Tam on bir yıl önce yazdığım bir yazı. Arşivimi didiklerken buldum. altzine.net için yazmışım. (altzine.net farklı bir editoryal kadroyla yoluna devam ediyor ve bence hâlâ internet ortamının en iyi dergilerinden biri.) Noktasına virgülüne dokunmadan, Fil Uçuşu’nda paylaşmak geldi içimden. Çünkü yazı, doğrudan okura seslenen, onun yorumlarını isteyen bir yazı. Yorumları, geri bildirimleri almak, o yıllardakinden daha kolay; sanırım bu nedenle paylaşıyorum. Hem arada bir, zamanda yolculuk yapmak iyi oluyor.
Yazar, Hırsız, İnternet ve altzine
Evime hırsız girdi.
Hem de ben mışıl mışıl uyurken.
Aslında uykum derin değildir ama inanın hiç bir şey duymadım. Duysaydım ne değişecekti ki? Kalkıp boğuşacak, hırsızı alt edecek ve sonra onu karşıma alıp, bırak bu işleri, doğru yolu bul artık, diyecek değildim ya… Mışıl mışıl uyuyordum ve sabah dinlenmiş olarak uyandım. Yerde ayak izleri vardı ve evimdeki bir çok eşyadan iz yoktu. Hırsız izlerimi almış, izlerini bırakmıştı. Evime hırsız girdi ve biz bir değiş-tokuş yapmış olduk.
Artık benim olmayan bazı eşyaların listesini vererek sizin de canınızı sıkacak değilim. Aslında böyle bir listeyi okumanın canınızı sıkmayacağını biliyorum. Felaketler uzağımızda oldukça, sonuçlarını görmek gizli bir keyif verir. Yorum şansımız artar. İçinde bulunduğumuz ortama, hayat bilgimizi göstermek için bulunmaz fırsattır başkasının başına gelen felaketler. Kısacası size bu zevki tattırmamak için liste vermekten kaçınacağım. Günlerdir dinlediğim yorumlar ve öneriler bana yeter.
Peki öyleyse bu hırsız olayından bize ne dediğinizi duyar gibi oluyorum. (Bu duyar gibi oluyorum anlatımını da hiç sevmem, aptalca gelir.) biraz sabrederseniz bu olayla altzine okurunun buluşacağı bir nokta yakalayabileceğim elbette. Yoksa oturup özel hayatımı satırlara dökmekten zevk alan biri değilim. Bu güne kadar özel hayatımla ilgili bir şey yazdığımı hatırlayanınız var mı?
Bu olayın sizi ilgilendiren maddesi, çalınanlar listesinde altıncı sırada yer alıyor. Bu listeyi ben oluşturmadım. Tespit yapmak için evime gelen polisler neler çalındığını sorduklarında, çevremdeki eksikleri gördükçe sıraladım. Altıncı maddeye geldiğimizde polisler bana adlandıramadığım bir duyguyla bakmaya başladılar. (Bir deliye, bir suçluya, bir salağa, bir zavallıya ya da bir şeye bakar gibi, bilemiyorum.) Şimdi, dikkatli okurların çoktan anlamış olduğu, yazıya öylesine bakanların da anlayacağı noktadayız: Bu yazıyla, altzine okurlarını buluşturan nokta…
“Olamaz, altzine için yazdığım yazıyı da almış!”
Bilgisayar teknolojisine saygı duymasına rağmen yazılarını harita metot defterine, kurşun kalemle yazan biri olarak, hırsızın ziyaretinden bir gece önce deli gibi çalışmış ve yirmi beşinci sayı için düşündüğüm yazıyı tamamlamıştım. Yazı, çalışma masamın üzerinde sessiz sessiz okuruyla buluşacağı günü bekliyordu. Ya da ben beklediğini sanıyordum. Ama o sabredememiş, bir hırsızın cebinde gezmeye çıkmıştı.
“altzine nedir?” dedi bıyıklı polis.
“Bir internet dergisi.” diye cevapladı evi soyulan mağdur adam.
“Yazar mısın?” dedi hep sigara içip küllerini yere atan polis.
“Şey, bilmem… Yani… Ben…” diye kekeledi deliye benzeyen adam.
“Ne yazıyo bu dergide?” dedi üçüncü, sonuncu ve telsizli polis.
“Edebiyat dergisi. Öyküler, makaleler, denemeler, hiper-metin çalışmaları, inter-aktif yazılar, karikatürler, animasyonlar, kolajlar, çeviriler var. Her ayın ilk günü çıkıyor. İnternet ortamının yeni okuma biçimlerini getirmesi, beraberinde yeni yazı biçimlerini de getirdi. Zaman içinde okur olmaktan çıkıp izleyici konumuna geçen insanlar, internet sayesinde tekrar okur konumuna geldi ve yazıyı tekrar keşfetti. Sonsuz bilgi akışının olduğu demokratik bir ortamda insanlar, kendilerini daha rahat ifade edebilmeye başladılar. Çünkü yıllardır akademinin elinde olan bilgi, tıpkı rönesansla kilisenin tekelinden çıkması gibi, internetle tekrar açığa çıktı. Söyleyecek şeyleri olanların bunları söyleyebilmesi için akademi eşiğini geçmesi gerektiği şeklindeki terör, sivil bir hareketle kırılmış oldu. Bütün bu gelişmeler alternatif yayıncılığın gelişimini destekledi. altzine de, alternatif dergicilik anlayışını tasarımından, içeriğine uygulamaya çalışıyor. Bu ay da ikinci yılını dolduruyor. Ne güzel değil mi?” dedi salak, deli, suçlu, mağdur ve geveze adam.
Bu gün nezaretteki üçüncü günüm. Bu yazıyı ziyaretime gelen yazarlardan biri aracılığıyla dışarı çıkartmayı düşünüyorum. Gerçi henüz hiç bir yazarımız ziyarete gelmedi ama… Burada olduğumdan haberlerinin olmaması mümkün değil… Dün basın mensuplarına tanıtıldım. Bir masanın üstüne disketlerle “altzine” yazdılar. Ben de masanın arkasında durup kameralara el salladım. Belki de yazarlar toplanmış, beni kurtarmak için bir plan yapıyorlardır. Belki en kısa zamanda internette “Mağdura Özgürlük” diye bir sayfa açarlar. Bu arada hırsızdan hâlâ haber yok. Acaba yazımı başka bir sitede kullanmış olabilir mi? Şimdi kalın kaşlı polisin verdiği kalem kağıtla notlar almaya devam edeceğim. İnternet üstüne bir yazı yazmayı düşünüyorum. Başlığını çoktan buldum bile: Yaşasın Özgürlük!
Editörün Notu:
* Okumuş olduğunuz yazıyla ilgili olarak görüşlerinize ihtiyacımız var:
* Sizce bu yazıda anlatılanlar doğru mudur, yazar tarafından uydurulmuş mudur?
* Olayların en azından bir kısmının doğru olması mümkün müdür?
* Yazar ilgi çekmek için basit numaralara mı başvurmuştur?
* Hırsızlık yapmak üzere bir eve girseniz, yazı çalar mıydınız?
* Yazarla paylaşmak istediğiniz duygularınız nelerdir?
Bu ve benzer sorulara cevaplarınızı en kısa zamanda bekliyoruz. Gelen mesajlarınıza yazılacak cevaplarda yazarın akıbetini de öğrenmiş olacaksınız. Tabii her şey doğruysa…
"Bu arada hırsızdan hâlâ haber yok. Acaba yazımı başka bir sitede kullanmış olabilir mi?"
:)))
Hırsızlık yapmak üzere bir eve girseniz, yazı çalar mıydınız?
acaba bu soru hırsızı yakalamak için konulmuş bir soru mudur? ilgimi çekti neden boyle bir soru yazılsın diye.benim bu düşünceme göre bu anlatılan doğru ve sanırım yazarın basına gelmiş bir olay…
Okuduğum bu yazı Yekta Kopan'ın kaleminden çıkmış gibi durmuyor. Sanki biri onu taklit etmek istemiş.. Sıradan bir hikayeden yola çıkıp basit bir günü anlatmak ve "kendi kendine konuşmak".. Tüm bunları yaparsam "Yekta" olurum demiş gibi. Ben her Yekta Kopan hikayesi okuduğumda aynı şeyi yaşarım. Yazı biter; garip bir his kaplar içimi. Büyük bir ders vermez, aykırı bir sona varmaz, bilinmeze sürüklenmez sonları, "sıradandır." Ama o sıradanlığın içersinde kaybettirir adama kendini. "Eee ?" diye sorarken, "Hadi canım." demeye başlarsınız. Ben bu yazıyı okuduktan sonra, "Eee ?" kısmında kaldım ne yazık ki.. Devamını getiremedim.
ben dogru olduğunu düşündüm; en azından %75 inin. ben hırsızlık içinbir eve girmem egerki girersem yazıyı merak eder okurum ama o yazıyı çalmazdım. başka hayatlara yorum yapıp kendi konumumuzu yükseltmeye çalışıyoruz düşüncenize birebir katılıyorum ve bunun insanın doğasında olduğunu ve başa çıkılması gereken rahatsız edici birözellik olduğunu düşünüyorum.
paylaşımlarınız ve yazılarınız için çok teşekkür ederim
İlk olarak belirtmeliyim ki uzun zamandır bu kadar akıcı ve keyifli bir yazı okumamıştım. Görüşüme gelince.. editör notundaki 3 ve 4üncü maddelere kısmen katılıyorum. asıl merak ettiğim; "Acaba bu hikayeyi kullanarak bi kısa film yapsam size ayıp olur mu? bilgi hırsızlığına girer mi?" 🙂
Yazıyı çalan yazarın ta kendisi olabilir mi ki?
* 11 yıl öncesi düşünüldüğünde bu ülkenin şartlarıyla birlikte; doğruluk payı içerdiği olayların yüzdesi açısından %90 ları zorlar.
* hırsızlık için bir eve girmiş olsam; bu hırsızlık olayında para edecek her şeyi çalmayı düşünebilirim. Kültürel birikim açısından pek çok üst düzey özel şirket yöneticisinden iyi vaziyette olan hırsızlarımız var; birisiyle tanıştım.
* Bu yazıyı daha önce okuyamadığım için hissettiğim şeyi daha önce yaşamadığımdan, anlatamıyorum.
okurken yazının çalınma kısmını şöyle hayal ettim:hırsız masanın üzerinde duran yazıya bir göz atar.bir kaç cümlesini okur.meraklanır tamamanı okuma istegiyle yanıp tutuşur.ama yeterli vakti olmadıgını farkeder ve yazıyı montunun içine aceleyle sıkıştırır.demekki yazı bir hırsızı bile etkilemeyi başarır..
Bana kalırsa yazdıklarınız gerçek olmalı! En azından bir kısmı büyük ihtimalle gerçek, değil mi?
1. ihtimal:
Ülkemizde hırsızın ev sahibesi ile kahve içtiği de olmuştur, neden edebiyat sever bir hırsız olmasın? Belki de hırsızın en sevdiği kişilerden biri çok pahalı bir ameliyatı olamazsa, hastalıktan ölmek üzeredir… Türk filmi senaryosu niteliğinde bu tür olaylar maalesef gerçek olabiliyor. Hem ayrıca ülkemizde hırsızlardan çok, hırsızları bu hale getiren düzen çok başarılı işlemiyor mu? Dolayısıyla Türk filmi senaryosu niteliğinde olmayan başkaca olaylar da bu durumu tetikleyebilir…
2. ihtimal:
Hırsız belki de edebiyattan hiç anlamayan ancak sadece hayata karşı meraklı olan birisidir. Yazınızı, "Hmm, ne yazmış bakayım…" diye almış, sonra okuyup; belki bir de beğenmeyip, çöpe atmıştır…
Sonuç: 2. ihtimale daha yakınım. Çünkü edebiyat aşığı olan bir hırsız olsaydım ben, kendimi ele vermeyecek biçimde o yazıyı sonradan posta kutunuza atıp kaçardım… Elinize bir şekilde ulaşmasını sağlardım, yanlış adres verip kurye ile de yollayabilirdim.
Yazınız insana başka şeyler yazdırmaya ilham veriyor. Olayın akıbetini merak etmekle beraber!
Hani her insanın karanlık yanlarının yanında mutlaka bir parlak yanı olduğuna inanılır ya; yazınız "edebi lezzeti olan bir hırsız" canlandırıyor gözümde… Yazmak için daha fazla heyecan duymaya başladım. Teşekkürler.
Çoğu uydurulmuş gibi duruyor.. Sanki bir polisiye dizi film senaryosunun kurgusu gibi.. Bana böyle geldi.Hırsızlık için bir eve girsem yazı çalar mıydım? Ben olsam çalarım evet, severim yazıları 🙂 Ama gerçek bir ''hırsız'' çalmaz galiba.
*En azından bir kısmının doğru olması mümkün. Nezaretteki bölüm doğru değildir mesela.
*Yazar basit numaralara başvurmamıştır. Polisin sorularının ortasında bir yerde başlayan bir nevrozun sona kadar yazıya eşlik ettiği hissi uyandırmıştır bende.
*Çalmazdım ama okurdum sanırım.
*Başkasına gelen felaketlerin hayat bilgisi göstermek için fırsat olması, sadece bazı insanlar için geçerlidir bence.
Memurların belki de hayatları boyunca kıymet vermedikleri bir "şey"e böylesine değer biçilmesi "deli" için kötü olsa gerek. Zira denizler ülkesinde ada olmak suçtur.
* Benim de evime hırsız girmiş olmasının ve benzer bir durumu yaşamış olmamın düşüncemde etkisi var mıdır bilmiyorum; ama en azından olayın başlangıcının gerçek olması yüksek ihtimaldir.
* Anlatılan olayın gelişiminde bence gerçekten kurmacaya doğru bir gelişim var. Hikaye, bir hırsızlık olayıyla başlıyor. Hırsızlık, hikayede konu etmeye dair bir başlangıç olabilir; fakat onu diğer hırsızlıklardan ayıran ne? Bu noktada okunan hikayenin selefinin çalınmış olması ihtimali çok zekice bir kurgu; fakat diğer bir taraftan gayet mümkün. Hikayenin bence kurmaca olan kısmı sadece nezarethanedeki kısmı.
* Yazarın basit numaralara başvurduğunu düşünmüyorum; fakat hikayenin gerçekten çalınmış olduğunu kabul edersek, çalınan hikayeye dair polisle yapılan konuşmalar adeta sitenin hoş bir tanıtımı gibi… Yine de bu durum bu konuşmanın polisle yapılmış olabileceği ihtimalini bana göre çok düşürmüyor.
* Yazarın ve okurun, metinle ilişkisi çok farklı… Yazar, onu yazdığı için zaten ona sahip ve onun başka biri tarafından okunduğu her seferde bu sahiplik bir kez daha onaylanıyor. Okurda ise şöyle bir durum var. Yazıyı okuyanlar çoğaldıkça yazıya sahip olmaktan yazıya ait olanlara dair bir geçiş yapıyorlar. O yazıyı sadece kendim okumak isteyecek kadar kıskançlık duyuyorsam ya da herkesten önce okumak isteyecek kadar tutkuluysam çalardım.
* Öyle bir yazı olmasa bile, çalınan yazıyı okumayı çok isterdim.
Sayın KOPAN,
Yazının, yazarın başından geçen bir hırsızlık olayının kurgularla beslenerek kâğıda döküldüğü kanısındayım. Hırsız, çalınan eşyalar, polis ve ifade kısımları gerçek gibi, – altzine için yazılmış yazının çalındığının düşünülmesi ya da hırsızlık olayıyla ilk yüzleşmede böyle bir korku duyulması da gerçek sanki-, ancak dergi yüzünden gözaltı sürecinin kısmen kara’lık da kokan bir mizah içerdiğini düşünüyorum.
Hırsızlık olarak bir eve girecek olsaydım ne (ç)alacağımı biliyor olurdum, sanırım. Ama eğer bir yazı çalmayı isteyip istemeyeceğimi bilmek istiyorsanız… bazı söz dizimleri var ki, evet, onları çalarak altlarına adımı yazıp yanı başımda tutmak istiyorum ama bunu yapamayacağımı da biliyorum. Çünkü yaz-ı/-mak insanın kendinden bir şeydir, yama ya da estetik tutmaz; ve çalıntı hissiyatlar, yazı(lı) bile olsalar, kimsenin üzerinde yazarında durduğu gibi durmazlar.
Son olarak; zayıf ihtimâl, yazarın başından bir yazısının bir şekilde çalınması gibi bir olay geçmiş olduğunu ya da daha güçlü ama yine de zayıf bir ihimâl de içinde gizliden gizliye böyle bir korku taşıdığını düşündüm birden…
Bu arada ‘Yaşasın Özgürlük’ başlığı altına O yazıyı da yazdınız mı diye merak ettim…
Keyifli bir gün, iyi bir hafta olsun…
Yazıyı bugün yazmış olsaydın,tümünün gerçek olduğu düşünürdüm.Nezaretteki bölüm hariç(onbir yıl öncesi için)doğruluğunu düşünmüyorum.
Annemin evine üç kere hırsız girdi ve neyazık ki üçünde de annemler yoktu ben ilgilendim.Bu yüzden hala annemin evine yalnız girememe gibi bir korku bile oluştu,bende.Dağınıklık ve size ait eşyalara dokunulma hissi insanın yüreğini buz gibi üşütüyor.Yazı çalar mıydı,konusuna gelince evet çalardı.Çünkü annemin evine giren son hırsız ne kadar kitap varsa onları almıştı ki annemin oldukça iyi bir kütüphanesi vardı.Kadıncağız şimdi ne kitap alsa okuduktan sonra bana veriyor.Ve annem çalınan başka eşyalara değilde her seferinde ne istedin kitaplarımdan diye,hırsıza söyleniyor.
Tekrar düşündüm,nezaret olayıda doğru olabilir.Çünkü geçmişte yaşadığımız bir olayda,hırsız kişiliğin cebine siz parayı koymuş olmayasınız diyen bir polis görevlisiylede karşılaşmıştık ki olay tanıklarla kanıtlandığı halde…
Sizin de çalınan yazınız da kimbilir neler yazıyordu, sevgiler…
Yazınızı okurken çok keyif aldım…
Hırsızlık olayı gerçekten yaşanmış diye düşünüyorum. “Ne yazıyo bu dergide?” sorusundan sonra kurgu başlıyor. Belki de gerçekten başınızdan geçen hırsızlık olayını anlatacakken yazı, birden böyle bir yöne doğru kayıverdi. . Aslında Altzine hakkında anlattıklarınız da çalınan yazınızda bulunan cümleler?
"İnternet ortamının yeni okuma biçimlerini getirmesi, beraberinde yeni yazı biçimlerini de getirdi." yani sizin yazınızı ve bizim "özgürce" yaptığımız yorumları.
Yazınız, beni ve birçok kişiyi yorum yapmaya ittiğine/cesaretlendirdiğine göre amacına ulaşmış gibi görünüyor…
"Çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu tamam mı"
* Sizce bu yazıda anlatılanlar doğru mudur, yazar tarafından uydurulmuş mudur?
* Olayların en azından bir kısmının doğru olması mümkün müdür?
—- Yazıda anlatılanlar kısmen doğrudur.
* Yazar ilgi çekmek için basit numaralara mı başvurmuştur?
—- Yazar ilgi çekmek için olayları çarpıtarak anlatmıştır, böylece merak uyandırmıştır.
* Hırsızlık yapmak üzere bir eve girseniz, yazı çalar mıydınız?
— Yazı çalan hırsız sadece yazar olabilir.
* Yazarla paylaşmak istediğiniz duygularınız nelerdir?
— Yazara soru sormak istiyorum: Neden hırsızın kendisi olduğunu itiraf etmiyor?
hırsızlık gerçekten yaşanmıştır.
Diğer bölümler kurgulanmış gibi…
bir hırsızlık olayında hiç kimse polise bu kadar uzun bir "internet edebiyat dergisi" tanıtımı yapamaz heralde:)
Bana biraz bir yazarın "elektrikler kesildi, ödevimi yapamadım" deme şekli gibi geldi. Belki o gün yazmak için gerekli ilham gelmemiş, belki de gerçekten evinize hırsız girmiş ve planladığınız gibi bir yazı yazamadığınız için böyle bir oyun oynamayı düşünmüşsünüzdür. Her şekilde, kurgu olduğu -bence- gayet belli olan sonunu okurken çok eğlendim ben.
eğer doğru mu yoksa uydurulmuş mu diye hiç sormasaydınız uydurulmuş olacağını belki çok daha az sorgulardım , şimdi çok ilginç doğruluğunu ,hikayeyi sorguluyorum..galiba öyküyle aramıza girdiniz..
meandshadows dedi ki…
Ben bu hikayedeki bütün karakterlerin aynı kişi olduğunu düşünüyorum.'..suçlu, mağdur ve geveze adam.'cümlesi bana hırsız ve mağdurun aynı kişi,'…polisin verdiği kalem kağıtla notlar almaya devam edeceğim'cümlesi polis ile mağdurun aynı kişi olduğu düşüncesini verdi bana. Mağdurun hapiste olması da suçlu ile mağdurun aynı olabileceğini düşündürüyor. Yani aslında bu hikayede tek bir karakter var, yazar.Çalınanlar listesinde 'alt'ıncı maddede 'alt'zine için yazılan bir yazının olması tesadüf olmasa gerek.Peki 'Hikayedeki olaylar ve karakterler gerçek olabilir mi?' Hikaye,güzel kaleminizden kağıda döküldüğü,ruhunuzdan okuyucunun gözlerine doğduğu andan itibaren gerçektir ve harfler,kelimeler ve cümleler en az her canlı kadar nefes alırlar..
yazar rüya görmüş ve kendi kendisinin hırsızı olmuş gibi duruyor.Ayrıca yekta kopan akıcılığı yok hikayede eee dedirtip bitiyor.Gerçek olma olasılığı yok gibi en azından yazıyı çalmamıştır.Hırsızın asıl amacı metadır.Üzerinde rakam vb şeyler varsa şifre sanmış olabilir.Tam uyuyacağım saatlerde bunları düşünmem normal mi bilmiyorum. sabri burada yekta beyi sevdiğinden cevap verme gerekliliği duymuştur.
Yazar yazılması gereken ama hala yazılmamış bir yazıyı çaldırmış bence 🙂
Yazı çalmazdım.Yazıların seri numarası bellidir 🙂
Yazarla paylaşmak istediğim duygulara gelince
sakin olsun.Olur böyle şeyler.geçmiş olsun. 🙂
1)Yazar tarafından uydurulmuştur dersem, uydurulmamış çıkacak, uydurulmamış dersem uydurulmuş çıkacağını düşündüğümden ve bu düşüncelerimin sonsuza gitmesinden dolayı ilk soruyu kafayı yemek istemediğimden atlıyorum..
2)Olayların bir kısmı veya bütünü doğru olabilir lakin yazarı nezarete almanın sebebinde açıklık olmadığından bir kısmı doğrudur diyebiliriz. Mesela bir yazar da nezarete alınabilir..
3)İlgi çekmek değil ama bu yazıyı okuyan insan altzine yi bilmiş olur, yani bunu yazan yazar altzine ye katkıda bulunuyor. Hatta şimdi düşündüm de bu hikayeden reklam tadında kısa metraj bile çekilir hani.
4)Hırsızlık yapmak için yazı çalmam ama yazı çalmak içinse işler değişebilir..
5)Şuanki duygum yazarın bunu neye binayen yazdığını bir sonuca vardıramam ve bundan ötürü kendime kızgınlığım..
Ahmet yunus keleşoğlu
kargasart@hotmail.com
bir metinden alınacak tat, onun kısmen ya da bütünüyle yaşanmışlığı/ gerçekliği içermesine bağlı değildir. temel mesele metnin okuyucuya hissettirdiği gerçeklik/ yaşanmışlıktır. bu hikâye okuyucuya; karakterlerle, anlatıcı yazarla empati kurduruyor; kendisini, karakterlerin durumunu tecrübe ettiriyor, böylelikle sözü geçen hırsızlık olayı yaşanmamışsa bile okuyucu yaşanmamış bir hırsızlık olayını tecrübe ediyor. olay yaşanmışsa bu kez de okuyucu yazarın başından geçen olaydan yoğun bir empati sayesinde haberdar ediliyor. (hikâyede anlatıcı yazarın özel hayatını anlatmaktan hoşlanmadığı bilgisi hem bir gerçek hem de bir saptırıcı olabilir)
metin sunumuyla, editör notuyla okuyucuyu “çağırmayı” hedefliyor. okuyucu, okuyucu olmanın ötesine geçip bir tür denetçi rolüne benimsesin isteniyor. metin başarılı da oluyor: yazılan çeşitli yorumlarda, okuyucunun kendisini hırsızın yerine koyup “bir yazı çalar mıydım?” sorusuna cevap aradığı görülüyor. başka bir açıdan metnin gerçekliği de irdeleniyor okuyucu tarafından: yazarın polisle diyalogu gerçek olabilir mi, yazarın nezarethaneye düşmesi inandırıcı mı? okuyucunun metnin gerçekliğini tartmak için kullandığı kıstaslar, metin dışındaki gerçekliğin belirleyiciliğini gösteriyor. bunu talep eden zaten editörün notu. okuyucunun edebi/ estetik olmayan kıstaslara başvurması isteniyor. hikâyenin gerçek olup olmadığı düşünülsün isteniyor. bunun sebebi ne?
bir hikâyecinin başına tam “hikâyelik” bir iş geldiğinde bunun anlatımının edebi değeri olabilir mi? bu olayın anlatımının hem edebi değeri olması hem de bir gerçekliği inandırıcı biçimde okuyucuya vermesi mümkün mü? bir yazarın başına gelen herhangi bir şeyi ona dokunmadan hikâye etmesi, kurgunun gerektirdiği bir takım unsurları eklemeden hikâye olarak yazabilmesi mümkün mü (tecrübelerime dayanarak olanaksız diyeceğim)? bu soruların cevabı aranıyor olabilir. öbür tarafta editör notuyla bu sorular da metnin irdelenmesi için gereken alanı genişletmeye yarayabilir.
yazar, bir hikâye yazmak istemiş başına bir iş gelmiş sonra oturup bu ikisini bir metinde işlemek istemiş, ama yetinmemiş, okuyucunun başka bir gözle bakabilmesi, okuyucu olmanın ötesine geçmesi istenmiş: salt okunup tüketilecek bir metin değil, okuyucunun empati duygusunu öne çıkaran, onun varlığını gereksinen bir metin yazılmak istenmiş (başarılı bir sonuca ulaşıldığı yazılan yorumlardan belli). bir hikâyenin her koşulda okuyucuyu gereksindiği söylenebilir, ama bu hikâye bu gerçeğin altını iyice çiziyor.
asıl soru şu: metin inandırıcı olmasa da işlevini yerine getirebilir mi? o halde şu da sorulmalı; metnin işlevi nedir? bir hikâye, okuyucunun hayatına dahil ettiği bir metin midir yoksa okuyucunun içine girdiği bir metin midir?
hikâye, okuyucunun önce içine girdiği bir metin. ama editörün notu, okuyucunun orada kalmasını engelliyor. okuyucu metnin dışına çıktığında bu kez, metinden aldığı zevki bir kenara koyarak onu denetliyor. (burada iyice gevezelik etmeye başladığımı görüp kesiyorum)
“hikâyenin içi ile dışı” başlıklı bir yazı yazacak olsam bu hikâye/denemeyi, yazılan okuyucu yorumlarını yazının odağına koymak isterdim.
Hikâye merak ettiriyor. Yazarın da artık, 1-2 yoruma cevap verip, vaat ettiği gibi, yazarın akıbetini yavaştan açıklaması gerekiyor… 🙂
Uyandığın kısım gerçek. Polis kısmı aşırı gerçekçi, behzat ç'den daha gerçekçi, ama olay değil.
Yazarın polislere açıklama yapmasıyla hapse düşmesi arasına biraz daha detay verilseydi, bu sebepten hapse düşebileceğine bile inanabilirdim:)
Yazar gayet samimi geldi bana.
Ben de evinize gelip yazılarınızı çalmak istedim hatta:)
Bir de "Olayı Altzine'e şöyle bağlıyorum." dediğiniz kısımda konudan koptum okurken.
şu an bunların hepsi gerçek olabilir. aslında mağdur kimse, aynı zamanda basit bir hırsızdır.-yukarılarda benzeri söylenmişti sanırım ama hatırlamak istedim- ceza hukukunun ilkelerine göre aslında bu iki suje aynı kişide toplanamaz. (intihar akla takılabilir ama burada intihara yönlendirme bir suç olabilir.) bu dramatik edebi olayda ise pek de güzel toplanabileceğini görüyoruz. bu nedenle de bildiğimiz bu ceza hukuku gerçeği bizde sıkı bir yanılsama yaşatır. bu kimsenin kendisi de öyle bir hırsız ki başkasının da aslında kendi kelimelerini, yazısını çaldığını sanıp durmasına karşılık bunu asla onlara, kendisine bile söyleyemeyip üstüne öcünü diğer yazarların evlerinden istemeden de pek güzel çıkarabillir, sonra bazen bunun legal olduğunu düşünmeye başlar. ortada hep benzer olaylar döner ve delilleri biraz karartmayı başaranlar bu durumu unutup bundaki temel nedene odaklanınca kendini bu kervana katılmış, hatta kervanın başında buluveririr. kuşkular böylece sürüp gider. aslında asıl amaç da burda toplandığı için kimsenin gözü kimseyi görmez. kendisini bile hatta. yani o yazı bir dergide b,r zaman sonra basıldığında zaten hep yaşadığı o tanıdıklık dutgusuna kolayca kapılıp şiddetle savunduğu davasından feragat etmiş bulunabilir. bundan tamamen emin olabilmek ise onun okurlaruyla mümkün olabilir gibi duruyor. onu kurtaracak olan okur olabilir sanki bu yüzden, yazarlar bu noktada en güvenemeyeceği isimlerdir. ama okurların da kafası epey karışıksa bu konuda nezaretten hiç çıkamayabilir. deliller fazlasıyla karartılmış halde çünkü. (buralarda bu yazıyla karşılaşıp ifade imkanı bulmak ayrı bir şaşkınlık oldu.:))