“Sakın Oraya Gitme” yayınlandı. Artık kitap okura ait.
Bu romantik tanımlama, dürüst bir önermeyle oluşuyor. Ama tuhaflıkları da beraberinde getiriyor. Az önce bir gazetenin internet sayfasında, bir tanıtım yazısı okudum. Evet, kitap için yazılmış bir tanıtım yazısı. Yazan kişinin kitabı okumadığı kesin. Arka kapak yazısını bile -tam anlamıyla- okuduğunu sanmıyorum. Öyküleri onun sesiyle duyacaksınız, diyor bir yerde. Ama “Jim Carrey-Sylvseter-Sid” diyerek. Şaşırtıcı değil. Üstelik yaptığım bir işle anılmakta da sakınca yok. Ama manasız. Bir başka cümleyi aynen alıyorum buraya: “Yazmak onun o kadar vazgeçilmezi oldu ki, tiyatro metni bile yazdı.” Tiyatro metni bile? O ne demek yahu? “Bile” vurgusu niye? Bu yazıya göre, yazmak benim için ilk altı kitabımdan sonra oluşmuş, bunu nereden çıkarıyor acaba? Manasız. Yazık.
Böyle yazıların üstünde durmuyorum elbette. Ancak bu kadar da görmezden gelmemeli. Bütün üretim alanlarının vasatın gücüne teslim edildiği bir evrende, bazı alanları korumak ve emek verenelere teslim etmek gerekiyor.
Önüne gelen kültür-sanat yayıncılığı, haberciliği, programcılığı, gazeteciliği yapmasın.
Lütfen.
Çok haklı bir yazı.
Mecburmuş gibi herkes her konuda fikir beyan ediyor, saygımız var fakat o bulunduğu yeri işgal ettiğinde çok daha özenli davranmalı, davranmıyorlar, sinirimizi de bozuyorlar. Hele o kapladıkları yerden dolayı nice derin sanat eleştirmenlerinin önünü tıkıyorlar, ben buna daha da sinir oluyorum. Bizim rock'n roll dünyasında (yakından bildiğiniz gibi) rastlanır albümü dinlemeden eleştiri yapılmasına Frank Zappa'nın rock basını hakkındaki sözünü her defasında doğrulamaya mecburlar gibi. Olmamalı, olmasın artık işi uzmanlarına bırakmamızın zamanı geldi, geçiyor…
Kitabınızı yarıladım. Bitmesin diye yavaş okuyorum. Tadı damakta daha çok kalsın diye kaymaklı ekmek kadayıfını yavaş yer misali.
Tolga Çamlı