Kütüphanemizdeki “Öykü Kitapları” Rafı

Kütüphanenin karşısında durup, donuk gözlerle raflara baktığımız günler olur. “Ne okuyacağımı bilemiyorum,” kaygısı yerleşir içimize. Kimi zaman da okumaktan iyice uzaklaştığımızı, hiçbir kitapla mutlu olmadığımızı düşünürüz. Öyle günlerde kurtarıcı kitaplara, kurtarıcı yazarlara ihtiyaç vardır. En çok da öykülere ihtiyaç vardır. Elbette her okur “biricik” olduğuna göre isimler kişiden kişiye değişebilir ama çoğumuz için kesişim noktasında aynıdır: Anton Çehov.

Çehov öyküleri bugüne kadar farklı çevirilerle farklı yayınevleri tarafından Türkçede yayımlandı. Bu çevirilerin içinde en mahir olanı Mehmet Özgül çevirisi. Mehmet Özgül çevirileriyle “Çehov’un Bütün Öyküleri” serisi Everest Yayınları etiketiyle raflara yeniden çıkıyor. “Memurun Ölümü”, “Entipüften Bir Adam”, “Eczacının Karısı”, “Kırlarda Bir Gün” şimdilik serinin yayımlanmış dört cildi. Yani dört cildi okuduğumuzda, kronolojik sıralanan öykülerde 1880’den yola çıkıp 1887’ye gelmiş olacağız. Daha önce kitaplığında bir Çehov rafı oluşturmamış olanlar için kaçırılmayacak bir fırsat bu. Edebiyatın bütün dinamiklerini kullanarak, eleştirel ve yalın bir dille dünyaya nasıl meydan okunabileceğini görmek için Çehov’un satırlarında kaybolmak gerekiyor.

Everest Yayınları’nın öykü kitaplığına bir diğer katkısı koca bir coğrafyanın edebiyatını “palto”sundan çıkaran Gogol’un “Petersburg Öyküleri”yle geliyor. Yine Mehmet Özgül çevirisiyle yayımlanan kitapta Bir Delinin Güncesi, Kaput, Burun, Fayton, Neva Caddesi adlı beş öykü yer alıyor. Özgün bir öykü dili oluşturmanın ipuçlarını arayan bütün okurlara, özellikle de genç okurlara sıklıkla önerdiğim bir kitaptır Nikolay Vasilyeviç Gogol’un bu olağanüstü kitabı. (Everest Yayınları’na küçük bir not: Çehov kitaplarının kapak tasarımlarını daha çok beğendim. Kişisel bir yorum elbette.)

Kapak tasarımından başlayarak okuru çarpan bir diğer kitap da John Cheever’ın “Yüzücü”sü. Üstelik Everest Yayınları bu kitaba “Toplu Öyküler 1” alt başlığını da koyduğuna göre , Cheever’ın tüm öyküleri yakında kitaplığımızda yerlerini alacak. Kitaba adını veren muhteşem öyküden uyarlanan filmi 1970’li yıllarda TRT ekranlarında izlediğimde zihnimin allak bullak olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Masalların soyutlama yeteneği kazandırdığı bir çocuk algısının, ehlileştirilmiş bir yetişkin algısından çok daha inanarak gireceği bir dünyayla karşılaşmanın heyecanıydı bu. Burt Lancester’in başrolünde oynadığı bu Frank Perry filminin, 14 sayfalık bir öyküden uyarlandığını görmek de heyecan verici. Boşuna dememişler “İyi filmler iyi romanlardan ziyade iyi öykülerden çıkar,” diye. Bu kitabın heyecan verici bir yönü daha var. Elimizde bir Tomris Uyar çevirisi tutuyoruz. Usta öykücünün kitabın girişindeki “Neden mi John Cheever?” başlıklı giriş metni o kadar zeki bir finalle bitiyor ki, kitabı okumak isteğiniz misliyle artıyor. Cheever’ın bir güncesinde “Keşke biri çıksa da öykülerimi başka bir düzene göre sıralasa,” dediğini söylüyor ve ekliyor Tomris Uyar: “O isteğe uydum”. Tomris Uyar tarafından düzenlenmiş John Cheever öyküleri; öyküsever okur daha ne ister ki?
 Öykü kitaplarında en güçlü ataklardan bir 30.yılını kutlayan Can Yayınları’ndan geldi. Bir “Öykü Şenliği” başlatan yayınevi, peş peşe dünya edebiyatının güçlü kalemlerinden öykü kitapları yayımlamaya başladı. Bu seride beni en çok şaşırtan kitap, açık söylemek gerekirse pek de “yazarım” olarak görmediğim Salman Rushdie’nin “Doğu, Batı” adlı öykü kitabı oldu. Kendini bu kitabın adındaki “virgül”ün durduğu yerde gören Rushdie, tam da bu metafora uygun bir oyun oynamış üç bölüme ayırdığı kitabında. Begüm Kovulmaz’ın çevirisine de teşekkür etmeliyiz.

Thomas Mann’ın “Zor Saat”ini ve Alice Munro’nun “Bazı Kadınlar”ını yaz boyunca önüme gelene önerdiğim için tekrar etmeyeceğim. Ama hala söylemediğim birileri varsa, not almışlardır herhalde. Can Yayınları’nın serisinden altını çizmek istediğim iki kitap Japon Edebiyatından geliyor. Cuniçiro Tanizaki’nin “Sazende Şunkin” adlı kitabını, etkileyici Akutagawa çevirilerini okuduğumuz Oğuz Baykara çevirmiş. Kitabı bana usta öykücü Faruk Duman tavsiye etmişti, iyi ki de etmiş. Ezberlediğimiz düşünce sistemi ve davranış kalıplarının dışına çıkıp, dünyaya başka bir coğrafyadan bakma olanağı veren öyküler insana dair en karanlık duyguların bile satırlara yayıldığı metinleri içeriyor. Şaşırtıcı bir kitap olduğu tartışılmaz.

Japon Edebiyatından öykü kitaplığımıza yerleşen diğer kitapsa, ülkemizde daha çok tanınan bir isimden, Yukio Mişima’dan geliyor. “Yaz Ortasında Ölüm”ü, daha önce Murakami çevirileriyle tanıyıp sevdiğimiz Hüseyin Can Erkin çevirmiş. “Bir Maskenin İtirafları”nı okumuş olanları çok şaşırtmayacak bir kitap. Mişima ile ilk kez tanışacaklar içinse iyi bir “giriş kapısı”. Kitaba adını veren öykü dışında Sirk, Kanatlar ve Bulmaca öykülerine ayrıca dikkat çekmek isterim.

Bu ay Milliyet Kitap için bir tanıtım yazısı yazmaya oturduğumda “Mutlaka öykü yaz!” dedim kendime. Sonra da birini diğerinin önüne koymak istemediğim listeyi olduğu gibi paylaşmaya karar verdim. Şimdilik liste sadece doğusuyla batısıyla dünya edebiyatının örneklerinden oluştu. Önümüzdeki aylarda Türk edebiyatının örneklerini de sıralamak, öykü kitaplığını büyütmek gerekiyor. Amaç kitap tanıtmaksa neden bir taneyle yetineyim ki? Hala öykü raflarıyla dolu değilse kütüphanenizle hesaplaşmaya başlayın. Daha iyisi; kendinizle hesaplaşın ve o rafı bir an önce oluşturun.

Comments (9)

kitaplığın karşısında ne okuyacağını bilmeden kararsız, kaygılı kaldığımız ve uzun soluklu bir kitaba cesaret edemediğimiz zamanlarda, evet öykülere, tam da o anlarda, sevdiğimiz yazarların öykü kitaplarına sığınmak çok güzeldir, ilaç gibi…

ben bugünlerde cortazar okumak istiyorum. yeniden, özellikle de "mırıldandığım öyküler"ini. tomris uyar çevirisiyle. ne güzel yazar cortazar… ne büyük şans onun okuru olmak.

Bahane uydurmak istemem; ama "okumak" konusunda "iştahımın kaçtığı" bu süre zarfında, yazınız ilaç gibi geldi. Zaten öyküyü romandan daha çok seviyorum. Tabi ki bu bir tercih meselesi.
Thomas Mann'ın "Zor Saat"i ve F. Kafka'nın "Bütün Öyküler"i raftan göz kırpıyor. Ve o rafta büyük bir iştahla aldığım ve adını daha sayamadığım öyküler var! İyi de sormazlar mı, okumak konusunda bu tembellik niye?

Açgözlü bir şekilde raflarından alıp masaya sıraladığım kitaplarla günlerdir göz göze geliyoruz. Vaktinde okuyamadığım edebiyat dergilerinin eski sayıları sıralamada yer almadıkları halde öne geçtiler. O yüzden masamdaki Ahmet Büke, Cem Akaş, Ali Teoman, Murat Uyurkulak ve Antonis Samarakis kitaplarıyla göz göze gelmemeye çalışıyorum.

Bu tür yazılarınız gerçekten çok önemli, yol gösterici.
Teşekkürler 🙂

çehov mevzusu açılmışken, bir keresinde Zeki Demirkubuz Çehov'un bir öyküsünden bahsetmişi. Bir babayla oğul bir hana gidiyorlar. Hancının kızına aşık oluyorlar. Çehov'un hangi öyküsü bu ve hangi kitabında bilen var mıdır?

Kimi zaman romana göre daha sıcak bulduğumuz öykü türünü derlenmiş kitaplardan okurken her bir öyküye farklı günlerde vakit ayırmaya dikkat ediyorum. Bir öykü kitabında tam alıştığımız, bizi etkileyen eseri sonlandırıp ardından bir başka maceraya ya da duygu yolculuğuna geçmek nedense hazzı azaltıyor.

Merhabalar,

Halil Cibran okudunuz mu hic ? Onun hakkındaki düsüncelerinizi merak ediyorum..

DARMADAGIN'a… Cibran okudum ve düşünsel yoğunluklu metinlerini önemserim.

Öykü neden bu kadar önemli? Anlamaya çalışıyorum…

Leave a comment