Sounds of Paşaköy: Çocuklarla birlikte hayal kurabilmek

Paşaköy’de rüzgârlı bir günbatımı. Coğrafyaya hakim bir tepede Güdemez Evi‘nde verilecek konsere doğru yoldayız. Neşeli bir müziğin içinden geçiyoruz yolda. Birkaç gündür Ayvacık tarafına gelenlere verilen bilgi geliyor aklımıza: “Muhtar’ın düğünü var.” Bölge Behram’dan yükselen eğlenceye kulak vermiş durumda. Günlerce sürecek düğünün halayı uzun, sofrası herkese açık. İçimden “Mutlulukları daim olsun” diyorum.

Güdemez Evi coğrafyaya saygılı ve etkileyici mimarisiyle kısa sürede bölgedeki sanatseverlerin buluşma yeri olmuş. Bunda ev sahiplerinin önemli bir rolü var. Eftal Güdemez çok iyi tanınan, çok başarılı bir hekim. Bir profesör. Ortopedi ve travmatoloji el cerrahisi ve mikro cerrahi alanında dünya çapında bir isim. Bu başarılı kariyerin yanı sıra çok iyi bir klasik müzik dinleyicisi. Alanı sayesinde müzik dünyasının çok önemli isimleriyle de yıllar içinde yakın arkadaş olmuş. Bu dostluklar, hem daha uzman bir dinleyici olmasının hem de bu konuda hayaller kurmasının yolunu açmış. Eşi Damla Güdemez de plastik sanat dünyasının içinde yaşıyor. Yaptığı heykelleri ilgiyle takip ediyorum. Eftal ile Damla’nın ve kızları Cansu’nun Paşaköy’de kurdukları dünyanın her köşesinde sanat var.

Damla çok eski bir arkadaşım. Üstelik çift ile İstanbul’da da komşuyuz. Eski dostluk, komşuluk derken bu yıl verilen konsere davet edildik. Muhteşem ağırlandığımızın da altını çizeyim. Bölgede yaşayan o kadar çok tanıdık isim var ki. Neredeyse 40 yıllık dostum diyeceğim Elif Dağdeviren buralı artık. Cem Kınay ile Ahmetçe’deler. Yakın zamanda Paşaköy’lü olan Arda-Birçim Öztaşkın bütün bu gezi boyunca bizi bir an yalnız bırakmadılar, ilgilerini ve sevgilerini eksik etmediler. Onlar sayesinde tanıdığımız Oya ve Boğaç’ın aşklarına tanık olmak iyi geldi. Üstelik İstanbul komşularımız, kadim dostlarımız İzan Ailesi de buradaydı: Fethi-Hüsniye ve Naz. (Bu yazıda kullandığım fotoğraflar Fethi İzan imzası taşıyor. Böyle bir ustanın fotoğraflarını kullanabildiğim için çok şanslıyım) Daha pek çok tanıdık isim var. Harika mekan İdassos’un yaratıcıları Mete Bey ve Tuba Hanımla güler yüzlü kızları bir köşede, peynir üretiminde muhteşem bir seviye yakalamış olan Bülent Bey başka bir köşede. Anlayacağınız, Güdemez Evi’nin bahçesinde huzur dolu insanlar var.

Bu konserlerin ilki yine burada geçen yıl gerçekleşmiş. Pandemi sonrasının ruh haliyle gerçekleşen bir “buluşma” değil bu. Geçmişi daha eskiye dayanan bir hayal. Eftal, bir röportajında ilk hayalinin Assos’taki antik tiyatroda gerçekleşecek bir festival olduğunu söylemişti. Güzel bir hayal ama oldukça zor. O da bunun farkında. Hele ki antik bir mekanda konser deyince işin içine sadece bürokratik zorluklar değil, mekanla ilgili çok farklı hassasiyetler de giriyor. Olmayacak iş değil ama kolay değil. Yine de bu düşünceyi “olması zor” diye bir kenara atmamış Eftal ile Damla. Tam tersine bir yerden başlamak lazım demişler. Bu ateşin fitilini de kendi evlerinin bahçesinde yılda bir verdikleri konserlerle yakmışlar. Konserin davetlileri bölgede yaşayanlardan ve farklı alanların profesyonellerinden, uzmanlarından ve önde gelenlerinden oluşuyor. Aslında bu ev konserleriyle Güdemez çifti büyük hayallerini, yavaş yavaş dostlarına aşılıyor.

Cello Paradiso tam saatinde sahnedeki yerini alıyor. Şafak Erişkin, Didem Erken, Dilbağ Tokay ve Gülyar Balcı‘dan oluşan ekip, kısa süre önce kurulmasına rağmen adını klasik müzik dünyasında güçlü bir şekilde duyurmayı başardı. Bu kadar usta isimler buluşunca bu başarının gelmesi de kaçınılmazdı elbette. Daha önce farklı projelerde defalarca dinlediğim arkadaşlarımı ilk kez bu projeyle canlı olarak dinledim. Paşaköy’ün sert rüzgarında kusursuz bir performans sergilerdiler. Şaka değil, rüzgarın arşeleri savuracak kadar sert estiği anlar oldu. Belki ses için biraz daha yüklenmeleri gerekti, bunu bilemiyorum ama sonuçta gerçek anlamda akustik bir konserin zevkini de yaşamış olduk. Bulutlar beyazdan günbatımının kızılına dönerken, Cello Paradiso yorumlarıyla harika eserler dinledik. Bu eserlerin listelenmesinde Eftal’in de önerileri-katkıları olmuş. (Bir not: Henüz dinlemediyseniz Cello Paradiso ile mutlaka tanışın. Yorumlara ve düzenlemelere bayılacaksınız)

Bu yıldan itibaren bu konserlerde bir markalaşma yoluna gitmişler Markanın adı da “Sounds of Paşaköy” olmuş. Şimdiden uluslararası olmayı hedefleyen bir isim. Eftal Güdemez kısa açılış konuşmasında bunun altını çizdi zaten: “Sounds of Paşaköy’ün hedeflerinden biri de bölgeyi klasik müzik dünyasının bilinen bir destinasyonu haline getirmek.” Önemli ve iddialı bir arzu bu. Elbette bunun sadece Güdemez Evi’nde verilen konserlerle başarılması olanaksız. Yapının büyümesi gerekiyor. Zaten Eftal Güdemez de bunun farkında ve şu anda bu konserleri hem bölgede hem de ulusal-uluslararası sanat camiasında bir ilgi oluşturmak amacıyla düzenliyor. Çok kararlı bir yürüyüş bu. Uzun vadede karşılığı alınacaktır ve o zaman Assos’un kültür turizmindeki pozisyonu da değişecektir. Eftal boş yere Antik Tiyatro demiyor, boş yere festival demiyor. Eftal ve Damla çok istekli çalışıyorlar. Bu kavramları yavaş yavaş işliyorlar. Konuklarının bu kavramlara zum yapmasını sağlıyorlar. Hedefi görünür kılıyorlar.

Bu çalışmada kadroların oluşması çok önemli. Yaratıcı ve karar verici ekibin oluşumu konusunda Güdemez Ailesi’nin aklında ne vardır, bilemem. Bu hayalin Güdemez Evi sınırlarından taşması ve bölgenin kültür-sanat envanterine kalıcı bir katkı olarak yazılması elbette zaman alacaktır. Tam da konsere girerken ve konser sırasında bunları düşünüyorum; geçecek yıllarda neler olacağını, o yıllarda büyüyecek çocukları…

Konsere giriş anımıza ışınlanıyor zihnim. Giriş kapısında 11-12 yaşlarında, çok yakışıklı bir delikanlıyla karşılaştık. Bembeyaz gömleği, dünyayı içine alacak gülüşüyle “Hoş geldiniz” dedi ve konser broşürümüzü verdi. Adını sordum, sanırım “Mertcan” dedi. Hatam varsa kendisinden özür dilerim, o anda adını not etmemişim. Ama gelin adı Mertcan olsun o yakışıklı çocuğun. Cello Paradiso, Vivaldi’nin iki çello için konçertosunu harika bir düzenlemeyle çalarken Mertcan’ı ve bölgede yaşayan tüm çocukları düşündüm. Acaba broşürleri verip evine mi gitmişti yoksa bahçenin bir köşesinden izliyor muydu konseri? İzliyorsa ne düşünüyordu, nasıl bir hayal dünyasına dalmıştı? Yıllar sonra bu konserleri düzenleyecek olan bütün çocukların şimdiki zaman fotoğrafıydı Mertcan. Önemli olan onu, onları bu konserin bir paydaşı yapabilmekti. Oturduğum koltukta bir gün Mertcan’ın olacağını hayal etmek iyi geldi.

Otelimize dönerken Muhtar’ın düğününün içinden geçtik. Yorucu bir gün olmuştu benim için, yoksa Burcu’ya “Gel bir uğrayalım” derdim. Eğlencenin sesi bütün Behram’ı sarmıştı, biraz halim olsaydı kaçırmazdım. Hem belki Mertcan’ı da görürdüm içeride. Düğünde konserde, hüzünde sevinçte birlikte olurduk bütün çocuklarla…

(Not: Fethi, Damla ile Eftal’in bir fotoğrafını çekmemiş. O yüzden yazımda bu işin mimarlarının Fethi İzan imzalı bir fotoğrafını kullanamadım. Ama o günü belgeleyen ajanstan gelen bir fotoğrafı da eklemek istedim. Bu fotoğrafta Damla-Eftal ve Cansu Güdemez’i muhteşem Cello Paradiso üyeleriyle görüyorsunuz. Ayrıca meraklısı bu harika çifti instagram’dan takip edebilir. Ama daha da meraklısı @soundsofpasakoy adresini sosyal medyadan takip edebilir.)

bir yorum bırakın