Yayıncılık dünyası hala Sabahattin Ali-Kürk Mantolu Madonna konusuna, satış rakamları üzerinden şaşırmaya devam ediyor. Elbette sevindirici şaşkınlıklar bunlar. Çünkü Kürk Mantolu Madonna hala çok satanlar listesinde. Hatta İçimizdeki Şeytan da yeni baskılar yapmaya başladı. Benzer bir durum Can Yayınları tarafından yayınlanan bütün George Orwell kitapları için de geçerli. 1984 ve Hayvan Çiftliği elbette açık ara önde gidiyor ama diğer Orwell kitapları da oldukça iyi satıyor. Marquez, Camus, Kafka, Steinbeck ve başka isimler de var bu listeye eklenebilecek. Peki nedir bu…
Albert Camus
Öldüğünde cebinden bir tren bileti çıkmış. Nedendir bilinmez yolculuğunu o biletle değil de arkadaşının arabasıyla yapmayı seçmiş. Belki de kırk altıyı bitirip kırk yedi yaşına bastığı o günlerde, “En saçma ölüm şekli bir araba kazasında ölmektir,” sözünün peşinden gitmek istemiştir. Yayımcısı ve yakın dostu Michel Gallimard’ın kullandığı Facel Vega marka otomobilin bir ağaca çarpmasıyla bitmiş doludizgin bir hayat. 6 Ocak 1960 tarihli France Soir haberi “Yol düz, kuru, ıssızdı. Kader böyleymiş,” başlığıyla vermiş. Dünya Albert Camus’ye böyle veda etmiş. İşte…
Camus’nün 100.doğum günü nedeniyle gerçekleştirilen Paris gezisi sonrasında notlar… Yaşadıkları şehirler edebiyatçıları ne kadar etkiler? Yaratılarının yolculuğunda ne kadar söz sahibidir binalar, kaldırımlar, kafeler, parklar, sokaklar? Bazen birini tanımak için önce yaşadığı şehri tanımanız gerekir. Sokak sokak gezerek oturduğu bankları, kahvesini yudumladığı köşe başlarını, kaldığı otel odalarını ve evleri bilmelisiniz. Çünkü şehirlerin hafızaları vardır. Aradığınız bilgi başka bir zamana ait olsa da size usul usul her şeyi anlatır ve öğretir… Paris! Işık şehri. Her daim güzel… Ama Albert Camus’nün 100.doğum…
Yeni bir ay. Biraz da yeni bir dönem. Düşünerek, öfkelenerek ve sonuçta yine de severek geçen günlerin hemen ardı. Mola vermek lazım artık. Ama bilinsin ki yazılacaktır bugünler de. “Günden Kalanlar” notlarını tutmuyordum epeydir. Öncelikli nedenim, çocukluğumdan beri günlük tutmadaki beceriksizliğim. Sahtekar bir günlük tutucusu olmaktansa, günü gününe samimiyetle yazan bir olmayı seçtim yıllar önce. Bir gün yayınlanacağı bilinci/umuduyla tutulan günlüklerin o pek kibirli hallerine bayılırım. Demek ki neymiş, kibir burada da karşımıza çıkıyormuş. Aslında bütün bu kelimeler, cümleler Camus…
Aynı dönemde “Pal Sokağı Çocukları”nı birden fazla kez anmam tuhaf. Öyle oluyor bazen, çocukluk çağırıyor. Gerçi aynı durum “Günlerin Köpüğü” için de geçerli; demek ki gençlik de çağırıyor. Çağırıyorlar çağırmasına da bu yaşımdan bir yere gideceğim yok. Ne düne ne yarına. O an nefes alıp veriyorum, hepsi bu. Gazeteci arkadaşım Elif Tanrıyar sormuştu bir süre önce, “Hayat yolculuğunda yanında olan kitaplardan birkaçını söylesene”, demişti. İki satırlık bilgiler eşliğinde bir liste yolladım, bazı kitaplarda kesişme yaşadığımızı söyledi. “Hangi kitaplar?” demedim. Sizin…
…Albert Camus derin bir nefes almış ve “Arkamda yürüme, yol göstermeyebilirim. Önümde yürüme, arkandan gelmeyebilirim. Yanımda yürü ve dostum ol,” demeye hazırlanıyordur. Ustayı İletişim Yayınları’ndan çıkan Stephen Eric Brooner imzalı “Camus – Bir Ahlakçının Portresi” isimli biyografi nedeniyle anıyoruz. Camus’yü politik, edebi ve felsefi yönleriyle tanımak isteyenler için öenmli bir inceleme olduğunu söyleyebilirim. Ancak kişisel tavsiyem Camus’yü hiç okumamış olanların, bu kitapla başlamaması. Yeri gelmişken sorayım: Sizce Camus’yü okumaya hangi kitabıyla başlamak lazım?
“Kafka vurgusunun yapılmasını anlıyorum ama bir de beni ben yapan isimler var; Salinger, Edip Cansever, Yusuf Atılgan, Sait Faik gibi,” diyor Gişe Memuru’nun senaristi ve yönetmeni Tolga Karaçelik. Aslında filmi böyle bir edebiyat yolculuğunun izinde değerlendirmek gerekiyor. Hatta ötesi de var; Camus’den Bernhard’a uzanan bir çizgi bile çekilebilir. Ama şu da tartışılmaz bir gerçek; biz izleyiciler, gişe memuru Kenan’ın (kısaca K. mı desek?) hikayesini anlamaya çalışırken, rehber olarak Kafka’ya sığınacağız. Özellikle de, Kafka’nın ironik çözümlemelerini kerteriz almaktan hoşlanan okurlar. Çünkü…
• Garip bir şekilde mercimek köftesi isteyerek uyandım. Büyük bir düşkünlüğüm yoktur ama bulduğumda da kaçırmam. (Gün bitti, mercimek köftesi yiyemedim.) • Yalçın Tosun ve Kerem Işık yıl içinde okuyup sevdiğim iki öykücü. Her ikisinin de kitapları YKY’den çıktı; yayınevindeki Murat Yalçın varlığı kendini belli ediyor. Kitap-lık dergisinin Ekim 2010 tarihli 142.sayısında birer öyküleri var. Yalçın Tosun’dan “Bir Bavul İçin Noktürn (Hiç Çekilmeyecek Bir Fil)” ve Kerem Işık’tan “Ve Diyor ki”. Yalçın Tosun’un cümle kuruşunu ve dilini seviyorum. Kerem Işık…