Masumiyet Müzesi okurları bu belgeseli heyecanla bekliyor. Belgeselin prömiyeri 7 Eylül Pazartesi günü Venedik Film Festivali’nde gerçekleşecek. Belgeselde Kemal ve Füsun’un 70’li yıllarda yaşadıkları trajik aşkın ve bu aşka tanıklık eden eşyaların hikâyesi Orhan Pamuk’un anlatımıyla izleyiciyle buluşacak.
Orhan Pamuk
Nuri Bilge Ceylan, “Kış Uykusu” ile Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü ve yumruğunu havaya kaldırdı. Dünya sinemasının en önemli ödüllerinden biri. Belki de en önemlisi. NBC ödülünü gururla kucakladığında, Türkiye basını yanında değildi. Birkaç isim, kişisel çabasıyla dünyanın merceği altındaki haberi izlerken, basınımız konuyu “yeterince popüler” bulmamış olsa gerek, uzaktan izlemeyi yeğledi. “Yalnız ve güzel ülkenin” ayakta alkışlanan yönetmenini “yalnız” bıraktık. “Bu konuda sınıfta kaldık, orada olmalıydık,” diyen basına en güzel cevaplardan birini filmin başrol oyuncusu Haluk Bilginer verdi:…
Masumiyet Müzesi 2013’ü çok hareketli geçirdi. Birkaç madde halinde sıralamak gerekirse bakalım neler olmuş: ‘Dünyada Yılın En İyi Tasarımları’ Ödülü adayı olarak müzeden 14 No’lu “İstanbul’un Sokakları, Köprüleri, Yokuşları, Meydanları” adlı kutunun replikası Londra Tasarım Müzesi’nde sergilendi. Umberto Eco gibi birçok ünlü ziyaretçiye ev sahipliği yaptı. Avrupa Konseyi tarafından müzecilik alanındaki yenilikçi ve mükemmelliyetçi yaklaşımı desteklemek için verilen Yılın Avrupa Müzesi Ödülü’nün 2014 yılı adaylarından biri oldu. Bu hareketlilik ve yenilikçi tavırların altında Esra A. Aysun‘un imzası olduğunu unutmamak gerekiyor….
Aynı dönemde “Pal Sokağı Çocukları”nı birden fazla kez anmam tuhaf. Öyle oluyor bazen, çocukluk çağırıyor. Gerçi aynı durum “Günlerin Köpüğü” için de geçerli; demek ki gençlik de çağırıyor. Çağırıyorlar çağırmasına da bu yaşımdan bir yere gideceğim yok. Ne düne ne yarına. O an nefes alıp veriyorum, hepsi bu. Gazeteci arkadaşım Elif Tanrıyar sormuştu bir süre önce, “Hayat yolculuğunda yanında olan kitaplardan birkaçını söylesene”, demişti. İki satırlık bilgiler eşliğinde bir liste yolladım, bazı kitaplarda kesişme yaşadığımızı söyledi. “Hangi kitaplar?” demedim. Sizin…
Tam da Orhan Pamuk’un “Saf Ve Düşünceli Romancı”sını okumayı bitirip, Umberto Eco’nun “Genç Bir Romancının İtirafları”na başladığım günlerde, üretimine ve zekasına hayran olduğum bir sinemacı arkadaşımla konuşuyorduk. Arkadaşımın, izleyicinin (okurun) ya da eleştirmenin yaptığı yoruma, özellikle de aşırı yoruma kulaklarını tıkadığını anladım bu konuşmadan. Şaşırdım. Şaşkınlığımın nedeni, bu karşı çıkışı değildi elbette; söyleyişindeki öfkeydi. Ona hemen Eco’yla cevap verdim: “Yaratıcı yazarların (ve diğer disiplinlerde üretenlerin) zoraki bir yoruma karşı çıkma hakları elbette vardır. Ama genelde, yazdıkları metinleri, adeta şişe içindeki…
• Yoğun bir çalışma dönemi. Defterlerin ve bilgisayarın başında geçirilen saatler. Mürekkebi biten dolmakalemler, durmadan açılan kurşunkalemler. Sayfalardaki karalamalar, yırtılıp çöpe atılan kâğıtlar. Daha da azaltmak, giderek yok etmek. Dinlenen şarkılar. İçilen kahveler. Şimdi biraz daha sakinim. Biraz daha sakin. Özellikle bayramda Ayvalık-Cunda hattında geçirilen günler ve çalışma saatlerinin bu sükûnete büyük katkısı oldu. O bir türlü noktayı konduramadığım son metinle ancak orada vedalaşabildim. Sonunda bitti. Bitti. • Orhan Pamuk’un Türkçeye “Saf ve Düşünceli Romancı” olarak çevrilen kitabını İngilizcesinden okumuştum….
“Leonardo da Vinci’nin çizimi bir yere varamaz, çünkü ne Padişah’ı düşünüyor ne şehri ne de kaleyi. Michelangelo içgüdüsel olarak kendisinin daha ileri gideceğini, başaracağını biliyor, çünkü o İstanbul’u gördü, çünkü kendisinden istenen eserin baş döndürücü bir geçiş köprüsü değil, bir şehrin, imparatorlar ve sultanlar şehrinin çimentosu olduğunu anladı. Askerî bir köprü, ticari bir köprü, dinî bir köprü. Politik bir köprü. Şehrin bir parçası.” Mathias Ėnard’ın “Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara” isimli romanının baş karakteri, henüz 26 yaşında yaptığı Davud…
• Orhan Pamuk’un Harvard Üniversitesi’nde verdiği The Charles Eliot Norton Konferanslarının metni “The Naive and The Sentimental Novelist” adıyla kitaplaştırıldı. Kitaba Murat’ın önerisiyle ulaştım; sağ olsun. Üstelik kısa süre içinde harika blogu 602.Gece’de kitapla ilgili bir yazı da yazdı. Murat’ın yazısından daha kapsamlı bir değerlendirme yapmayacağım. Ama etkileyici giriş bölümünün yanı sıra “Literary Character, Plot, Time” ve “Words, Pictures, Objects” başlıklı bölümleri zihin açıcı bulduğumu söylemeliyim. Pamuk’un kurmaca dışı metinlerini topladığı kitapları için bu tanımlamayı her zaman rahatlıkla kullanabilirim: Zihin…
Dortmund’da soğuk bir gün. Yine de şehir meydanı şenlik yeri gibi, herkes sokakta. Gençler sarı-siyah atkılarını sallayarak elektronik mağazalarının vitrinlerindeki dev ekranlardan Ruhr bölgesi derbisini izliyorlar. Dortmund, Bochum deplasmanında 2-0 galip. Bira-sosis-patates-lahana salatası muhabbetinde bir yandan maça bakıyoruz, bir yandan da akşamki konserle ilgili beklentilerimizi konuşuyoruz. Tezahüratlara eşlik ederek noktalıyoruz maçı. Türk futbolcu Nuri Şahin’in de bir asist yaptığı maçta Dortmund 4-1’lik zafere ulaşıyor. Gençler mutlu, sokaklar şarkılı! Artık akşamki konserden, Fazıl Say’ın “İstanbul Senfonisi”nin dünya prömiyerinden başka konumuz…