Carson McCullers (1917 – 1967) Carson McCullers, Türkiye’de çoğunlukla ilk romanı Yalnız Bir Avcıdır Yürek ile bilinir. Yirmi üç yaşındayken yazdığı bu roman ona edebiyat dünyasında saygın bir yer kazandırmıştır. Karamsar ve sıkıntılı bir hayatın, eşi bulunmaz kahramanıdır McCullers. Yalnızlığın belirgin ve sorgulayıcı karşılıklarını bulmuş kalemlerdendir. O sessizlik, o dilsizlik özelleştirir bütün satırlarını. Küskün Kahvenin Türküsü‘ndeki Jokey öyküsünü okurken, Yalnız Bir Avcıdır Yürek düştü aklıma. Ankara’daydım okuduğumda. Hatırlıyordum hatırlamasına da, açıkçası net bir sahne ya da söz yoktu aklımda. “Hangi satırların…
Roman
Not: Bu yazı filmin hikayesi ve sonu hakkında bilgiler içermektedir. İzlememiş olanlar için hatırlatayım. Bir uyarlama yaparken bakış açısı konusunda cesur kararlar vermek. Kevin Hakkında Konuşmalıyız (We Need To Talk About Kevin)’ı izlerken bu cesareti düşündüm en çok. O basit soruyu bu film için de soralım. Kevin Hakkında Konuşmalıyız iyi bir film mi? Cevabım; Evet. Açıkçası başta süresinin uzunluğu olmak üzere katılmadığım yönleri var. Kevin’le ilgili kimi kadrajların korku filmi estetiğine kurban edilmesi, kutsal aile klişelerini kimi zaman altını çizerek…
1992 yılının Ocak ayında İletişim Yayınları’nın Cep Dizisi olarak bastığı diziden çıkmıştı Kambur. Hemen almıştım. Gittiği her yerde, kıyıda köşede kitap okumayı seven okurlar için cep boyutu kitapların önemi büyüktür. İletişim’in serisini özellikle sevmiştim; özenli kapak, boyuta mahkum olmamış hurufat ve en önemlisi müthiş bir seçki. O seriden üç kitap hala aklımdadır; Yevgeni Zamyatin – Kuzey, Kenneth Gangemi – Olt ve Robert Pinget – Yazamamak. Kambur daha ilk okuyuşta garip bir etki bırakmıştı üstümde. Hani bazı kitaplar vardır; hem önünüze…
Türkiye’de özellikle 1996 tarihli Ridicule filmiyle tanınan Patrice Leconte’un, 2012 ilkbaharında vizyona çıkacak yeni filmi İntihar Dükkânı (Le Magasin de Suicides) bir animasyon. Film yapım aşamasındaki kimi sorunlar yüzünden bir erteleme yaşadı ama fragman görüntüleri, dinamik, dünyası özel, dili farklı ve eğlenceli bir animasyon izleyeceğimizi fısıldıyor bize. Beklentiyi animasyon severler için özellikle heyecanlı kılan ise İntihar Dükkânı’nın aynı adlı romandan yola çıkan konusu. 1953 doğumlu Fransız yazar, senarist ve karikatürist Jean Teulé’nin bu romanı, İsmail Yerguz çevirisiyle Sel Yayıncılık tarafından…
Kimilerini yabancı edebiyat dergilerinde gördüm bu isimlerin, kimilerini internette. Kimilerini çok merak ettim, kimilerinin adları öylesine kalıverdi defterimde. (Aralarında en çok ilgimi çekenler: Tucholsky, Regener, Franzen ve Boyle…) Belki sevmeyeceğim okuduğumda, belki hemen diğer kitaplarına saldıracağım; bilemiyorum. Sadece merak ettiğim halde hiç okumadığım yazarlar listesinden on isim. T. Coraghessan Boyle Thomas Pynchon Henning Mankell Jonathan Franzen Jonathan Lethem Michael Chabon Matt Ruff David Sedaris Kurt Tucholsky Sven Regener
Kitabın başındaki kısa biyografisinden Gerd Schneider’in, Kafka üstüne yoğun çaışmalar yapan bir edebiyatçı ve gazeteci olduğun öğrenince, daha büyük bir merakla okumaya başladım “Kafka’nın Bebeği”ni. Regaip Minareci’nin özenli çevirisi de bu okuma sürecinin artısı olacaktı. İlginç bir olay örgüsü var kitabın. Franz Kafka, 1923 yılının Ekim ayında, Berlin’deki Seglitz Parkında dolanırken, küçük bir kıza rastlar. Kız bebeğini kaybetmiştir ve Kafka, bu küçük kızı teselli edebilmek için kıza her gün –bebeğin ağzından yazılmış- bir mektup götürmeye başlar. Bütün bu sürecin tanığı…
Aslı Biçen, Tehdit Mektupları’nda heybesi yüklü bir vicdan muhasebesine girişiyor. Askeri darbe sonrasında mahkeme tutanakları, gönderilmiş ve gönderilmemiş mektuplar, tehdit içeren pusulalar, günlük sayfaları üstünden hem dönemin toplumsal bir haritasını çizmeye hem de okuru bu haritanın içinde çarpıyla işaretlenmiş yerlere götürerek gizemi çözdürmeye çalışıyor. Yazarın amacı romanın daha başlarında açığa çıkardığı sırrın ardındaki ruh haline ışık düşürmek. Çünkü bu ışıkla birlikte o çok klişeleşmiş “kardeşi kardeşe kırdıran anarşi dönemi” söyleminin bir otopsisini yapabileceğimiz biliyor. Romanın bence en maharetli, dünya ve…
Bilinç dışındaki “Harikalar Diyarı”na yaptığı yolculukla sadece çocuk yazınının değil, tümüyle edebiyatın belirleyici karakterlerinden olan Alice, anlatısının daha ilk bölümünde, pembe gözlü bir tavşanın “Eyvah, eyvah! Çok gecikiyorum,” diye mırıldanarak yanından koşup gitmesine tanık olur. Şaşırmaz bu duruma. Meraklanıp tavşan deliğinden atlamasına neden olan koşunun nedeni başkadır; tavşanın yelek giyiyor olması ve yelek cebinden çıkardığı saate bakmasıdır Alice’i şaşırtan. Benzer şekilde Haliç kıyısında yaşayan beş yaşındaki Rojin de, Yeşil Saç’ın marifetlerine, cırcırböceği Lacigale’nin varlığına, takım elbiseli yılan Serpen’in yaptıklarına, Kraliçe’nin…
Tam da Orhan Pamuk’un “Saf Ve Düşünceli Romancı”sını okumayı bitirip, Umberto Eco’nun “Genç Bir Romancının İtirafları”na başladığım günlerde, üretimine ve zekasına hayran olduğum bir sinemacı arkadaşımla konuşuyorduk. Arkadaşımın, izleyicinin (okurun) ya da eleştirmenin yaptığı yoruma, özellikle de aşırı yoruma kulaklarını tıkadığını anladım bu konuşmadan. Şaşırdım. Şaşkınlığımın nedeni, bu karşı çıkışı değildi elbette; söyleyişindeki öfkeydi. Ona hemen Eco’yla cevap verdim: “Yaratıcı yazarların (ve diğer disiplinlerde üretenlerin) zoraki bir yoruma karşı çıkma hakları elbette vardır. Ama genelde, yazdıkları metinleri, adeta şişe içindeki…
Bir edebiyatçının otobiyografisi. Takıntılı okur için bulunmaz hazine. “Neden yazıyorsunuz, bu yazdıklarınızın ne kadarını yaşadınız, romanınızdaki kişiler gerçek mi?” sorularının cevaplarına ulaşabilmek için bir rehber. Daha da ötesi, hayran olunan yazarla, kendi varlığı arasında bir paralellik kurma umudunun belgesi. Bir bütün kitap boyunca, ortak arızalar arama çabası. J.M.Coetzee, hayranı olduğum bir yazar. Otobiyografik romanı “Taşra Hayatından Manzaralar”ı bu vahşi duygularla okumaya koyuldum. Her romanıyla okurluk haritama yeni bir kıta yerleştiren yazarlardan birini, kendi kalemiyle tuzağa düşürecektim. Satır aralarında gizli sırları…