Osmanlıca sınavından bütünlemeye kalmak

Dil konusuna pek meraklı olan rahmetli dedemin Osmanlıca
yazıyı yirmi derste öğretmek üzere hazırladığı bir program var. Yirmi ders
–yani yirmi saat- sonunda yazıp-okumaya başlıyorsunuz. Elbette, sadece alfabeye
yönelik bir program bu. Bir dilin yalnızca harflerden oluşmadığını iyi bilen
dedem, önsözünde bunu da belirtmiş zaten.
Sonrası size kalmış. Kelime haznesini doldurmak ve
anlamlarını öğrenebilmek için yapmanız gereken bol bol kitap okumak ve sözlük
karıştırmak. Bunun için eski eserlerin bulunduğu kütüphanelere üye olmanız
gerekebilir. Çünkü az sayıda esere ulaşmak için, fazlaca kaynak
bulamayacaksınız. Ama bir dilin, kelimelerden oluşmadığını bilir herkes.
Demek ki dedemin formülünün işe yaraması için önce
dilbilimciler ile siyasiler arasında Osmanlıcanın bir dil mi, yazı mı olduğu
sorusunun cevaplanması gerekiyor. Zaten pozitif bilimlerle tartılmadan,
dilbilimcilerin nesnel yorumları alınmadan adım atılmaz ülkemizde. Aksi bir
uygulamanın rövanşist olacağını bilmeyen yok. Ama bu sorunun da kısa sürede
çözüleceğine eminim.
Milli Eğitim Şurası’nın tarihimize damga vuracak kararı,
eminim sadece öneriyi uygulamaya çevirecek olan Milli Eğitim Bakanlığı’nda ve
hükümet cephesinde değil, yurt genelinde coşkuyla karşılanmıştır.
Şura’nın bir dil sürçmesiyle “zorunlu” olarak tanımladığı
dersler, şimdi eminim ki Bakanlık yetkililerince “seçmeli” olarak ele
alınacaktır. Aksi bir kararın ideolojik olacağını onlar bizden daha iyi bilir
ne de olsa. Tarihsel eleştirilerinin çatısını oluşturan “tek parti dönemi”
damarından hareket etmek istemezler herhalde. Olmayacak şeydir, bir
insanın/siyasi hareketin kendini yalancı çıkarması.
Bu konuda anlaştık; Osmanlıca dersi, olsa olsa “seçmeli” bir
ders olur. Arzu eden öğrenciler, güle oynaya koşar sınıflara.
Ama bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı’nı bekleyen çok sayıda
zorluk olduğunu unutmamalıyız. Şöyle bir bakalım, ne gibi zorluklar var:
Osmanlıca eğitim verecek yeterli sayıda öğretmen var mıdır?
Bu öğretmenlere eğitim verecek yeterli sayıda akademisyen var mıdır? Eğer bu
konuda sıkıntı varsa, rahmetli dedemin “20 Derste Osmanlıca” programı için
görüşebiliriz.
Öğrencilerin önüne sereceğiniz “Seçmeli Dil Dersi
Seçenekleri” listesi, öğrenmeye aç gençlerimizin kafasını karıştıracak mıdır? O
listede elbette Kürtçe olacak. Kürt gençleri ana dilde eğitimlerini alacaklar
zaten, ona şüphemiz yok. Ama belki Kürt olmadığı halde, kendi coğrafyasında
konuşulan bu dili öğrenmek isteyen, bu dili seçmek isteyenler de çıkacaktır. Tıpkı
Ermeniceyi seçmek isteyenler olacağı gibi.
Her iki dilin de hala yaşamakta/yazılmakta olan edebi
eserlerini okumayı hangi genç istemez. Hani başımız sıkıştıkça “hepimiz
kardeşiz” deriz ya, kim kardeşinin dilini bilmek, onunla aynı dilden konuşmak istemez.
Elbette seçmeli dersler listesinde sadece Kürtçe ve Ermenice olmayacak. Her
seçim döneminde kardeş olmakla övündüğümüz bütün halkların dilleri olacak o
listede. Milli Eğitim Bakanlığı’nın aksini uygulaması düşünülemez bile. Dayatmacı
olmayan bir iktidar anlayışında, bunun dışında bir uygulama ancak “beyin
yıkama” olarak adlandırılacaktır çünkü. Olmaz öyle şey.
Bitmedi…
Milli Eğitim Şurası’nın önerilerini, bir adım değil, bin
adım öteye taşıyacaktır Bakanlık. Örneğin işitme engellilerle iletişim
kurabilmek için bilmemiz gereken dilin eğitimini de verecektir. Böylece sadece
seçim zamanı oy istenen bireyler olmaktan çıkacaktır engelli vatandaşlarımız.
Kör alfabesini öğrenmek isteyen de çıkacaktır elbette. Heyecandan yerimde
duramıyorum, Bakanlık kim bilir daha hangi dillerin derslerini koyacaktır?
Gördünüz mü, Osmanlıca diye çıktığımız yolda nerelere geldik?
Seçmeli Ders denen şeyin mantığı budur, hayat pratiğinde
kullanabileceği dersi seçip, daha faydalı vatandaş olmanın yollarını arar
insan. Bakanlık bunu bilmiyor mu sanıyorsunuz? Bu yaklaşımla, bu coğrafyada
konuşulan/yaşayan/geçmişte yaşamış olan bütün dillere eşit mesafede yaklaşacak,
hepsine gereken değeri verecek, hiçbir dayatmada bulunmadan isteyen gencin
istediği dili seçmesine olanak tanıyacaktır.
Milli Eğitim’in okul öncesinde ve ilköğretim çağında
ideolojik değil pedagojik bir yaklaşımla yarınlara hazırladığı zihinler, lise
döneminden itibaren istedikleri seçmeli dil dersinin sınıfında kendilerini
geliştireceklerdir. O çok sözü edilen “Değerlerimiz” dersi olsa olsa
kardeşliği, eşitliği, özgürlüğü, paylaşımı, yalan söylememeyi,
ötekileştirmemeyi, çevre bilincini ve bunlara benzer daha nice konuyu aşıladığından,
bakın o sınıflar her dilde söylenen ne güzel türkülerle dolup taşacaktır.
Elbette aramızdan bazı münafıklar “Böyle şeyler olmayacak,
okul öncesinde başlayan bir din eğitimi söz konusu, Osmanlıca zorunlu olarak
ilkokuldan başlayarak öğretilecek, bütün bu kararların arkasında toplumu
muhafazakarlıktan da öte, daha radikal bir bakışla yeniden düzenleme arzusu
var, ideolojik bir baskı çağına girdik,” diye söylenecektir. Ama koskoca Milli
Eğitim Bakanlığı, koskoca hükümet hiç yapar mı böyle şeyler?
Yapar.
Yapıyor.
“İstesek de istemesek de” yapacak.
Hem de en rövanşist cümlelerle, en baskıcı haykırışlarla, en
kibirli tanımlamalarla, ideolojik yaklaşımlarla yapıyor, yapacak.
Milli Eğitim Şurası’nda bütün bunların, bu dayatmacı ruh
haliyle konuşulmuş olması çok üzücü. Korkutucu. Neredeyse bütün komisyonların,
önceden anlaşmış gibi, benzer konulara doğru manipüle edilmesinin sonuçlarını
göreceğiz. İnanın göreceğimiz şeyler, muhafazakar/mütedeyyin bir bireyi bile üzecektir.
Aydınlanmadan-dünyadan-bugünden kopuk bir “ben” duygusuyla kurgulanan eğitim,
kimi üzmez ki?
Bu kararı uygulamak isteyenler, alkışlayanlar, anlamlı
göstermeye çalışanlar daha şimdiden sınıfta çakmıştır, Osmanlıca dersinden
bütünlemeye kalmıştır.
Böyle giderse “istesek de istemesek de” yakacağız diplomayı.

Yorumlar (2)

Trabzon'da, üniversite öğrencisiyim. Hukuk okuyorum. Ve bu Cumhuriyet'in hukukunun eğitimi alıyorum haliyle. Okuduğum kitaplar da öyle olacak ya bu Cumhuriyet'in hukukunu anlatan kitaplar. Sıklıkla karşıma bana yabancı, eski dilin kelimeleri geliyor. Eh ne yapalım. Yıllarca görüp de becerip kavrayamadığımız İngilizce derslerinin yanında bir de Osmanlıca dersi görmüş olmak hoşnut ederdi beni. Belki bana bir kazanımı olurdu. Sadece hukukçular için mi böyle? Hayır. Nasıl ki Monte Kristo Kontu'nu orijinal diliyle okumaktan alacağım haz ile çevirisinden alacağımın farklı olacağını biliyor, ve orijinalini okuyup anlamak istiyorsam Cihannüma'yı da sadeleşmemiş haliyle okuyup anlamak isterdim. Farklı bir yaklaşım kazandırmak dileğiyle.

Osmanlıca öğretilecekse böyle dayatma ile olmamalıydı. Evet Osmanlıca öğrenmeyi çok isterim fakat öğrenilmesi çok zor bir dil değil. İstediğim zaman eğitimini alabilirim. Okul müfredatına koydukları diğer dilleri bile öğretmeye yetkin hocalar yok. Maksat gündem değişsin.

bir yorum bırakın