İş Sanat’ın “Evvel Zaman Dışından Masallar” serisi için yazdığım “Orman Lokantası” adlı çocuk oyunu bugün izleyicilerle buluştu.
Bu cümlenin arkasında uzun bir hikâye var aslında. Teklif geçen yaz sonunda Filiz Ova’dan geldi. Serdar Biliş’le hayata geçirmek istedikleri proje kapsamında, benim de bilinen bir masalı yeniden yorumlamamı istediklerini söyledi. Heyecanla kabul ettim ama işimin kolay olmadığını da biliyordum.
Çünkü…
Filiz ve Serdar’ın bilmediği bir “geçmiş hikâye” vardı. Ortaokul yıllarımda -evet o kadar eskiye gidiyoruz- kalkıştığım bir işti bu. O yıllarda TRT Ankara Televizyonu Çocuk Bölümü’nde bazı üretimlerin içinde yer alıyordum. Öyle değerli isimler var ki anmam gereken; Tekin Özertem, Gülseren Çarkacı, Nedret Çatay… Daha kimler kimler… İşte bu mahir isimlerle yaptığımız çalışmalardan gelen bir hevesle, o yıllarda, bir masalı çocuk oyunu olarak uyarlama “cesareti”ni göstermiştim. Buna “cahil cüreti” denilirse, yadırgamam.
“Fareli Köyün Kavalcısı” idi, sağından solundan çekiştirip, farklı bir anlamla yeniden yazmak istediğim masal. Kendimce bir şeyler de yaptım. Sonuçta ortaya, oynamaya değer bir metin çıkmadı elbette. Ama benim için benzersiz bir çalışma süreciydi. Yeniden yazma ya da yorumlama, ne denirse artık, o yıllardan kafamda yer etmiş bir kavram demek ki.
O metin nerededir şimdi, bilemem. Zaten anılara bakıp hayaller kurmayı seven biri de değilim. Ama yıllar sonra, metinle oynadığım o oyun başka bir üretime dönüştü. Ayfer Tunç, YKY için “”Belki Varmış Belki Yokmuş” başlıklı bir kitap hazırlamak istediğinde Murat Gülsoy’la oturup “Fareli Köyün Kavalcısı” üstüne bir “ortak çalışma” yapmaya karar verdiğimizde, elbette yıllar önce masallarla kendi kendime oynadığım o oyunu hatırladım. Murat Gülsoy’la yaptığımız çalışma, yazarlık hayatımın özel zamanlarındandır. Kendimizce bulduğumuz bir yöntemle, Kavalcı’ya farklı bir yolculuk yaptırmıştık. (Bu çokyazarlı kitap, piyasada bulunmuyor sanırım. Ayfer Tunç’un emeğini ve harika editörlüğünü görmek isteyenler belki bir şekilde ulaşabilirler)
İş Sanat’tan teklif geldiğinde, zihnimde bütün bu çalışmalar yeniden canlandı. Anlayacağınız, hem hazırdım böyle bir metin oluşturmaya, hem de yeniden sınava girmenin tedirginliği vardı.
Sonunda bilinen bir masalın, “Hansel ile Gretel”in yeniden yorumlanmasıyla “Orman Lokantası” çıktı ortaya. Serdar Biliş yönetti, masalın anlatıcısı rolünü Gökçe Bahadır üstlendi. Kadroda kimler yok ki; Çiğdem Erken müziklerini, Cem Yılmazer ışık ve sahne tasarımını, Tomris Kuzu kostümlerini, Tuğçe Tuna koreografisini yaptı. Genç ve yetenekli oyuncular bitmek bilmez bir enerji ve değerli katkılarla yorumladılar rollerini.
“Orman Lokantası” bugün çocuklarla buluştu. Bir salon dolusu çocuk, farklı bir masal izlediler. Güldüler, heyecanlandılar, sorulara cevap bulmak için birbirleriyle yarıştılar.
Dün geceden beri tuhaf bir heyecan, hatta tedirginlik vardı içimde. Bugün oyunu izlerken, o tedirginliğin nedenini düşündüm. Cevap uzakta değildi aslında. Ortaokul yıllarında cahil cesareti gösteren Yekta’nın tedirginliğiydi yaşadığım. O yıllarda başaramadığım bir işi yapmıştım ve emeğimin karşılığını sahnede görecektim. Az şey mi?
Oyun sonrasında çocukların kahkahalarına kulak verirken, anne-babaların tebriklerini dinlerken aklımda hep o Yekta vardı sanırım.
“Emek veren herkese teşekkür ederim,” derken de… O teşekkür sadece bugün İş Sanat’ta olanlara değildi. Bugün beni ergen Yekta’yla birlikte oturtan herkeseydi. O yıllardan bu yıllara, bende emeği olan herkese.
Daha fazla duygusallaşmadan, Gökçe ile kuliste çektirdiğimiz mutluluk fotoğrafı ile noktayı koyayım. Bin kez daha teşekkür ederek…