Stephen King’i Sinemaya Uyarlamak

Kim’e
teşekkürlerimle…
Kimberly
Peirce adını ilk olarak o can acıtan film “Boys Don’t Cry” ile duymuştum.
Hillary Swank’ın çoğu sahnedeki yüz ifadesi hala gözümün önünden gitmez. Yıllar
sonra Peirce adını bu kez Carrie’nin yeniden çevirimi gündeme geldiğinde
duyduk. Hem Stephen King imzalı romanı hem de Brian De Palma imzalı ilk filmi
seven biri olarak, nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını merakla beklemeye
başladım.
Yeniden
çevirmeler konusunda çoğu zaman mesafeli davranıyorum. Sanat üretiminin
sürekliliği, farklı bakış açılarıyla çoğaltılması konularına önem veren bir
yazar olarak, bu mesafenin nedeninin sadece “ticari” olduğunu söylemeliyim.
Yeniden çevrim mi, yeniden para kazanmanın fırsatçılığı mı? Neyse, bu ayrı bir
konu…
Hayat
tesadüflerle dolu diyebileceğim bir dizi olay sonucunda, Kimberly Peirce ile
sıcak bir iletişime geçtik ve ben de, NTV Radyo’da Sevin Okyay ile hazırlayıp
sunduğumuz “Köşe Bucak” isimli kültür-sanat programı için, küçük bir söyleşi
yaptım. Yeniden çevrimin ve Stephen King uyarlaması yapmanın zorluklarını
sordum Kimberly’e. O da bir ses kaydı yapıp cevabını yolladı.
Program, 15
Kasım 2013 tarihli “Köşe Bucak” programında yayımlandı. Podcast’ine buradan
ulaşarak dinleyebilirsiniz isterseniz. Ben yine de cevabı Fil Uçuşu’nda da
paylaşmak istedim.
İşte Kimberly
Peirce’in cevabı:
Bana tanınmış bir filmi yeniden çekmenin zorluklarını sordunuz. Bence
eserin kendisine ve karakterlere odaklandıktan sonra hiçbir zorluğu yok.
Özellikle hepimizin yaptığı gibi sevgi ve kabul edilmeyi bekleyen ve
okulda jimnastik dersinde arkadaşlarından kötü muamele görerek inanılmaz
zorluklarla karşılaşan Carrie karakteri gibi. Carrie’nin  annesi ile olan
ilişkisine de odaklandım. Annesi de Carrie gibi ilgi ve sevgiye muhtaç fakat
Carrie’nin varlığı, cinsiyeti onu fazlasıyla endişelendiriyor. Çünkü annesi çok
dindar biri ve  hayattan ve kendisinden korkuyor. Carrie’yi doğurduğunda
uzun süre onu  görmezden geliyor, görmeye başladığında ise öldürmek istiyor.
Ona aşık olduğu için öldüremiyor. Bu ilişki de tüm film boyunca anlatılıyor.
Ben de bu ilişkiye odaklandım çünkü bence buradaki anne-kız ilişkisi çok
önemli.
İlgimi çeken bir diğer ilişki de Carrie ile diğer kızlar arasındaki
ilişki. Carrie onların dünyasının bir parçası olmak, dostluklarını kazanmak
istiyor. Ve bazı yerlerde başarıyor. Chris ise Carrie’yi delicesine kıskanıyor.
Öğretmenler ya da arkadaşları Carrie’ye daha iyi olması için yardım ettiğinde
buna dayanamıyor. Carrie’nin erkeklerle olan ilişkisi de son derece önemli.
Carrie sadece aşk, mutluluk ve romantizm yaşamak istiyor ve okulun en yakışıklı
çocuğuna ilgi duymaya başlıyor. Okulun düzenlediği bir baloda Sindirella
hikayesi gibi şık elbiselerle onunla dans etmek istiyor ve hep bunu hayal
ediyor.
Bu aynı zamanda bir süper kahraman hikayesi… Mutluluğu yakalayamayan
ve korkunç bir hayatı olan bir kızın, süper güçleri olduğunu fark etmesi de
anlatılıyor filmde. Carrie, bu güçlerin de hayatını güzelleştireceğini sanıyor
ve güçlerini kullanmak için denemeler yapmaya başlıyor.
Odaklandığım bir başka nokta da, bunun bir intikam hikayesi olması… Mutlu
ve güzel bir hayata sahip olmak için her şeyi yapan bir genç kıza herkes engel
olmaya çalışıyor. Aslına bakarsanız izleyici doğru-yanlış hikayelerini seviyor.
Çünkü kötü muamele gören birinin arkasında durup adaleti sağlamasını ve intikam
almasını görmek istiyoruz.
Son olarak bence önemli olan bir başka konu ise kırk iki yıllık bir
romanı ve filmi günümüze daha uygun hale getirmekti. Bu yüzden filme cep
telefonları, kayıt cihazları koydum.
Aslında bana ilginç bir soru sordunuz. Tanınmış bir romanı, filmi
yeniden çekmenin zorluklarını öğrenmek istediniz. Ben kendi filmimi
oluştururken, hem romana sadık kalmalı hem de diğer filmin yaptıklarının ve
yapmadıklarının farkında olmalıydım.
Stephen King’i adapte etmenin bir diğer önemli yanı ise King’in
yazdıklarını hayata geçirmeye çalışmak. Herkesin çok
sevdiği Stephen King kitaplarını anlamak için öncelikle yazarın kurgu dünyasını
anlamak gerekiyor. Bunun için de ‘Danse Macabre’ kitabına  bakmalıyız. Bu
deneme kitabı Stephen King’in korkuyu radyoda, edebiyatta veya televizyonda
nasıl algıladığını ve korkunun tarihini anlatan yazılardan oluşuyor. Korku ile
komedinin nasıl birlikte kullanılabileceğini, King’in karakterlere nasıl
baktığını da gösteriyor. Kısacası bir Stephen King uyarlaması yapacaksanız bu
kitabı okumanız gerekir. Böylece onun kurgusunu daha iyi anlar, karakterlerini
de daha kolay filme taşırsınız.

Comments (1)

Bu filmin tanıtımı da şahaneydi :)http://www.youtube.com/watch?v=WeSOhqmeG5w

Leave a comment