İlk romanı “1473”te, Anadolu’nun kaderini belirleyen bir savaşa çeviriyor kaleminin ucunu Bedia Ceylan Güzelce. Osmanlılarla Akkoyunluların, Türklerle Türklerin, Müslüman’la Müslüman’ın, Fatih Sultan Mehmet ile Uzun Hasan’ın Otlukbeli’nde birbirine kılıç salladığı meydan muharebesine. Bunu yaparken resmi tarihin her tür dayatmasına karşı duruyor. Taraf tutmayan ama “Otlukbeli Savaşı’nı Osmanlılar değil de Akkoyunlular kazansaydı ne olurdu, nasıl bir Anadolu ve ‘bugün’ şekillenirdi?” sorusunu soran/sorduran bir yapıda kuruyor olay örgüsünü. “1473”, savaşların sayılar, sıfatlar, zaferler üstünden anlatıldığı bir dünyanın parçası olmayı reddedip insana, hayvana…
Roman
“Leonardo da Vinci’nin çizimi bir yere varamaz, çünkü ne Padişah’ı düşünüyor ne şehri ne de kaleyi. Michelangelo içgüdüsel olarak kendisinin daha ileri gideceğini, başaracağını biliyor, çünkü o İstanbul’u gördü, çünkü kendisinden istenen eserin baş döndürücü bir geçiş köprüsü değil, bir şehrin, imparatorlar ve sultanlar şehrinin çimentosu olduğunu anladı. Askerî bir köprü, ticari bir köprü, dinî bir köprü. Politik bir köprü. Şehrin bir parçası.” Mathias Ėnard’ın “Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara” isimli romanının baş karakteri, henüz 26 yaşında yaptığı Davud…
Kurt Vonnegut, 1961 tarihli romanında, savaş suçunu bireylerin üstünden alıp bütün insanlığın defterine yazıyor. Büyük suça doğrudan ortağız. Tarihi onunla yazdık, zevk salyaları akıttık, istatistiki bilgiye çevirdik, bir savaşı canlı yayında izledik, suçluyuz. Kendimizi kandıracağımız, kaçmayı başarabileceğimiz, aklayacağımız bir yönü yok bunun. O sonu gelmez vahşet senfonisinde her birimizin kulak yırtan bir solosu var. İnsanlık dediğimiz bütünün içinde, gırtlağımızın en dibinden çıkan karanlık seslerle kükredik. Her an daha da parçalanmalı vicdanımız; eğer hala bir vicdanı varsa insanlığın. Savaşlarda ölenlerin bir…
“Büyük Balık – Efsanevi Ölçülerde Bir Roman” sorgulattıkları ve düşündürdükleriyle, oylumunu aşan bir roman. Kardeş bildiğim bir dostumun babası öldü geçen ay. Aniden. Kalp krizi. “Kötü bir şey oldu,” ile başlayan bir telefon konuşması. Soğuk geçen ayın, tek sıcak gününde toplandık camii avlusunda, veda ettik. Hiç konuşmadan durduk, öylece. Babamın ölümünü düşündüm bir ara; o uzun süren, acılı süreci. Daniel Wallace’ın kitabından bir cümle, boğazımdan yakaladı beni: “Ölümle pençeleşenlerin ülkesinde cümleler tamamlanmıyor, nasıl sonlanacaklarını önceden biliyorsunuz.” 1959 doğumlu, İngiliz Dili…
Geçen yıl, DOT ve Murat Daltaban’la gerçekleştirdiği yaratıcı ortaklıkla, tiyatro izleyicilerinin de hayranlığını kazanan Hakan Günday, yine dipten vuracak bir romanla geliyor. Henüz kesinleşmemiş durumda ama romanın adı yine tek kelimeden (hatta tek heceden) oluşacak. Adını söylemeyeceğime söz verdim ama romanın ilk paragrafını paylaşabilirim. İşte yeni Hakan Günday romanının girişi: “Altı yaşındaydı ve altı yaşında ölecekti. Korkudan titriyor, gözlerini böcekten ayıramıyordu. Ay çekirdeği tarlası kadar bir tavana bakıyor ama sadece onu görüyordu. Ay çekirdeği kadar bir böcek. Sivri ayaklarının etrafındaki…
Söze Uzay Yolu’yla başlayalım ve tasarımı unutulmaz uzay gemisi USS Enterprise-Atılgan’ın karizması sağlam komutanı Kaptan Kirk’e selam gönderip iz sürelim. Kaptan Kirk yani egosantrik ve popüler kültür ikonu aktör William Shatner, 2004 yılında, ikinci müzik albümünü çıkardı; aslında müzikle okunan şiirler albümü demek daha doğru olacak. “Has Been” adındaki bu albümün düzenlemelerini ve yapımcılığını, Amerikalı alternatif rock grubu Ben Folds Five’ın kurucusu Ben Folds üstlendi. Nev-i şahsına münhasır müzisyen Folds, 28 Eylül 2010 tarihinde, daha önce müzisyen olamadığı için yazar…
• 13 Aralık, Oğuz Atay’ın ölüm yıldönümü. “Tutunamayanlar”ı bir kez daha okumaya karar verdim. Bu kaçıncı okuma olacak, bilmiyorum. Bu kez bir metot dahilinde okuyacağım; diğer okuduklarımın yanda, günde on sayfa. “Okumalıyım, bilmeliyim, okumalıyım. İşin içine girmeliyim; kendime acı vermek pahasına.” • Afyon’a gidişimin yol kısmı, Hollywood yapımı-büyük bütçeli bir felaket filmi gibiydi. İnanılmaz bir kar yağışı, hatta fırtınası. 1-2 metre ile sınırlı görüş mesafesi. Rüzgârla keskinleşen soğuk hava. Yan yatmış, ters dönmüş arabalar, kamyonlar ve tırların arasında belirginliğini kaybetmiş…
Puşkin’in 1836 tarihli romanı “Yüzbaşının Kızı”, daha önce farklı yayınevlerinden farklı çevirilerle Türkçede karşımıza çıkmıştı. Birçoklarına göre yeni Rus edebiyatının kurucusu sayılan yazarın, büyük eserlerinden biri olarak anılan roman, İletişim Yayınlarının Dünya Klasikleri serisinden, Ergin Altay’ın Rusça aslında yaptığı çeviriyle bir kez daha Türkçede. Ayrıca kitabın sonunda Rus edebiyatı konusunda uzman bir profesörün, Columbia Üniversitesinden Irina Reyfman’ın eserdeki otobiyografik izleri sürdüğü önemli bir makalesi yer alıyor. Reyfman, bir edebi eseri yorumlarken, araştırmacıdan metnin son versiyonuna bağlı kalmasının istendiğini, ancak müsveddelerin…
Her gün okumak. Ama Pazar günlerinin sevimli tembelliği içinde bir başka mutluluk; okumak. Yedi kitaplık bir öneri listesi. Bu kitapların bazıları hakkında daha detaylı yazmayı düşünüyorum, belli olmaz. Ama okuma keyfini geciktirmemek için, başucumdaki, aklımdaki kitapların adlarını hemen paylaşayım istedim. 1. Yeşil Peri Gecesi – Ayfer Tunç 2. Madam Arhur Bey ve Hayatımdaki Her Şey – Mine Söğüt 3. Sanat Komplosu – Jean Baudrillard 4. Lükse Övgü – Thierry Paquot 5. Hrant – Tuba Çandar 6. Ne Nedir – Dave Eggers 7….
Agota Kristof’un “Büyük Defter / Kanıt / Üçüncü Yalan” üçlemesi, defalarca okunup, yorumlanması gereken bir başyapıt. “Teneke Trampet”in büyümeyi reddeden Oskar’ı savaşın eşiğindeki Alman toplumuna çığlığıyla ve teneke trampetinin sesiyle tokat atar. “Pan’ın Labirenti”nin 10 yaşındaki kahramanı Ofelia, savaşın karanlığından, hayallerinin ve bilinçaltının dehlizlerinde yürüyerek uzak durmaya çalışır. Joseph Joffo imzalı “Bir Avuç Bilye”nin kahramanı mantığın bittiği savaş günlerinin çıkmazında büyümeye çalışan on yaşındaki bir çocuktur. Savaşın vahşetini çocukların dünyasında, onların gözünden ya da Fellini’nin “Amarcord”unda olduğu gibi bir büyüme…