Öykü

14 Şub: Bir de Baktım Yoksun: Kaybetmek, Kaybolmak!

Ekim 2009’da yayımlanan kitabım Bir de Baktım Yoksun, 3.baskısını yaptı. Tam da Behçet Çelik’in Notos Öykü’deki eleştirisini okuduğum zamanda gelen yeni baskı haberine çok sevindim elbette. Kendi kitabıma olan ilginin ötesinde öyküye ilgi gösterilmesi memnun ediyor beni. (Yeri gelmişken iki yeni öykücüyü işaret etmek ve Yapı Kredi Yayınları’na bu kitaplar için teşekkür etmek isterim: Yalçın Tosun’dan “Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler” ile Kerem Işık’dan “Aslında Cennet de Yok”.) Yeni baskısıyla, Bir de Baktım Yoksun durağına bir daha gitmek istedim….

metenga

10 Şub: 2010 Ubor Metenga Buluşmaları: Öyküler Katılımcılarını Bekliyor

22 Şubat 2010 Pazartesi günü saat 20:00’de İKSV’nin Deniz Palas’taki yeni binasının harika mekanı Salon’da Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy’la bir edebiyat etkinliği gerçekleştireceğiz. Etkinliğin tanıtım bülteninde şöyle deniyor: “2009’da Can Yayınları tarafından başlatılan ve bu yıl Salon’da devam edecek Can Yayınları 2010 Ubor Metenga Buluşmaları‘nda üç öykü ustası, her ay farklı bir İstanbul öyküsünü çözümleyecek. İlk yapıt, edebiyatımızın büyük isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın “Acıbadem’deki Köşk” adlı öyküsü.” Her şey güzel de nedir bu Ubor Metenga buluşmaları diyenler olabilir. Gerçekten…

boule1

23 Oca: Bir çizgi-romanda Maupassant okumak: Yağ Tulumu

1870. Fransa’da III.Napoleon dönemi. Diğer yanda Bismark güçlü bir Alman federasyonu oluşturmaya çalışıyor. Karşılıklı diplomatik oyunlar sonucu Fransa kendi felaketine imza atıyor ve Prusya’ya savaş açıyor. III. Napoelon’un teslim olması ve Prusya’nın istilası ile sonuçlanacak bir savaş. Bu istila sürecinde bir atlı araba, kentin on sakinini Rouen’den, Havre’a kaçırmak için yola çıkıyor. Arabadaki dokuz kişi burjuvaziyi, orta sınıf ahlakını, kaypak bir vatanseverliği, ikiyüzlü bir demokratlığı temsil eden insanlar; tüccar Loiseau ailesi, iplik fabrikası sahibi Carré-Lamadon’lar, Bréville Kontu ve eşi, iki…

Platonov

04 Oca: Platonov’un öyküleri: “Dönüş”

Andrey Platonov’un hayat hikayesinde en çok ilgimi çeken nokta ölümü oldu: “Zorunlu çalışma kampından dönen oğlundan kaptığı tüberkülozun ilerlemesi sonucu 1951 yılında öldü.” Devrimin dinamikleri içinde inişlerle-çıkışlarla geçen bir hayatın hazin sonu. Oğlunun akıbeti elbette merak konusu… Platonov’un “İnek” isimli öyküsünde, bir başka oğlun, demiryolu bekçisinin ilkokul öğrencisi oğlu Vasya Rubstov’un, çocukluktan ergenliğe hatta erkekliğe geçiş sürecini okuyoruz. İki dünya ortasında bir noktada Vasya: Bir tarafta buzağısı hastalanan inekleriyle yaşadığı içedönük dünya, diğer tarafta trenle-teknolojiyle-trenin gittiği coğrafyalarla vücut bulan dışadönük…