnızca tarafımızca okunmak üzere seçilmiş olunmasıyla sınırlı kalmayıp, okunduktan sonraki bir dönemde gerek kendi tarafımızdan, gerek bizden kalanları merak edecek ve dokunduğumuzu hissetmek isteyecek birileri tarafından ele alındığında, bize dair ipuçları barındırması gerektiğini düşünenlerdenim. Bu yüzden okuduğum kitabın bende bıraktığı güzellikleri elimden geldiğince kitapla paylaşmaya çalışıyorum. Bunu yapabilmenin en kolay ve kısa yolu ise dikkat çekici bulduğum cümleleri çizmek oluyor. Ayrıca, kitaplarımı yaşadığım sürece saklamak ve kütüphanemde oluşlarını izlemek bile beni mutlu ediyor olsa da, bir gün onlardan ayrılacak olduğumu düşündüğümde, geride bırakacağım en değerli hediyelerin yeni sahiplerine benden kalanlarla birlikte geçmesini arzuluyor olmam, bu iz bırakarak okuma alışkanlığımı sürdürmemin bencilce bir sebebi sanırım.
Çiziksiz alınmış kitaba "okunmuş" ruhu katacak her şeyi yaparak, ama orasını burasını eğip, büküp, karalayıp, onun gururunu kırmadan…
Sabah evden çıkarken muhakkak çantamda bir kitap olur. Aksi halde kendimi çıplak hissederim. Otobüste, vapurda, cafede arkadaşımı beklerken, uyumadan önce, öğle yemeği arasında kısacası boş kaldığım her anımda okurum. Haliyle bu taşıma olayı biraz yıpratır onları. Ama hepsinin üzerine titrerim. Asla sayfaları kıvırmam. Ayraç kullanırım. Kurşun kalemle sonradan okuyan kişiye beni çok da ele vermeyecek şekilde kimi cümlelerin altını çizerim. Bazen kahramana notlar yazarım. (Ah be Raskolnikov! gibi) Not defterime de notlar alırım. Hele sevdiğim bir kitabın içinde başka kitap isimleri de geçiyorsa onları da muhakkak bulur ve okurum. Bitirdikten sonra ilk sayfasına tarih ve kitabı bitirdiğim anda bulunduğum yerin adını yazarım. Kitaplarımı ödünç vermem. İsteyenlere bir kahve yapar ve evimdeki en rahat koltuğu gösteririm.
Kitabımı yada kitaplarımı yapacak işim olmadığı her yerde okumaya çalışıyorum. Bir adet Amazon Kindle aldım kendime ,içinde 100'e yakın kitap var ve o anki ruh halime göre istediğim herhangi bir kitabı açıp bir bölümünü okuyorum .İster otobüste olsun,ister vapurda yada kafede okuyorum.Sadece okumak istemeyenler olanlar e-kitap yada sanal kitap yada vaktim yok diye bahaneler uydurur.
Nerede olursanız olursam olayım okuyacak şeyler buluyorum çünkü seviorum okumayı.
Yolda, salonda, odamda, tuvalette ya da tatilde, cogunlukla koltuga gomulmus sekilde, basimi yaslayarak okurum. Eskiden daha titiz kullanirdim, begendigim bolumlerin sayfalarinin kosesini minicik kivirirdim, fazlasi zarar verir diye. Simdiyse daha hoyrat diyebilir gorenler, bana goreyse daha rahat ve mesafesiz. Buyuk kivrimlar, altini cizmeler, cep telefonuna kisa notlar..
Okumadan asla uyku tutmaz beni.Zaten yatağın yanındaki komodinin üstü kitap doludur.Ve bunlar genellikle daha önce okuduğum kitaplardır.Gecenin sessizliğinde farklı algılamar yaşarım ve daha çok içselleştiririm.Bu yüzden daha önce okumuş olduğum kitaplar da en az yeni okumaya başladıklarım kadar değerlidir.Gün içinde bulduğum boşluklarda mutfaktaki kanepede oturarak,yeni tanışacağım bir yazar, konu ya da türle okumaya başlamak heyecan vericidir.Anlayacağınız yatağıma tanışmadığım yazarın kitabını sürüklemem..Bunun dışında plajda,otobüste v.s okumaktan nefret ederim.Zira asla oradaki ben ben değilimdir.Ha bi de unutmadan ben de pasaklı bir okurum.Kütüphanem savaş alanı gibidir.Kitaplarda çizilmedik,kıvrılmadık yer bırakmamacasına,artık hangi ruh halinin okuruysam? Sevgiyle…
Merhaba,
Neredeyse sadece otobüs yolculuklarında okuyorum. Sabah işe giderken ki servis benim okuma mabedim oluyor adeta. En verimli okuma dakikalarını Eskişehir'den Bozüyük'e giden 45 dakikalık o otobüs yolculuğunda geçiriyorum.
Kitaplarıma kıyamıyorum. Köşesi eprimeye yüz tutsun, sanki hastalanmış sayarım kitabımı. Hemen düzeltmeye çalışırım.
Şöyle de bir durum var ki; okuma bittiğinde oluşan manzara aslında kitapla ilişkimizi tanımlar cinsten. Kitabın kapağı biraz eskimeye yüz tutmuş, kenar katları açılır gibi olmuş ise bu kitapla fırtınalı bir ilişki yaşamışım demektir. Onu sevmeyi diretmişim, o da benimle mücadele etmiş, bana tahammül etmiştir. Zayıf da olsa bir bağ kurmuşuz ama kolay kolay da kopamamışız demektir. Fakat tertemiz, yeni alınmış gibi görünüyorsa kitap okumadan sonra; tek gecelik bir ilişki yaşanmış, güzel hatıraları fantazi dünyamı süslemeye başlamıştır.
Ayraç kullanmak ise bu güzel ilişkiye sınırlar koymak gibidir. Sınırları istemeyiz…
her kitabın beklentisi ayrı olduğunu düşünürüm. kitapları değil ama bendeki izlerinin altını "çizmeye" çalışırım. "beyaz elbisel kızın kavunu" gibi..
Her yerde okurum, yeter ki çok seveyim, merak edeyim okuduğumu. Kitap ayracı kullanmayı hep isterim ama hiç kullanamam nedense. Kenarını kıvırırım kaldığım sayfanın, sonra hep ararım nerede kalmıştım diye. İzler bırakmaktan hiç çekinmem, çay, kahve, şarap, çikolata izleri olur sayfalarda genellikle ama yırtılmasına çok kızarım sayfaların, yırtanlara bir daha ödünç kitap vermem. Yaz tatillerinde okuduğum kitaplara sonradan bakmayı, koklamayı çok severim. İçinden deniz kumu taneleri çıkar, koklayınca sanki deniz kokusu duyarım. Bir Ankaralı olarak deniz özlemimi kısa sürelide olsa ancak böyle gideririm.
mutlaka ama mutlaka okuduğum tarih aralığını ve şehri not alarak üstüne… eğer bir yolculukta yol arkadaşımsa o kitap biletleri her zaman içinde bırakarak, çizerek, yazarak…
seneler sonra açıp baktığımda okuduğum günleri hatırlayıp gülümseyerek 🙂
ben her yerde okuyorum, yatarak,mertoda ayakta hatta bazen cok kotu bir aliskanlik ama tikanik trafikte bile okuyorum. Ve altini ciziyorum sevdigim tum cumleleri,kelimeleri..
Taşiyomi, japonca orda burda, metroda, otobüsde vb. her yerde kitap okumak. Ben de bir taşiyomistim 🙂 çünkü eğer anladım ki taşiyomist olmaz isem şu herkesin kendini inandırdığı cümleye başvurucam "kitap okumak için hiç zamanım yok".
Yoldayken kitap okumanın keyfi ayrı; ama herkesten uzakta, sessiz sakin bir yerde kitap okumayı daha çok seviyorum. Kitap okurken müzik dinleyemiyorum, ne kitaba ne de müziğe haksızlık etmek istiyorum.
Kitaplarımı altını çizerek okuyorum, üzerlerine notlar alıyorum. Kitaplarımı ödünç alanların, sayfalarını çizmesi ve kıvırması durumunda kafamdaki "ödünç kitap verilecekler" listesinde onların isimlerinin üzerine kara bir çizgi çekiyorum. Aldığım kitaplara tarih atmak ve aldığım yeri yazmak, fiyat etiketlerini çıkarmamak konusunda iflah olmaz bir takıntım var.
Sevdiğim kitapları bir solukta okurum. Doyamam tekrar okurum. Cümlelerin altını çize çize, yapraklarını kıvır kıvıra, üzerine not ala ala…
Eskiden bunları yapamazdım. Kitaplarıma kıyamazdım. Hoş, benim için halen çok değerliler. Zaten değer vermek, sayfalara "dokunmamak" değilmiş, onu anladım. Ben uykudan önce okuma alışkanlığı olanlardanım. Ama en sevdiğim zamanlar, ya güneşlenirken ya da tam tersi dışarıda yağmur yağarken, elimde bir bardak kahve eşliğinde saatlerce okumak. Kahve ve kitap olmazsa olmazlarımdan sanırım!
Sonuç olarak, okumaya bayılırım. Her koşulda, her yerde, her zaman!
Kitaplarını tertemiz bırakabilenlere hep saygı duydum. Ancak ben kitap okurken beğendiğim kısımların altını çizerim, yanına not düşerim, sayfaların kenarını kıvırdığım da olur. Bu şekilde kitabı da hayatın içine katmışım gibi gelir. Rahat bir köşe bulup, güzel bir kahve eşliğinde okumak da en çok yaptığım şey.
Eskiden her yerde ve her şekilde okurdum kitaplarımı.olur olmaz yerlerde okuduğum zamanlarda olduğu için başım çok derde girerdi hep.Hatta lisede iken bir kitap okumuştum."Rüzgar Gibi Geçti"ismi,siz de bilirsiniz zaten.Edebiyat derindeyken son 50 sayfasını,sonucunun ne olacağını düşünmeden hıçkırıklar eşliğinde okumuştum.Değmişti doğrusu…Nasıl kullandığıma gelince,ben özen göstermem.Aman kenarı kıvrılmasın,çizilmesin gibi düşüncelerim yoktur.Çünkü bizim bıraktığımız izler olmasa,kitap nasıl bizim kitabımız olur ki!Kitağçılarda aynısından onlarca,yüzlerce var.
NOT:Eskiden kitaplarımı kimseye vermezdim ben de.Hatta babamla kavgalarımız çok olduğundan evde 2 ayrı kütüphane olurturmuştuk.Babamı bu yüzden çok kırmıştım.Keşke diyorum şimdi…Babamı geçtiğimiz Haziran ayında kaybettim.Sonuç,tüm kitapları bana kaldı.Ama keşke diyorum,keşke burada olsada benim de tüm kitaplarım onun olsa….
Kitaplarım bedenimden bir parça gibi,hatta bedenimi/benliğimi ele geçirdiklerini söyleyebilirim.Çok zaman çokça dağıtım yaptım,geri gelmeyenler sağolsun adam oldum.Asla ve asla kimseye vermem!
Çantamda kırıldıkları zaman düzeltmek için hüzünle uğraşırım,başarılı olurum da olmam da.Tahribata göre..Eski,saman kaplı,dışı tahrip olmuş,kokusuna tarih,yaşanmışlık kitaplar okumaya bayılırım.Ama yeni aldıklarımı mümkün mertebe dikkatli kullanır,zarar görmemelerini sağlarım.
Ayracım mutlaka olur,asla ama asla kıvırmam sayfaları.Hele kitap okurken kapağı açıp kitabın arkasına alarak okuyanları hiç anlamam.
Ama mutlaka çizerim;sevdiğim,bana ait olduğunu hissettiğim,dokunan cümleleri çizer ünlemler,yıldızlarım.
Kitap okuma şekillerimse yığınla..Yataktan yüzüstü ya da sırtüstü sarkarak,sandalyede kaykılmış,yatakta sırtüstü ya da yüzüstü uzanmış,masa başında dikkatle,otobüste,tramvayda,takside,okulda,evde,kafede.Her boşluk bulduğum an elimdedir.
Kitaptır,candır! 🙂
Kitaplarımı gözümün önünden ayırmadan okurum ilkin, mecazen yani. Kitap olsam nasıl okunmak isterdim gibi okurum biraz da. Bazen oldukça tembelleşen emirleriyle beynimin, bazen algım arkasından koşarken sözcüklerin. Birçok zaman kendime söylenerek kullanmayı alışkanlık haline getiremediğim ayraç için. Ama bazen de ayraç kullanmanın beni sayfaların arasında kaybolmanın keyfinden alıkoyacağını düşünerek . Kitap iştahımı kabartırsa hele, bir dakikada sayfalarca okumayı becermek, sona kavuşmak arzusuyla okurum. Yanıp tutuşur aklım bir sayfa daha bir an önce diye çırpınarak. Bazen çekilmez olur okumak, elimde ağırlaşır kitap, uzar gider satırlar, uzadıkça uzar tükenmez olur ardı arkası. Bir kuralı yoktur okumanın diyerek değil ama, ya da her seferinde farklıdır okumalarım diyerek de değil. Radyoda ‘bakakalırım giden geminin ardından’ı dinleyerek okursam eğer, adı şu an aklıma gelmeyen şarkıları mırıldanarak okuyorsam veya, gözlerimi kapatarak bile okuyabileceğimi düşünürüm.
Aslında ben okurum, günün birinde bir yazar aklıma ‘siz kitaplarınızı nasıl okursunuz’ sorusunu düşürürse ne diyeceğimi hazır etmediğimi ve nasıl okuduğuma çok dikkat etmeden okuduğumu farkederek okurum. Okuma eylemini günlük sıradanlık içinde sindirmiş olarak okuyanlara imrenerek, bazen öyle olduğumu düşleyerek okurum. Bitirmek için daha ziyade sanırım; bu yüzden kalemi alıp üzerine notlar işleyip deşip hırpalamadan elimdeki kitabı, okurum. Gelecekteki bana veya diğer olası okuyuculara ilave yazar rolü oynamamak için kalemden uzak durur, okurum. Bir bakıma elimdeki kağıtlarla sarmaş dolaş, bir bakıma gözlerimin sözcüklerle çarpışması kadar dostluktan uzak olarak ilişkimiz, ama okurum. Mekandan ve zamandan bağımsız, yaşamın içinde okurum, çokca tüketmek için okurum. En azından şimdiki zamanında yaşamın, her ne kadar gerisi çoktan yitmiş ve ilerisi farazi olsa da.
daha 17 yaşındayım eskiden kitap okumaktan nefret ederdim şimdi ise çok fazla kitap okuyorum…her yerde kitap okurum..Kitap okumayı sevmediğim zamanlar kitaplarıma hiç iyi bakmazdım şimdi yeni alınmış gibi olmasına çok dikkat ederim..
Herkese teşekkür ederim. Açıkçası yazıdan ve kendi okuma deneyimimden çok, sizlerden gelen samimi sözler ilgimi çekti. Herbir okuma anının çok değerli ve biricik olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Nice kitaplara, hep birlikte…
Kitaplarım sahip olduklarım arasında en çok değer verdiklerimin başında geliyor. Haliyle okurken herhangi bir zarar gelecek diye korkuyorum.Kitaplığıma baktığımda hepsi aldığımdaki haliyle duruyor. Ne bir leke, ne bir yırtık , ne bir altı çizili cümle. Gören bu kitapların okunduğuna inanmaz. Kitapları en çok okula giderken metrobüste ya da yatmadan önce belki yarım saat belki bir saat. Ayrıca yatarak kitap okumaya oldum olası sevmiyorum.
Okuduğum kitapların kenarları benim günlüğümü oluşturur. Günlüğümü kitapların kenarlarında tutuyorum. Ve kitap okumadan geçirdiğim günler günlüğümde yer almıyor. Çünkü kitap okumadığım günü yaşanmış saymıyorum.
Otobüste okurdum cogu zaman, ama şimdi ev ve is mesafem bes Dakika'ya indiğinden maalesef yapamıyorum. Akşamları kanepeme uzanip, hafif müzik eşliğinde okuyorum kitaplarımı. Ucunu kivirmadan, altını çizmeden.. Birisine okumak için verdigimde yipratildigini görmek de icimi acitiyor, ben de pek ödünç verme taraftarı değilim açıkcası..
Ayraç olarak 1/4 A4 kağıdı kullanıyorum. Notlar alıyorum. Örneğin beğendiğim bir cümleyi, araştırmam gereken bir kelimeyi yada beğendiğim bir paragrafın sayfa ve başladığı satırın numarasını. Kitapta geçen şarkı, şiir, yazar isimlerini hatta bazen adresleri bile.
altını çizdiğim cümleler, kitabın kalınlığında(kenarında) noktalara dönüşür. kenarına baktığımda, hangi kitap ne kadar iz bırakmış anlarım.
Kitapları nerede okuyacağıma biraz da kitabın kendisi karar verir, ben uyarım. Bazı kitapları metroda, vapurda, insan kalabalığının içinde okurum da bazıları izin vermez buna. Sessizlik der. Uzan yatağa şöyle. Hah. Tamamdır. Ama mutlaka iz kalır benden. Severim de bunu. Sayfalarını kıvırır, arkasına hiç alakası olmayan notlar alırım. Tekrar baktığımda o günü hatırlarım ya da hatırlayamadığıma şaşarım. İkinci el aldığım kitaplardaki izleri de severim. Hayalini kurarım, kim, ne zaman, ne düşünerek yazmış diye. Artık o kitabın notlarla, kıvrık kenarlar ve çeşitli lekelerle bir yaşanmışlığı vardır. Onun da bir hayatı olmuştur sanki. Öyle gelir bana.
Ve.. Siz ne kadar gri alanda yaşasanız da, bakanın içi siyah beyazsa gördüğü de o olmaz mı? Gerçi bunun ne önemi var de denebilir. Ama bazen, işte o göz, bakış, söz, insanın içini böler, parçalar, ya siyaha savurur ya beyaza. İlişki kurulan kişi parçalıysa, bütünlüklü durmak zor olabilir bazen.
her yerde okunur aslına bakarsanız. evde, işte ( kaçamak yapmak için) otobüste, cafede her yerde… kitap ayraçlarını severim renkli renkli, kitabın ucunu kıvırmam lakin güzel bir söz görürsem ya blok notla yada çizik atı veririm. aynı zamanda kitab çok heycanlıysa açar kıvırır, sanki savasıyorcasına hırpalıyorum. rutinse okuduklarım kitaba bir cammış gibi davranıyorum. anlıyacağınız yazarın dünyasından daha parlak bir dünya oluşturmaktansa, o dünya içinde kıvranıyorum… amma velakin kitaplarla bütünleşmeyi seviyorum, kokusunu içime cekmeyi, ilk önce parmağı dudak arasında ıslatıp sonra sayfanın şıkırtısını dinlemeği seviyorum…
eskiden hep yanımda minik bir kağıt olur ona notlar alırdım ama uzun zamandır kendime hakim olamıyor altını çiziyorum.otobüste ya da dolmuşta isem şayet bundan o anlık vazgeçebilirim zihnimde kalsın isterim o satırlar.evdeysem de genelde yanımda bir kalemim şöyle bir uzanırım.
ve şunu da belirtmek isterim ki yazınızda çok tatlı hususlara dikkat çekmişsiniz evet insan tam bir zıtlıklar bütünü.
Hiçbir zaman kitaplarımın altını çizmedim.yeni aldığım kitapları da şeffaf yapışkan ciltle kaplarım.Genelde bir defterim olur,not ala ala ders çalışır gibi okurum.İlginç anılar,anektodlar,hatta o ana kadar duymadığım bir kelime hoşuma gitmişse,ilginç ayrıntılar gibi.Okuduğum bana bir şeyler düşündürdüyse yorumlarımı da altına yazarım.Önceden bunları kağıda not alıyordum,şimdi artık deftere kaydediyorum ve hangi kitaptan alıntı olduğuna dikkat çekiyorum.
aslında hep şöyle düşünürüm ,kitaba özensiz davranan insanların insan ilişkilerinde de hoyrat ve hemen harcayıcı olduğunu düşünmüşümdür.genelde çevremde rastgeldiğim durumlardan bir izlenim olsa gerek bu.geçen çok sevdiğim bir abimin kitabının arkasında telefon numarası yazılıydı ve arkası yırtıktı.kendisini bildiğim için hoyrat bulmadım hatta yaşanmış ve anısı olan bir kitap izlenimi oluşturdu ben de.peki ben yapar mıyım artık bundan böyle?elbette hayır.ama şöyle kenarına küçük bir yıldız ve renkli kağıtlardan koyuyorum yanımda kağıt olmayınca.ya da telefonuma mesaj gibi yazıp klasörlere atıyorum.teknoloji sağolsun:-)))
merhaba,
ben kitaplarımı her zaman aldığım gibi saklmayı tercih ederim, maalesef geçmişte yaşadığım tecrübeler nedeniyle bazı dostlarım hariç kimseye ödünç kitap veremiyorum. benim kütaplarımı okurken mutlaka kitap aralığı kulanırım, asla sayfalanı açarak yüzüstü açık şekilde bırakmam,çizmem,sayfalarını şu meşhur parmak yalama tarzı ile çevirmem, çantamda taşıyacaksam mutlaka bir poşet ya dauygun bir şeyle muhafaza ederim. kitapların özenle korunması gerektiğine inanrım. kendi kütüphanemi oluşturmak istediğim içinde nadiren başkasından kitap alırım ve o kitabı mutlaka satın alarak kütüphaneme eklemye çalışırım.
yani ben kitabimı sevgiile okurum ve korurum. :))
Okumak için uzun bir zamanım olsun isterim.Ayaküstü, bir yerlere giderken, şurda burda okumayı sevmem. Mümkünse kimsenin olmadığı ve istediğim gibi yayılabileceğim yerlerde okumayı severim. Canım istediğinde sesli okuyabileceğim bir yer olsun isterim. Bazen çok hızlı okurum, bazen yavaş yavaş sindire sindire, bazen tekrar tekrar okurum ne dediğine kesin karar verebilmek için, sesli okurum dışardan duyabilmek için… Yani rahat olmak isterim.
Her türlü okurum ama bir tanesinin keyfi başkadır: Salon misafir kaynarken ortadan kaybolur, bir 10-15 dakika odama kapanır, gizli gizli okurum. Ve bunu gece boyunca yakalanma korkusuyla karışık saatte 1 tekrarlarım.
İşte bu okumanın tadına doyum olmaz.
O an canım nasıl istiyorsa öyle… Kitapla aramda oluşan ilişkiye göre bazen kalirüferin yanında yerde sığınılan bir köşede ısıtarak ve ısınarak,bazen sabah kahvesiyle rahatça mutfak masasında üzerini çizerek,bazen gizemli kitap ışığı ile yorganın altında uykuya daldığımda kırıştırarak,bazen iş yerindeki masada mesainin başlamasına 10 dk kala acele ile günaydınlarla bölünerek ama özenle,bazen heyecanla kondisyon bisikletinin üzerine rahatsız bir şekilde eğip bükerek,bazen Metro'da ayakta(hala) kitap okuyana garip bakışlar atabilen insanların arasında tek elle ona sıkıca tutunarak..
Koklayarak okurum ben kitapları. Önce sayfaları kokları sonra sözcükleri. Uyurken soluk aldığım havaya karışsın isterim kitabın kokusu, o yüzden baş ucumda durur kitaplarım. Otobüste, dolmuşta, gürültülü yerlerde kitap okumayı sevmem. Kitap okumak için kendime zaman yaratırım, aceleye getirmem okuduklarımı. Düşünmek gerek çünkü üstüne. Kimse bölmesin okumamı isterim. Kitabımla beni baş başa bıraksınlar isterim. Kitaplarla ancak bu şekilde gerektiği gibi anlaşabiliyorum.
Evire çevire okurum ben kitaplarımı.Çoğu zaman aralarına bir kurşun kalem iliştiririm bu yüzden ayrıktır çoğunun sayfaları.Önemli olduğunu düşündüğüm paragraflara yıldız koyarım,geriye dönüp baktığımda yıldızlar iyi hissettirir bana kendimi.Bu yüzden bol yıldızlıdırlar.Yemek pişerken de eşlik ederler bana yağlı sayfaları çoktur kimisinin.Kısacası bana benzer kitaplarım.Onlarıda kendim gibi okurum.Bu yüzden kimi hoyrat kimi naif bir tavırla karşılaşır ve alır kitaplıkta ki yerini.