Mithat Alam Film Merkezi’nin korkutan özgürlüğü

Mithat Alam 28 Kasım 2016’da bu dünyadan ayrıldı. Ölüm ilanında “Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi ve Mithat Alam Eğitim Vakfı’nın kurucusu” yazıyordu. Ömrü boyunca sinema ve eğitim alanlarında çalışan Mithat Bey’in böyle anılmasından daha doğal bir şey olamazdı. Bu alanlardaki, özellikle de sinema alanındaki katkıları ve verimi, başarılı bir iş insanı olmasının da önüne geçiyordu elbette.

Bir de Boğaziçi Üniversitesi vurgusu var. 1945 doğumlu olan Mithat Alam, orta öğrenimden itibaren o ailenin bir parçasıydı çünkü. Robert Kolej, Robert Kolej Yüksek Okulu (eski adıyla) ve Boğaziçi Üniversitesi. Kurduğu sinema merkezinin çok değerli iki çalışanını, Zeynep Ünal ve Elif Ergezen‘i görevden alan, kampüse girişlerini yasaklayan kayyım rektör Naci İnci’den çok daha önceleri Boğaziçi Üniversitesi kültürünün bir parçasıydı Mithat Bey. Gerçekten liyakat söz konusu olsaydı şu cümleyi kurmazdım ama not düşmek istedim.

Gerçek bir kültür insanı, bir sinemasever olan Mithat Alam, Mithat Alam Film Merkezi‘ni 2000 yılında kurdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde akademik bir sinema bölümü yoktu ve Mithat Alam’ın asıl amacı üniversitede bir sinema master programı açılmasıydı. O dönemin rektörlüğü buna karşı çıkınca da bir film merkezi kurmaya karar verdi. İlk gününden beri “emirleri üniversiteden almayan, neler yapılacağını öğrencilerin belirlediği” bir merkez. Merkezin içinden çıkma bir sinema insanı olan Berke Göl’e verdiği röportajda şöyle diyordu Mithat Alam: “Birçok projemiz, öğrencilerin tavsiye ettiği projelerdir. Türkiye sinemasında meslek hayatının sonuna gelmiş yönetmenlerle, oyuncularla, senaristlerle, görüntü yönetmenleriyle, set işçileriyle yapılan sözlü tarih çalışmalarından oluşan ve çok önem verdiğim Görsel Hafıza Projesi örneğin, tamamen öğrencilerin isteğiyle hayata geçirildi.”

Mithat Alam Film Merkezi’nin yıl sonlarında kitaplaştırdıkları “Sinema Söyleşileri”ne ben de konuk olmuştum. Bu söyleşinin gerçekleşmesiyle ilgili bütün süreci Zeynep Ünal yürütmüştü. Benzersiz kibarlığı ve bitmeyen neşesiyle, söyleşi gününün harika geçmesini sağlamıştı. Söyleşi öncesinde Mithat Bey’le uzun uzun sohbet etmiştik. O yıllarda, yani benim de ekranda olduğum zamanlarda, festivaller ya da etkinlikler nedeniyle daha sık görüşürdük. Sık sık da telefonlaşırdık, sohbetlerimizin hepsinin ucu sinemaya dayanırdı. Merkezin bir eğitim programına katılmadım ama dolaylı olarak benim sinema kültürüme de büyük, çok büyük katkısı oldu Mithat Bey’in. Onun ve merkezin destekleriyle çıkan Altyazı dergisinde yazdığım günlerde çok ders çalıştım, çok şey öğrendim. (O sayfaları bana açtıkları günler için bütün Altyazı ekibine de bir kere daha teşekkür ederim)

Mithat Alam Film Merkezi’nin sinemamıza katkılarını anlatmaya benim bilgim yetmez. Ama Türkiye’de son yirmi yıldır yolu sinemadan, filmcilikten ya da bu işin medyasından geçen biri varsa, bilin ki bu merkezin katkısını bir şekilde hissetmiştir. Ya doğrudan ya da dolaylı. İşte bu merkezin çok önemli iki çalışanı kayyım rektör tarafından görevden alındı ve hatta kampüse girişleri engellendi.

(Arada bir başka hatırlatma yapayım. 2021 Kasım’ın Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nde bir takım olaylar oldu. Melih Bulu’nun atanması döneminde Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi Yayın Kurulu Başkanı Murat Gülsoy ve yayınevinin başeditörü Ergun Kocabıyık görevlerinden istifa etmişlerdi. Sonra da son çalışan editörün de işten çıkarıldığını ve yayınevinin kapatıldığını okuduk. O dönemde Naci İnci yayınevinin kapatıldığına ilişkin iddiaları sosyal medyada yalanlamıştı. Hatta yayınevinin işleyişinin durmasını bu istifalara bağlamış ve suçlayıcı cümleler kurmuştu. Peki ne oldu? Yayınevi şu anda ne yapıyor? Gülsoy ve Kocabıyık, Hayalet Gemi dergisini çıkardığımız yıllardan tanıdığım isimler. İkisinin de bilgi birikimi, yayıncılık anlayışı, bilimsel bir çerçeve oluşturma yetenekleri tartışılmaz. Çok değerli kalemler olmasını, entelektüel birikimlerini yazmıyorum bile. 25 yıllık yayıncılık geçmişinde bizlere çok önemli kitaplar okutan yayınevi şu anda ne durumda, ne yapılıyor?)

Dönelim film merkezimize… Mithat Alam Film Merkezi, özerk bir yapı olarak tasarlanmış. Gücünü de buradan alıyor. Kayyım rektörlüğü rahatsız eden de bu güç. Zeynep Ünal ve Elif Ergezen bu özerkliğin, özgürlüğün, öğrenci kontrollü gücün sürekliliğini sağlayan isimler. “Kampüse bile alınmayalar” denmesinin nedeni de bu. Mithat Alam Film Merkezi’nin özgürlüğünden duyulan korku.

Boğaziçi Üniversitesi direnmeye devam ediyor. Şimdi bu direnişin bir noktası da Mithat Alam Film Merkezi. 22 yılda öyle güçlü bir bellek oluşturdu ki bu merkez, öğrenciden, sanattan, aydınlanmadan ve özgürlükten korkanların iki sözüyle silinmez bu bellek. Ama böyle deyip olayı romantikleştirmekle ve “güçlüyüz-kazanacağız” sözleriyle olmuyor bu işler. Çünkü ancak birlikteysek güçlüyüz ve ancak sesimizi çıkarırsak duyuluyoruz. Sinema dünyasından çokça isim Zeynep Ünal ve Elif Ergezen’in görevden alınmasına ses çıkardı. Bu konunun peşini bırakmayacaklarına da eminim. Ama ben edebiyattan plastik sanatlara, sahne sanatlarından müziğe her alanın sanat üreticisinin ses çıkarmasını ve bu direniş noktasında yer almasını bekliyorum. Mithat Alam Film Merkezi’ni zedelemeye ya da yok etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Mithat Alam’a ve Seyfi Teoman’a sevgilerimle..

Comments (1)

[…] başka gün son sinemamıza son yirmi yılda en önemli katkıları sağlamış bir sinema merkezi (Mithat Alam Film Merkezi) emekçileri işten çıkarılmış. İki gün poşete sokulan çocuk kitaplarını, üç gün […]

Leave a comment