Anı

28 Şub: Bir gülümseyişe doğru yazmak…

Babam aklıma düştüğünde, önce okumaya sonra yazmaya sığınıyorum. Çoğunlukla önceden okumuş olduğum kitapları alıyorum elime; yazdıklarımı ise yırtıp atıyorum. Sadece o andaki yalnızlığı seviyorum aslında. Yazmak büyük bir yalnızlık. Yazar bir midye gibi, bir kapandı mı dışarıdan müdahaleler yetersiz kalıyor. Hiçbir din, dogma, ideoloji, angaje etme çabası onu açamıyor. Zaten kendi ruhunun karanlığı ve aydınlığıyla da o zaman yüzleşebiliyor yazar, insan oluyor. Bana bu güzel yalnızlığı kimin hediye ettiğini düşünmüşümdür çoğu zaman. Kendimi ne zaman yazar hissettim? İlkokul ikinci sınıfta…

joshua_redman_trio_03_milano_2009

26 Şub: Günden Kalanlar.36

• Bir hafta içinde üç konser. Joshua Redman ile başladık. Tunç ve Osman’la sebebi sağlam bir kahve sohbetinin ardından Salon’da en acayibinden bir caz akşamı. Basta Reuben Rogers ve davulda Greg Hutchinson ile oradan oraya savuran bir gece. Bir ara notaları düştü Rogers’ın, sanki o sayfalarla bizim de zihnimizin koridorlarında dolaşan notalar uçuştu. Redman, böyle küçük ve sıcak mekanlarda daha özgür ve dünyayı sallamadan çaldığını gösterdi. Hutchinson, durmadan fotoğrafının çekilmesine en usturuplusundan tepki gösterdi. Konserlerle dolu haftanın en unutulmaz gecesiydi….

10 Eyl: Okula başladığım gün…

Radikal’den Burcu Aktaş, okulların açılması nedeniyle bir dosya yaptıklarını ve bazı isimlerden “okula başladığım gün” başlıklı kısa bir yazı istediklerini söyledi. Benden de rica etti. Yazıp yolladım. Bugün -yer sorunu yüzünden bir cümle kısalarak- yayımlanan yazıyı, Fil Uçuşu’nda paylaşıyorum. “Farklıydı Ankara Teğmen Kalmaz İlkokulu. Her şeyden önce siyah önlüklü diğer devlet okullarının aksine mavi rengi tercih ediyordu. Annem elimden tutup götürmüştü. Okula gitmeden okuma yazmayı öğrendiğim için bir ukalalık, bir kendine güven vardı üstümde. Yaşıtlarımdan daha ufak tefek oluşumun eksikliğini,…

fotoC49Fraf

21 Tem: Dostum Giovanni!

Gece denize girmek. Ay ışığından başka ışık kaynağının olmadığı, ilk adımların bilinmeze atılacağı bir an. Soğuk mudur su? Belki. Geceleri ortaya çıkan tehlikeli deniz canlıları var mıdır? Belki. İnsan rotasını şaşırır mı? Belki. Belki de olmaz hiçbiri. O gece buluşması, insanı yepyeni düşüncelere, ufuklara taşır. Öyle bir zevktir ki o, tan vaktine kadar çıkmak istemez insan denizden. Her kulaç yeni bir kapı açar zihinde. Gece, deniz ve insan buluşmuştur artık. Giovanni Scognamilo ile buluşmak da böyleydi benim için. Bir akşam vakti,…

plath

04 Nis: Daktilo Sesi

Çocukluğum dedemin ve babamın daktilo tıkırtılarını dinleyerek geçti. Dedemin “A” klavye daktilosu biraz daha yasaklı bölgeydi. Babamın “F” klavyesine dokunma iznini koparttığım zamanı gayet iyi hatırlıyorum. Rulonun tıkırtısı, şaryonun dibe dayanışında çıkan zil sesi, tuşların sayfaya çat çat vuruşu… Şerit takarken boyanan eller, iki renkli şerit kullanınca büyük harflerde kalan kırmızı lekeler. İyi basmayan harflerin ayrı bir şiddet gerektirmesi. O şiddetin, kullanmama izin verilen pelürlerde açtığı delikler. Şerit eskidikçe karbon kopyaların silikleşmesi. Özlemişim. Geçmişe özlem duymak gibi bir his değil…

yucel

28 Mar: Yücel Balku’ya bir pulsuz mektup!

Aklımda Yücel Balku var iki gündür. Yaş aldıkça hayattan, zamansız giden dostların hayali varlığına sığınıyor insan. Murat Gülsoy’la, Yücel’i konuşuyoruz sık sık; yakında yeniden yayımlanacak “Tayfanın Seyir Defteri”nin heyecanıyla avunuyoruz. O kitap için Murat’la birlikte kaleme aldığımız mektubu paylaşmak istiyorum bugün de… Ah be Yücel, erken yarım bıraktın bizi… Yücel Balku’ya bir pulsuz mektup Sevgili Yücel; Son görüşmemizin üstünden bir yıl geçmiş. Takvimlere bakmasak anlayamayacağız, günler, aylar, yıllar hangi arada işlerini bitirip, tarihin sayfalarına karışıyorlar. Hem zaten işi ne ki…

179188_2

28 Mar: Yücel Balku’ya selam olsun!

Yücel, aramızdan ayrılalı ne kadar çok olmuş. Soğuk, kasvetli, beter bir aralık gününde gelmişti acı haber. Yıl 2003. Hayalet Gemi’nin yazısıyla, yüreğiyle, cüssesiyle dev tayfası yok artık, diye bir haber. Olur mu öyle şey? Oldu. Bursa’ya ağu yağan bir sabahta son yolculuğuna uğurladık dostumuzu. Geçen ay Bursa’da aileyle birlikteydim. Semra Balku bir yanımda, Yücel’in “fotoğrafın çeyrekleri” dediği kızları Eylül ve Şeyda diğer yanımda, lafladık uzun uzun. Yücel’in vedasının ardından, bir yüce gönüllükle “Tayfanın Seyir Defteri: Bitmemiş Külliyat”ı yayımlayan Zeynep Çağlıyor,…

IMG_5399

22 Oca: DOT: Bir hayalin izini sürmek…

2005 yazında, Kazdağları eteklerinde bakışlarımızı ufuk çizgisine yapıştırıp konuşup duruyorduk Murat Daltaban’la. Nasıl bir tiyatro istediğini anlatıyordu. O güne kadar bütün hayallerine ortak olmaya çalışmıştım. Birlikte müzik yapmıştık, birlikte internet dergisi çıkarmıştık, birlikte başka hayallerin peşinde de koşmuştuk. Uzun sessizliklerinde düşünür sonra birden “Hadi başlıyoruz!” derdi. “Yahu dur, bir düşünelim, eğrisini doğrusunu araştıralım,” demeye kalmadan kendimi işin içinde –hatta ön saflarında- bulurdum. Tam bir fitil yakıcıydı Murat. Elinde kibrit kutusu sallayarak dolaşıyordu, kafasına uygun bir fitil görmesi kavı çakması için…

29 Kas: Günden Kalanlar.09

• Haydarpaşa’da yangın. Bir gün geçti ama hala doyurucu, inandırıcı, soruları cevaplayan bir açıklama yok. Olacağına dair bir inanç da yok; işin kötüsü bu inançsızlığa alıştırılmış olmak. Bitmek bilmeyen bir atalet durumu. En basit ve sığınılan nedenle, yani ihmal bile olsa, akıl alır gibi değil. İstanbulluların, yolu Haydarpaşa’dan geçen herkesin, hatta Haydarpaşa’yı sadece filmlerde görmüş olanların bile içi yandı oysa. Üniversite yıllarımda dostum Derya Billur’la yaptığım tren seyahatleri yıllardır anlatılan anılarla doludur. Haydarpaşa’ya geldiğimiz anda ilk işimiz birer simit alıp…

basket2

06 Eyl: Basketbol

Siyah-beyaz, boydan çekilmiş bir fotoğraf. Beş kişiyiz, sıkıca sarılmışız birbirimize. Daha uzun olan iki kişi arkada, ben öndeki üçlünün ortasında, biraz fazlaca gülmüşüm. Üstümüzde beyaz atletler var, spor için özel olanlardan değil, bildiğin iç çamaşırı. Şortlarımız farklı renklerde. Spor ayakkabılarımız oldukça eski. Uzunlardan birininki hariç, markası belli olmayan, hatta biraz da yırtık pırtık ayakkabılar. İşin o kısmına hiç takılmadığımız yüzümüzden belli. Basketbol oynuyor olmak yetiyor bize. Ankara Namık Kemal Ortaokulu’nda geçen yıllarımdan kalma bir fotoğraf. Okulun beton zeminli bahçesindeki paslı…