Az önce bir arama süreci karşıma harika bir kitap çıkardı. Adnan Kurt‘un 2000 yılında altKitap tarafından yayımlanan kitabı Bir Laboratuvar Romansı. altKitap, o yıl Adnan Kurt ve Murat Gülsoy ile hayata geçirdiğimiz bir projeydi. Bir “internet üstü kitap yayıncılığı” projesi. Adnan’ın kitabı da, yayınevimizin ilk kitaplarındandı. Türkiye’de e-Kitap yayıncılığı konusunda öncü olduğunu söyleyebileceğimiz bu işte, her kitabın bir editör tarafından yayına hazırlanması ilkelerimizden sadece biriydi. Adnan’ın kitabını yayına hazırlamak da benim işim olmuştu. Aslında Murat’ın tümüyle hakim olduğu konularda metinler vardı kitapta ama içeriğe tümüyle “dışarıdan”…
altkitap
Belirsiz coğrafyalarda dolaşmayı, bu coğrafyaları “şimdiki zaman” dilinden aktarmayı çok iyi biliyor Engin Türkgeldi. Zamanı öyle ustaca kullanıyor ki, yavaşlatıp-hızlandırdığı anlar arasında okurunda geniş düşünce alanları bırakıyor. Mükemmel Bir Gülüş öyküsünde şöyle diyor: “Düşüşüm öyle yavaştı ki, bedenim hiç toprağa kavuşmayacak sandım.” Bu “uzayan zaman”, düşmekte olan bütün karakterlerinin-anlatıcılarının ortak yazgısı sanki. Biz okurları da, o yazgıya mecbur bırakıyor. Dünyanın hangi zamanında yaşarsak yaşayalım, bitmeyen bir düşüşün ortağıyız belki de. Kitapların arka kapak yazıları, kimi zaman abartılı kimi zaman da…
En iyi belgesel Oscar’ını alan Citizenfour’da, Eric Snowden bir otel odasında The Guardian’in kurt gazetecisi Ewen MacAskill’e kitlesel dinleme işleminin nasıl gerçekleştirildiğini anlatıyor. MacAskill’in sistemin işleyişini anlamak için sorduğu soruları, hoş bir tebessümle yanıtlıyor Snowden. 1952 doğumlu bir gazeteciye karmaşık gelen bu işleyiş, 1983 doğumlu bir bilgisayar uzmanı için tebessümle geçiştirilecek kadar basit çünkü. İnternetin doğuşuna tanıklık etmekle, internetin olduğu bir dünyaya doğmak arasındaki fark. Dürüst olalım, hala bütün dünyada sayısal ortamda yayıncılık ve e-kitaplar konusunda ürkek sorularımız, tedirgin algılarımız…
Dijital Çağ yayıncılığın dinamiklerini neredeyse tümüyle değiştireli çok oluyor. Geleneksel ofset baskı tekniğinde kullanılan film ve klasik anlamdaki kalıp gibi iki vazgeçilmez unsurun ortadan kalktı artık. Metin, çizim, fotoğraf, grafik doküman bilgisayar ortamında işleniyor, sonrasında da ya doğrudan baskı materyaline aktarılıyor ya da sayısal ortama yükleniyor. Üstelik bütün bu teknoloji, farklı beceri katmanlarında da olsa, ulaşılabilir ve hatta paylaşılabilir bir yapı içinde herkese eşit uzaklıkta duruyor. Paylaşılabilirlik meselesi önemli. Çünkü bu, bir anlamda çığ etkisi yaratıyor ve teknolojinin bir merkezden…
Altkitap, 2001 yılından beri yayın hayatında. Geçenlerde Altkitap ekibiyle 2006 yılında yapılmış bir röportaj buldum bilgisayarımda. Yayınevinin tarihçesini anlatmak/anlamak açısından önemli olduğunu düşündüğüm, sıcak-eğlenceli bir röportaj. Sezen Mutlu’nun yaptığı röportajın fotoğraflarını da Ebru Baran çekmiş. Bugün Altkitap’ın önemli bir ismi olan Cem Uçan o tarihlerde aramızda değil. Bazı şeyler değişmiş elbette ama kişisel tarihimize tanıklık açısından Fil Uçuşu’na koymaya karar verdim. Altkitap nedir, nasıl bir yoldan geçip bugüne gelmiştir diye merak edenler için… Son dönemde kitap fiyatları bir hayli yükseldi….
Kesekağıdı yapmayı dedemden öğrendim. Gençliğinde geçirdiği bir kaza yüzünden iki ayağı da sakat kalmıştı; çift bastonla yürürdü. Gazetede yazardı. Ancak üç çocuğunu okutabilmek için ömrü boyunca ek işler yapmış; muhasebe kayıtları tutmak, özel ders vermek… Geceleri de okunmuş gazetelerden kesekağıdı yaparmış. İlkokuldayken seslendirme yapardım ancak buradan gelen para evin bütçesine katılırdı. İstediğim kitapları-dergileri alabilmek ise harçlığımın başarabileceği bir şey değildi. Tutkal yapmayı, gazeteyi firesiz katlayıp kesekağıdı yapmayı dedemden öğrendim. “Yaparken değil ama gazetelerdeki eskimiş haberleri okurken çok zaman kaybedeceksin,” demişti….