Nazım, vatan hainliğine devam ediyor. Hala!

Tuhaf bir Pazar günü yaşanıyor Frankfurt’ta.
Geçmiş zamanla, şimdiki zaman karışmış durumda. Soğuk bir akşamüstü, ünlü Alte
Oper
’in önünde toplanan kalabalık, Türkiye’deki tutuklu gazeteciler için bir
gösteri yapıyorlar. Mustafa Balbay’ın hücresinin bir benzeri konulmuş meydanın
orta yerine. İsteyen içine girip, Balbay’ın kaç metrekarelik bir dünyada,
gökyüzünü hayal ettiğini anlamaya çalışıyor. Bir ara hızlı adımlarla,
paltosunun yakasını kaldırmış bir adam geçiyor kalabalığın içinden. Durup
bakıyor Balbay’ın hücresine, sonra Alte Oper’in içine doğru yürüyor. Akşam
vereceği konserin provasına yetişmek için acele ediyor. Bilen bilir, Fazıl Say,
yüzlerce kere çaldığı bir eser bile olsa, provaya asla geç kalmaz.
Frankfurt, Hessen Türk Toplumu’nun 20.kuruluş
yılı kutlamaları kapsamında önemli bir gece yaşamaya hazırlanıyor. Fazıl Say
imzalı “Nazım Oratoryosu”nun heyecanı çok önce sarmıştı bölgeyi. Biletler
çoktan tükenmiş durumda. Daha önce defalarca dinlediğim eseri, birkaç isim
değişikliğiyle ve Alman bir koroyla dinleyecek olmanın merakıyla salona doğru
yürüyorum. Yakın zamanda Fazıl Say’ın “İlk Şarkılar” albümünü yayınlayarak,
yıllardır birlikte çalışmak istediği piyanisti bir anlamda Ada Müzik ailesine
dahil eden Bülent Forta’nın, bir avroluk vestiyer ücretimi ısmarlamasıyla
giriyorum olağanüstü Alte Oper’in dünyasına.
Hessen Türk Toplumu Başkanı Erhan Songün,
giriş konuşmasını yaparken oldukça heyecanlı. Üstelik bu anlamlı yıldönümü,
Nazım’ın ölümünün 50.yılına denk düşmüş durumda. Salonda Türkiyeli dinleyici
sayısı fazla ama Almanlar da var elbette. Frankfurt Belediye Başkanı çok
kültürlü, çok dilli şehrin “Eşsiz” Fazıl Say’ı ağırlamaktan büyük gurur
duyduğunu söylediği konuşmasını kısa kesmeye özen gösteriyor.
Bundan sonrası konser notları:
1.    
Hangi ülkeden olduğu fark etmiyor,
cep telefonu olan her seyirci, konserde görüntü almak ya da ses kaydı yapmak
istiyor.
2.    
Şef İbrahim Yazıcı, iki gündür
Türkçe telaffuzlara çalıştırdığı Alman koronun, konser performansından o kadar
memnundu ki, bu beden diline de yansıdı. Bagetli başladığı konseri çıplak
elleri ve çalışılmış bir koreografiyi andıran hareketleriyle tamamladı.
3.    
Genco Erkal ve Fazıl Say.
Sıfatlarla coşturmaya, abartılı cümlelerle üstlerine yaldız dökmeye gerek yok.
Çok “yukarıda” oldukları bir geceyi, bir an bile “tempo” düşürmeden
tamamladılar.
4.    
Genco Erkal “Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Nazım Hikmet vatan
hainliğine devam ediyor hala,”
diye haykırdığında, salon adeta alkıştan
yıkıldı. Oratoryonun sergilendiği bütün konserlerde olduğu gibi. Çünkü herkes
biliyor ki, “Siz vatanperverseniz, ben
vatan hainiyim,”
diyen Nazım, vatan hainliğine devam ediyor. Hala.
5.    
“Kız Çocuğu” çalınmaya başladığı
anda seyirci mahvoldu.  O küçücük kızın, Annika
Eitner’in titreyen sesi ve kırık Türkçesiyle söylediği şarkı, ciğerlerimizi
söktü. Ah be çocuk, ne yaptın sen öyle?
6.     Blok flütçü çocuğun, solosundan yaklaşık yirmi dakika önce mikrofon
başına geçip parmak ısıtması, duygusal olarak zorlu geçen gecenin kahkahasıydı.
Fazıl Say’ın bakışla müdahalesi, İbrahim Yazıcı’nın anlamlı gülümsemesi
yetmeyince, çelistlerden biri usulünce oturttu heyecanlı çocuğu. Ama çocuk
haklı, ne iş yapıyorsan öyle ciddi yapacaksın: “büyük bir ciddiyetle 
yaşayacaksın, bir sincap gibi mesela.”
7.    
Konserin sonunda Alman arkadaşına
sarılan Türk genç kızın “İyi de konser bitti, benim ağlamam bitmedi,” demesiydi
gecenin özeti.
Tuhaf bir Pazar günü yaşandı Frankfurt’ta.
Geçmiş zaman ve şimdiki zaman birbirine karıştı. Nazım oradaydı. Genco Erkal,
gecenin sonunda kendisine hediye edilen yağlı boya tabloda resmedildiği gibi,
yirmi yaş gençti. Oradaydı. Fazıl Say, bu eserinin nice konserinden sonra, hala
ilk çalındığı günün ruhundaydı, zamansız bir derviş gibi geçti piyanonun
tuşlarından. Oradaydı. Biz de oradaydık. Yaşamak, denen kavganın kıyısında. “Yani, nasıl ve nerede olursak olalım/ hiç
ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak…”
diyen Nazım’ın dizlerine bakarak yürüdük
gecenin sonuna.

Yorumlar (2)

Yorum mu? asla.
bir şey söylemeye dahi gerek yok…….

Ne güzel bir anlati omus.
Neredeyse 9 yil gecti aradan. O günün coskusu hep sürecek icimizde.

bir yorum bırakın