Öğle uykusuyla ilgili çeşitli efsaneler dinlemişizdir. Kimi büyük yöneticilerin, politikacıların her öğlen yarım saat kadar uyumak için ofislerine özel bölmeler yaptırdıkları, önemli toplantılarını bu kaçama dinlenme zamanlarına göre ayarladıkları gibi. Kimi bakış açıları öğle uykusunu coğrafya ve gelenekler üstünden ele alır; Kuzey Avrupa pek istekli değilken Latin Amerika’nın olmazsa olmazıdır öğle uykusu. Bizde adı değişir; öğle uykusu, kestirme, şekerleme… Ben şekerleme denmesini pek eğlenceli (ve elbette lezzetli) bulurum. Ama daha da önemlisi, her ne kadar her gün yapamasam da, adı ne olursa olsun öğle uykusunu severim.
Bir zamanlar öğle uykusu uyumadan hayata karışamayan bir adamın öyküsünü yazmak istemiştim. Notları kim bilir nerededir, sonunda vazgeçmiştim öylesi bir metin yazmaktan… Eğer Can Yayınları‘nın yeni serisi Kırkmerak’tan çıkan Thierry Paquot imzalı eğlenceli ve ufuk açıcı deneme kitabı “Bir Sanattır Öğle Uykusu”nu daha önce okumuş olsaydım belki de vazgeçmezdim.
Kitabı okumaya başlamadan sorulması gereken soru şu: Ben öğlen uykusunu seviyor muyum?
Thierry Paquot, 1952 doğumlu bir Fransız felsefeci. Asıl alanı her yönüyle şehirler ve şehircilik. Sokağın yeni türettiği sözcüklerden, metropol yaşamının kültüre etkilerine çok yönlü araştırmaların başında yer almış bir isim. (Can Yayınları’nın bu yeni serisi, içeriği ve tasarımıyla etkileyici ama bir de eleştirim var, kitapta yazarın biyografisi yok.) Kitabın daha girişinde öğle-uykusu-sevenleri bir metin altında toplayacak bir sahne var; günün temposundan yarım saatlik şekerleme çalma meraklılarının çok iyi bildiği bir sahne:
Ağır ağır kalkıyorum çalışma masamdan, bilgisayarımı kapıyorum, yatağıma doğru ilerliyorum; pantolonumu, ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıyorum, telefonun fişini çekiyorum ve biraz da üzülerek Martine Geliot’nun “Arp Resitali”ni sona erdiriyorum. Arkasından, uzanıyorum, gözlerimi kapatıyorum ve ortaya konuşurmuşçasına, kendi kendime “iyi uykular” dediğimi duyuyorum; enikonu işitilmeyecek bir sesle, bir mırıltı, bir okşama gibi. Birkaç saniye sonra, artık hiçbir şey benim denetimimde değil, bütünüyle “başka bir yerde”yim, uyku âleminde… Saat kaç? Neredeyse bir buçuk. Öğleden sonranın başlangıcı. Öğle uykusunun sizleri çağırdığı ve ona nasıl yanıt vereceğinizi bilemediğiniz o leziz, kısacık süreç. Uyumak mı? Ama yapacak onca şey var. Uyumak mı? Ciddi olamam! Ya biri duysa bunu, eşime, dostuma, öğrencilerime, meslektaşlarıma, üstlerime söylese… Hayır, rahatsız etmeyin beni, dinlenme zamanı bu. Burada olmamın nedeni kimse değil: Uyuyorum ben!
Thierry Paquot’un kitabının çekiciliği elbette bir şekerleme güzellemesi yapmasından gelmiyor. Kitabın hemen girişindeki (renkli görsellerle desteklenmiş) bölümde, yazar öğle uykusunun sanattaki yansımalarını ele alıyor. ( Baba Pieter Bruegel’in “Düşler Ülkesi” tablosunu özellikle sevdiğimi söylemeliyim.) Etkin üretim ahlakının kınadığı bir kurum olarak öğle uykusu bir direniş tarzı olarak siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alınıyor kitap boyunca. Elbette kültürel etkiler yoğunlukla vurgulanıyor; örneğin İspanya ve İtalya’da bir kültürel olgu olan öğle uykusuna Çin’de xiu-xi deniyor ve yine Çin’de, 1949 Anayasası’nın 49.maddesinde açıkça öğle uykusu hakkından söz ediliyor. Hatta sanal öğle uykusu bile var; yumuşak ve rahatlatıcı sesler eşliğinde ve bilgisayar karşısında kestirmeye yönelik manzara resimleri sunan internet siteleri.
Şu vurgu önemli; İş ve para ideolojisinin üstünlüğü öğle uykusunu eskiye, kırsal kesime ait, geleneksel, verimsiz uygulamaların arasına iter. Böyle bir bağlamda öğle uykusunu savunmak bu alanda siyaseten doğruya karşı çıkmak anlamına gelir.
Şimdi soruyu tekrar etmeli: Kapitalist üretim zincirinin dayattığı temponun dışına çıkıp, etkin üretim ahlakının kınadığı bir adaya yolculuk yapmak istiyor musunuz? Öğle uykusunu seviyor musunuz?
Bir kitap ekinde duymuştum bu kitabın ismini.Yazar okuyucuyu bir rüyaya sürüklemek istercesine çağırıyor kitabını…Bir Sanattır Öğle Uykusu.
Öğlede kalktığım için öğle uykusunu pek sevmiyorum galiba:)
Bir şehir planlama öğrencisi olarak sabahlamak zorunda olduğum şu günlerde bir şehircinin ağzından öğle uykusunu öven bir kitap ile ilgili bu yazıyı okumuş olmam benim için bir talihsizlik midir yoksa iyiden iyiye piyasa koşullarını düşünmeye başladığım bu zamanlarda sistemin dayatmalarına karşı yeni bir cephe açıldığını(belki pasif bir cephe olarak görülebilir, ancak kişisel düzeyde incelendiğine bir başkaldırı bile denebilir) görmem bir avuntu mudur bilemedim doğrusu.
Bu kitabı alıp okumak farz oldu artık =)
Eskilerin erken kalkmanın önemine dikkat çeken "güneşin üstünüze doğmasına izin vermeyin" sözünün içindeki ayrıntı galiba bu kitap…
Sabahın serinliğini öğle vaktinin kavurucu yalazına tercih etmektir öğle uykusu. Gece uykusunu desteklediği için sabah çok erken kalkıp güne kuşlarla başlamayı sağlar öğle uykusu. Ama kesinlikle "öğle uykusu" olmalı bu; gündüz uykusu değil. Bu, klasik batı müziğindeki kontrpuan kadar sıkı kurallara bağlı olmalı bence. Mesela 12:00-15:00 saatleri arasında uyunmalı sadece. Efendim, sabah gün doğumundan önce kalkmayan uyumamalı öğle uykusunu. Mutlaka serinde uyunmalı…ve sair kurallar işte. Yahu galiba bu öğle uykusu, derin ayrıntılar içeren bir kültür. Ne güzel bununla ilgili bir kitap olması! 🙂 En önemlisi de öğle uykusunun insanın insanca yaşama hakkının önemli bir parçası olduğunun vurgulanması.
"Öğle uykusu" denebilecek bir uykuyu her zaman sevdim, sevmeye de devam edeceğim 🙂
imogen heap geliyormuş yihuuu
Öğle uykusu demeyeyim de gündüz uykusu dersek adına ben uyuyup uyanınca bir tuhaf hissediyorum kendimi.Ağzımın tadı tuzu değişiyor.Daha çok öğle arasında ofisden kaçıp hayata karışmak istiyorum.Zaten öğlen uyuyabilmek için benimde o ünlü iş adamımız gibi bir uyku odası yapmam lazım kendime.Ama epey bir sohbet malzemesi olur etrafa.
Radikal Kitap ekinde inceleme/tanıtım(kavram kargaşası beynimi küflü peynire çevirdi) yazısını
görünce benim aklıma totaliter bir rejimin ritüeli gibi gelmişti. Gerçi kapitalist yapıda nihayetinde totaliter bir eğilim değil mi? sorunsalı da var ya neyse.
Ahah bu denli düşünmeye lüzum yok, oysa. Öğle uykusuna evet. Kitabına da evet.
"Gündüz uykusu bedenin günahı gibidir; yaptıkça daha çok istersiniz." Umberto Eco
Marquez'li öğle uykuları da güzel bir güzeldir…