Mumluk

Kaçıncı doğum günüm olduğunu hatırlamıyorum. Sürprizleri sevmiyor olmama rağmen, arkadaşlarım sürpriz bir toplantı düzenlemişlerdi. Kahkahalar, alkışlar, öpücükler, sarılmalar… İnanmam oysa fazlasına. Hiçbir şeyin fazlasını sevmem zaten. Ama kendisine gösterilen sevgiye ilgisiz davranarak, hayata karşı soğukkanlı durduğunu kanıtlamaya çalışanları da sevmem. O yüzden yalan söylemeyeyim. Sevinmiştim için için. Hem ne yalan söyleyeyim, o zamanlar fikirlerim o kadar hızlı değişirdi ki, kimi zaman arkadaşlarımı kızdırırdım. Yeni fikirlere, yeni eylemlere kanallarımı hızla açıp, olabildiğince olumlu yaklaşmamdan kaynaklanıyordu bu, ne yapabilirdim ki? Değişim ve açıklık yine de kendimi yakın hissettiğim kavramlar, ama bu yaştan sonra kimse benden hızlı davranmamı bekleyemez. Masanın başına oturtmuşlardı beni, o şarkılarla dolu günde. Önümde irili ufaklı paketler belirivermişti bir anda. Bir kitap (neydi acaba, nedense aklımda Thomas Mann’ın bir kitabı var), bir gömlek (paketi açar açmaz rengine, kesimine değil bedenine bakınca “İstersen değiştirebilirsin,” demişti hediyeyi alan arkadaşım kırgın bir sesle), ahşap bir zürafa biblosu (gecenin ilerleyen dakikalarında dişi zürafanın hüzünlü doğum acısını anlatmama neden olmuştu) ve şu anda hatırlayamadığım birkaç şey daha. Bir de… Bir de paketi açar açmaz ne olduğunu anlayamadığım, garip, cam bir nesne. On santim yüksekliğine, dört santim derinliğinde ve genişliğinde bir dikdörtgen prizma. Bir yüzünde üç santim çapında bir daire var. Nesneyi elime alır almaz, işaret parmağımı o dairenin içinden sokmuş, “Hmm,” demiştim, “ne güzel bir şey.” Hediyeyi veren kız arkadaşım yüzüme anlamaz bir ifadeyle bakmıştı ama ona “Bunun ne olduğunu ve ne için kullanabileceğimi anlamadım,” diyemezdim. Kendimden emin bir ifadeyle masadaki eğlenceye döndüğüm anda “Sevdin mi?” demişti kız arkadaşım, “sana kahve içmeye geldiğimde mum ışığında otururuz diye düşündüm.” Hediye edilen nesnenin bir mumluk olduğunu o anda anladım. O kız arkadaşımın benimle mum ışığında kahve içmek istemesinin altında özel bir neden olup olmadığını ise hâlâ bilmem.

Yorumlar (7)

malesef kadınların böyle işe yaramaz hediyeler vermekte üstlerine yok 🙂

üstelik bunu öyle bir ince düşünce ile yapıyorlar ki, adam hediyeyi alınca "bu zamana kadar neden bende yoktu" diye hayıflanabilir duruma geliyor.

Bir dükkana girdik. "Hangisi güzel? Ablama alacağım, benim için seçer misin," diye sordu. Tezgahtarın çıkardığı gümüş bilekliklerden birini seçtim. Bordo renkli küçük toplar dizi diziydi; topların arasında da gümüş bağlatı zincirleri… Yirmisinde yoktu tezgahtarın, anımsıyorum. Bir kutu çıkardı camekanın altındaki bir çekmeceden. Hediyeyi bir kutuya koydu.
Ertesi gün "İyi ki doğdun," dedi. Elime dün birlikte aldığımız küçük kutuyu bıraktı. Sevinmem gerekirken şaşırmıştım. Bu hediye, arkadaşlığın ötesine götürecek gibiydi bizi.
Bir gün, yıllar içinde iniş çıkışların sona erip her şeyin düze çıktığı bir gün, bu güzel bilekliği sahibine geri verdim.
Ne yersiz bir geri veriş. Ara sıra aklıma gelen o güzel bileklik sanki hala arasam bir yerlerde bulabileceğimi sandığım bir eşyamdır. Bize verilen hediyeleri geri vermek asıl sahiplerine doğru mudur? Hayır. Asıl sahipleri bizleriz çünkü tüm hediye edilmiş bilekliklerin. Sevilen bir eşyayı evde arayıp tarayıp bir türlü bulamamanın verdiği can sıkıntısı tüm ömrümüze yayılır yoksa. Bize verilen hediyeleri geri vermek asıl sahiplerine doğru mudur? Hayır. Bu yersiz geri veriş, tekrar edilmemesi gereken büyük bir hatadır.

Hediye seçimi, ince, hassas düşünen insanlar için ne kadar zordur.
Ama, amacı kendine yatırım olan hediyeler ne kadar romantik görünsede, antipatik hediye olmaları kaçınılmaz oluyor galiba. Mum ışığında kahve içmek, dahice bir fikir olsa da, ne kadar bağlayıcı, hediyeyi alanı, hele böyle bir durumu hiç düşünmüyorsa, ne kadar zorlayıcı.

Bu arada, hediyeyi veren kişinin niyetini bir yana koyarsak, ilk anda ne işe yaradığı anlaşılmayan hediyeler için, bazı ipuçları durumu aydınlatmaya yarar.;) Mumluğun yanında, içine koyulabilecek bir mum, kitap destekleri için araya konmuş bir kitap gibi.
Teşekkürler…

Bu yazının başlığı bana bir gafı hatırlattı; şamdanlık…

bir yorum bırakın